Haziran babaların ayı… Onların yüzünü güldürmemiz, içlerini ısıtabilmemiz, göç edenleri anmamız için senede bir gün de babalara ayrılmış… Biz de bunu vesile bildik ve baba-evlat teması üzerinden gerek klasikleşmiş gerekse edebiyat dünyasına etkili bir giriş yapmış yeni kitaplardan ufak bir “en güzel romanlar” derlemesi yaptık. Babalar Günü’ne özel kitap önerileri için okumaya devam edin.
Baba dediğin dağdır, evladın sırtını dayadığı… Bu hemen her toplumda kabul gören ve gerçek olması arzulanan bir anlayış olsa da ne yazık ki bazen gerçekler farklı olabiliyor. Kız veya erkek fark etmeksizin, çocuklar için “baba figürü” bir “kahraman”, mükemmel bir rol model ya da ömür boyu “en iyi dost” olabilirken hayatı zehir eden bir kabusa, baskın bir komplekse de dönüşebiliyor. Varlığı/yoksunluğu, ilgisi/ilgisizliği, evladını benimseyişi, otoritesi/pısırıklığı, sevgisi/sevgisizliği gibi unsurlar çocukların nasıl birer yetişkin olacaklarında, hayatta edinecekleri rollerde ve hatta tüm ilişkilerinde hayati bir rol oynuyor. Her şekilde babalar -bilerek ya da bilmeyerek- evlatlarının “kim” olacağını belirliyorlar…
Bu öneri listesinde Türk ve Dünya Edebiyatı’nda baba-evlat ilişkilerine projeksiyon tutmuş, hafızalara ve gönüllere yer etmiş romanlardan bazılarını bulacaksınız. Aralarında okuduklarınız varsa yorumlara görüşlerinizi bırakmayı ihmal etmeyiniz.
Babalar ve Oğullar – Ivan Sergeyeviç Turgenyev (1859)
Açılışı, dünya literatüründe başyapıt olarak yer edinmiş bir eserle yapmak isterim. Rus Edebiyatının en önemli 3 yazarından biri (Dostoyevski ve Tolstoy ile) sayılan Turgenyev, ilk kez 1859’da Rusya’da yayınlanan Babalar ve Oğullar kitabında baba-oğul diyalogları üzerinden ülkesinin politikasına, nesiller arası çatışmalara, muhafazakarlık karşısında oğulların bayrağını taşıdığı devrimci fikirlere değinir. Roman kahramanlarından Arkady Kirsanov, yakın arkadaşı Bazarov ile birlikte üniversiteden mezuniyetlerinin ardından, tüm kölelerini azat ederek huzurlu bir hayatı tercih etmiş, iyi niyetli babasının çiftliğine gelirler. Çiftliktekilerin aksine soylu halktan olmayan, herkesi fütursuzca eleştirebilen, nihilist Bazarov ve onun radikal görüşleri, romanın diğer karakterlerinin de katmanlaşarak okuyucuya ulaşmasını sağlar. Roman boyunca Bazarov’un da ruhsal ve zihinsel gelişimine, onu çok seven ancak kendisini yabancılaşmış hissettiği ebeveynleri ile ilişkilerine şahit oluruz ve hazin sonuna da… Turgenyev, Bazarov karakteri için şunu demiştir: “Eğer okuyucu Bazarov’u tüm kabalığıyla, kalpsizliğiyle, acımasız soğukluğuyla sevemediyse yineliyorum ki, ben suçluyum ve amacıma ulaşamadım demektir.”
Aylak Adam – Yusuf Atılgan (1959)
“Babamın gündüzleri evde kaldığı pazarların, bayram günlerinin azabı (…) Okulda bize öğrettiklerinden başka şeyler de öğreniyordum. Bilgiç küçük erkekler vardı. Artık evde neden sık sık hizmetçi değiştiğini anlıyordum. Ah, bu kadınlardaki sıvışkan, arka sallayışlı dişilik, babamın bıyık buruşları, kaçamak çimdikler, mutfakta sırtları kamburlaşmış sarılmalar. Babamda korkunç bir kadın düşkünlüğü vardı. Onun gibi olmama kararını bu iğrençlikleri gördükçe vermiş olacağım. Salt onun rahatını kaçırmak için üstlerine giderdim, tokatlardı beni. Nasıl istiyordum bu dayakları bilsen! Onlar beni babamı sevmeme azabından kurtarırdı (…) Okuldan suratımda çürükler, tırnak yaraları ile döndüğüm günler babam, ‘Görürsünüz, adam olmayacak bu çocuk,’ derdi. Konuşmazdım. Sevinirdim. Babam adamsa ben olmayacağım derdim kendi kendime.”
Yusuf Atılgan’ın 1959’da yazılsa dahi günümüz bireyinin de sahip olduğu aynı sorunlara, felsefi ve psikolojik açıdan yaklaşan romanı Aylak Adam, olumsuz bir baba deneyimine sahip C.’nin sırf babasına inat, hayatı nasıl da aylakça yaşadığını anlatır. Evlilik, iş sahibi olmak gibi her türlü düzenin ve gelenekselin karşısında duran C., bu güçlü aylaklık savunuşuna rağmen babasının gölgesinden bir türlü kurtulamaz.
Babaya Mektup – Kafka (Yazım 1919 / Baskı 1952)
Babasının karakterinden ve tavırlarından olumsuz şekilde etkilenmiş, yaralı bir çocuk daha… Ondan korkan, sahip olmak istediği kişiliğe babası yüzünden ulaşamadığına inanan, nefret dolu bir oğul… Franz Kafka; üç kez nişanlandığı otel hizmetçisi Julie Wohryzek ile evlenmesine koyu siyonist inançlarından dolayı itiraz eden babasına yazdığı mektubunda hiç iletişim kuramadığı babası hakkındaki tüm düşüncelerini onu suçlamaktan çekinmeyen keskin bir dille anlatır.
Babaya Mektup, Kafka’nın babasına söylemeye asla cesaret edemediği, onu dinlemeyeceğini bildiği için bugüne dek anlatmadığı tüm duygu ve düşüncelerinin bir boşalımıdır. Aslında tek niyeti anlaşılmak istemesidir. İletmesi için annesine verdiği bu mektup babasına hiçbir zaman ulaşmaz. Yazılmış en iyi baba-oğul çatışmalarından biri kabul edilen ve ilk olarak 1952 yılında yayımlanan kitapta Kafka, babasının baskıcı davranışlarının onun karakterini nasıl şekillendirdiğini, özgüvensiz, suskun bir birey olmasının sebeplerini şu cümlelerle açıklar:
“Konuşmaktan çekinir oldum. Belki bir basın danışmanı olmayacaktım fakat etrafımdaki insanların sohbetlerine dahil olabilirdim. Ne yazık ki sen henüz ufacık bir çocukken bana konuşmayı yasakