Bookinton

6 Şubat’ın üzerinden neredeyse 3 ay geçti ama yaraların sarılması için hâlâ çok uzun bir yolumuz var. Fiziksel iyileştirme çalışmalarının, yardımların haricinde, halkın ruh sağlığına faydamız olabilmesi için de bize düşen görevler var. Konunun tam anlamıyla profesörü olan değerli bilim insanı Mehmet Zihni Sungur ile deprem travmasının nasıl aşılabileceğini, neler yapabileceğimizi ve tabii en önemlisi 19 Mayıs yaklaşırken bölgedeki gençlerimize nasıl yaklaşmamız gerektiğini konuştuk. Elbette kitap önerilerini almayı da ihmal etmedik.    

Özlem Gökbel 

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 1984 yılında Ankara Üni. Tıp Fak. Psikiyatri Anabilim Dalı’nda uzmanlık öğrenciliğine başlayan Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur, tek kelime ile kendisini mesleğine adayanlardan. İnsan zihnine ve ruh sağlığına adadığı ömrüne bolca başarı, pek çok yeni yaklaşım ve kendisini can kulağı ile dinleyen milyonlar sığdırmış. Adının altında yazan titrleri/uğraşları buraya sıralamaya kalksam, sayfalar yetmez. Düşündüğünü, ürettiğini aktarmayı, yani paylaşmayı da çok seviyor kıymetli hocamız. Kendi imzası ile veya başka değerli yazarlarla ortaklaşa kaleme aldığı onlarca eseri, bir o kadar çeviri ve çeviri editörlüğü yaptığı kitabı ve belki yüzlerce makalesi var Sungur’un. Ayrıca birçok ulusal ve uluslararası meslek ödülü de mevcut. Ruh sağlığı alanında “kanıta dayalı terapiler” arasında saygınlığı en üst düzeyde olan kognitif ve davranış tedavilerinin ülkemiz içinde tanıtımı ve kuruculuğunu yapmış, 2000 senesinde Avrupa Davranış ve Kognitif Terapiler Birliği (EABCT) Başkanı seçilmiş, 2017’de ise Merkezi ABD’de olan Uluslararası Kognitif Terapiler Birliği’nin (IACP) Amerikan kökenli olmayan ilk başkanı olmuş biri için normal tabii bu ödüller. J Kısacası; durmaksızın çalışmış, araştırmış, üretmiş, yazmış, anlatmış Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur. Hâlen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak yeni psikiyatristler yetiştiriyor. Sorularımıza, içinden çıkamadıklarımıza içtenlikle ışık tuttu.  

6 Şubat’ta yaşadığımız, 11 ilimizi ve milyonlarca insanımızı derinden yaralayan korkunç yıkımın etkilerini ülkece hâlâ hissediyoruz. Nasıl aşılır bu kadar devasa bir kitlesel travma?

Kitlesel travmaların öncelikle önlenmesi için gayret edilmelidir. Deprem bir doğa olayıdır. Doğa olayını felakete dönüştüren deprem öncesi ve hemen sonrasında yapılan ve yapılmayanlardır. Deprem oluşması beklenen yörelerde deprem öncesinde alınması gereken tedbirlerin yeterince alınmamış olmasının yanı sıra depremi izleyen ilk günlerde hızlıca yapılması beklenen müdahalelerin gecikmesi ve ilerleyen dönemlerde verilen hizmet ve destek ağının yeterince iyi organize veya koordine edilmemiş olması doğa olayını doğal felakete dönüştürür. Ülkemizin birçok yöresinde deprem defalarca yaşanmış ve sonucunda birçok insanımız yaşamlarını yitirmiştir. 

Geçmiş deneyimlerden öğrenmediğimiz takdirde günümüzde bir vitamin gibi sunulan “anı yaşama” kavramı içi boşaltılmış bir söylem olmaktan öteye geçemez. 

Depremlerden sonra hemen devreye giren devlet politikaları olmalı ve deprem sonrasındaki mal ve can kaybını en aza indirmek için yapılması gereken müdahale protokolleri net olarak belirlenmeli ve uygulamaya sokulmalıdır. Deprem sonrasında çeşitli meslek gruplarından deneyimli ve bilimsel verileri gözeterek çalışan yetkin bir “Danışma Kurulu” oluşturulması ve halkın sürekli olarak şeffaf biçimde bilgilendirilmesi hem güven sağlar hem de yanıltıcı ve yanlış bilgi veren kaynaklara itibar edilmesini önler. Deprem oluştuktan sonra bunun en iyi şekilde yönetilmesi için gerekli en önemli unsur ise sürekliliği olan bir sosyal destek ve dayanışmadır.

Gözlemlediğim, insanların yavaş yavaş içinin soğumaya başladığı, bölgeye yardımların ve ilginin azaldığı yönde. Umarım yanılıyorumdur ama sizce bilinçaltı bir dürtü ile unutmaya mı çalışıyoruz tüm bu olanları, hatta olabilecekleri? 

İnsan türü acıdan kaçma eğilimindedir. Acı insan yaşamının kaçınılmazlarından olmasına rağmen insan acılardan hatta acı anılardan kaçınmaya gayret eder. İnsanın acıdan kaçışı ve acı anıları belleğinde tutmama eğilimi anlaşılabilir olsa da şaşırtıcı ve düşündürücü olan bireysel bellekten farklı çalışması beklenen toplumsal belleğin de zayıflamış olmasıdır. 

Geçmişle ilgili belleğini yitiren bir toplum, tehlikeli bir geleceğin en temel yapı taşı olur. Toplum ve topluluklar acıdan öğrenebilmek için unutmamak zorundadırlar. 

Çok gerilere gitmeden, önce 13 Mart Erzincan, ardından 17 Ağustos Gölcük (Marmara) depremi ve sonra da 2011 Van, 2020 Elazığ ve İzmir depremlerini yaşayan bizler değil miydik? Esas sorgulanması gereken benzer deneyimlerden geçmiş bir toplumun eski deneyimlerden neden yeterince öğrenemediği ve aynı hataları tekrarladığıdır.

Toplumumuz insanı yaşanan acıya inanılmaz bir duyarlılık göstermiş ve acıyı kucaklama ve dindirme yönünde çeşitli biçimlerde gönüllü hizmet vermiştir. Ancak insanlar belirli bir süre sonra artık deprem yöresinde bulunmanın anlamlı ve yararlı olmadığını düşünür ve eski yaşamlarına geri dönmek ihtiyacı hissederler. Bu anlaşılır bir tutumdur. İlgi azalmasından çok yapılabilecek yardımın sürekliliğinin nasıl sağlanacağını bilememeleri ve tekrar kendi yaşam sorunlarına odaklanmalarıdır ilgi azalması gibi görünen. Zaten belirli bir aşamadan sonra yardımın sürekliliğini sağlayacak olan gönüllü insanlar değil toplum içindeki kurumlar ve devlet politikalarıdır. Ancak hepimiz desteğin önemini kavramalı ve acıyı bizzat yaşamış kişilere unutulmadıkları ve kaderlerine terk edilmedikleri duygusunu vermek için elimizden geleni yapmalı ve ancak sürekliliği olan bir desteğin anlamlı olacağını daha iyi kavramalıyız. 

Unutmayalım ki birbirimize şefkat ve sevgi ile bağlanabilmek, yabancılaşma hastalığını geride bırakabilmek ve yeniden bütünleşebilmek için çok değerlidir.

Deprem sonrası eylemler konusunda büyük bir tecrübeniz var. Afetin üzerinden yaklaşık 3 ay geçti. Siz bölgedekilerin şu andaki ruh halini nasıl yorumluyorsunuz? 

Depremin hemen sonrasında yalnızca hayatta kalabilmek için çaba gösteren insanların bir kısmı belirli bir süre sonra yaşadıkları travmaya bağlı bazen geçici bazen de kalıcı olabilen çeşitli psikolojik tepkiler geliştirir. Çeşitli kayıplar, yöredeki belirsizlik ve hâlen devam eden depremler çaresizlik ve umutsuzluk duygularını arttırabilir. Deprem gibi çok boyutlu bir felaketin ardından halkın ruh sağlığı en az fiziksel sağlığı kadar olumsuz etkilenecektir. Depremin hemen ardından ortaya çıkan psikolojik belirtiler anormal bir olaya verilen normal tepkiler gibi düşünülebilir. Ancak ortaya çıkan belirtilerin zaman içinde azalmaması hatta giderek artarak işlevselliği bozması sonunda ciddi psikiyatrik tablolar gelişebilir. Bu tablolar arasında en sık görülenleri depresyon, çeşitli kaygı bozuklukları ve uyum bozukluklarıdır. Ancak ortaya çıkabilecek en ağır tablo Travma Sonrası Stres Bozukluğuolarak adlandırılan hastalıktır. Bu hastalık yönünden risk altında olan gruplar belirlenmeli ve konuyla ilgili yeterince bilgi ve becerileri olan ruh sağlığı profesyonellerinden yardım sağlanmalıdır.

19 Mayıs da yaklaşıyor… Özellikle gençlerin psikolojisi ne durumda sizce? Onlar özelinde neler yapılması lazım?

Deprem felaketi farklı yaş gruplarındaki insanları farklı biçimde etkiler. Ergenlik döneminde olan gençler olup bitene anlam vermeye çalışırken çocuklardan farklı olarak adalet-adaletsizlik gibi kavramları sorgulamaya başlar ve yaşadıkları dünyaya olan güvenleri sarsılabilir. Sevdiklerini kaybeden gençlerin bir kısmı kayıplarını “Neden benim annem ya da babam?” şeklinde sorgulayıp, öfke gibi tepkiler verirken, bir kısmı günlük aktivitelere yönelik ilgilerini kaybederek içe kapanma-dikkat kaybı ve ağır bir çökkünlük yaşayabilirler. Kimisi kayıplara duyarsızlık şeklinde tepki verirken kimisi ise anne ya da baba rolünü erken yaşta üstlenme ve aşırı sorumluluk alma davranışı içine girebilir. Bazıları da yeterince yardımcı olamadıklarını düşünüp ağır suçluluk duyarlar. 

Özetle her genç insana yaklaşırken onun bireysel ihtiyaçları gözetilerek farklı yardım biçimleri sunulmalıdır. Ancak temel yaklaşım onların yaşadığı her duyguyu normalize etmek, duygularına koşulsuz şapka çıkarabilmek ve kendilerini ya da başkalarını suçlama eğilimini azaltarak daha barışçıl bir nesil yetiştirmek olmalıdır.

Dr. Claudia Herbert ile deneyimlerinizi ve değerli görüşlerinizi aktardığınız ve hatta deprem felaketinden olumsuz etkilenen bireylere ücretsiz ulaştırdığınız bir de kitabınız var: Deprem Sonrası Ortaya Çıkan Psikolojik Tepkileri Anlamak ve Yönetmekte Kendi Kendine Yardım Kitabı… Bundan bahsedebilir miyiz biraz? Deprem travmasına uzaktan tanık olanlar için de önerir misiniz bu kitabı

Bu kitap deprem felaketine maruz kalmış insanlarımıza ve onların acılarına duyarlılık gösterip destek veren herkese ithaf edilmiştir. Acı, yaşadıklarımıza verdiğimiz değeri gösterir. Acıya duyarlılık ve onu azaltma ya da dindirme yönünde çaba sarf etmek ise onurlu ve anlamlı bir yaşam sürdürebilmenin temel yapı taşlarından biridir.

İlk baskısı Dr. Claudia Herbert ile 17 Ağustos 1999 depreminden sonra yapılan ve on binlerce kişiye ücretsiz ulaştırılan bu kitap 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan ve tüm ülkeyi yasa boğan depremden sonra tarafımdan kapsamı genişletilerek yazılmıştır. Amacı deprem sonrasında ortaya çıkan psikolojik tepkilerin anlaşılmasını sağlamak, bu belirtileri yönetmekte kendi kendine yardımcı olabilecek teknikleri aktararak oluşabilecek ağır psikolojik hastalıkları önlemek ve bireye kendi kendinin yardımcısı olabilme yönünde bilgi ve beceri kazandırmak olmuştur. Kitap gerekirse alınmasında yarar olan profesyonel desteğin bir alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Deprem felaketine doğrudan maruz kalan ya da uzaktan tanık olan bireylere psikolojik ilk yardım ilkelerini öğreten, travmaya verilen uygunsuz tepkilerin anlaşılması ve daha işlevsel olanlarla nasıl değiştirilebileceği konusunda bilgi veren, çocuklara yönelik yardımın nasıl daha etkili olabileceği konusunu ele alan bu kendi kendine yardım kitabının acılı halkımıza sunulan yardımın küçük ancak anlamlı bir parçası olabilmesini umuyorum. Kitabın basımı, çoğaltılması ve ücretsiz dağıtımı sürecinde yer alan tüm kurumlara katkıları için şükranlarımı sunarım. Kitap dağıtımı öncelikle deprem felaketine maruz kalan yörede yaşamaya devam eden insanlarımıza ardından çeşitli yörelere göç etmiş felaketzedelere ve ardından felakete tanıklık yapmış ve acının parçası olmuş değerli halkımıza, sorumluluk alan çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından ulaştırılacak şekilde planlanmıştır.  

Son olarak bir de kitap önerilerinizi almak isteriz. Hem afet hem ekonomik güçlükler hem de seçim dahil pek çok bilinmezle ülkece yoğun bir belirsizlik ve -bence- depresyon içindeyiz. Böyle bir ortamda ruh sağlığımıza iyi gelebilecek, manevi direncimizi artırabilecek hangi kitapları okumamızı önerirsiniz?

İnsanın kendi kitabını önermesi tuhaf gelebilir ancak içinden geçmekte olduğumuz felaketler zamanı göz önüne alındığında Belirsizlikle Barışmak, Kaygı ve Endişeyi Yönetmek” isimli kitabımın zamanın karşılanmayan ihtiyaçlarını gidermekte anlamlı bir katkı sağlayacağına inanıyorum. Aşk-Evlilik-Sadakatsizlik” kitabımı ise insanların hemen hepsinin bu üçlüden en az birini en az bir kez yaşamış olduğunu düşünerek, yaşamın içinden konuları derinlemesine ele aldığı için öneriyorum… Ayrıca tıp dünyasından çok değerli meslektaşlarımın da yazmış olduğu yerli-yabancı pek çok kitap var ancak hepsini saymam mümkün olmaz. Okuması nispeten kolay ama etkisi sağlam olabilecek diğer önerilerim ise şunlar:  

  • Halil Cibran, Ermiş
  • Epiktetos: İçsel Huzur İyi Yaşamın Kapısını Açar 
  • Osho: Aşk, Özgürlük, Tek Başınalık
  • George Orwell: 1984

Diğer uzman görüşü röportajlarını okumak için tıklayın.

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.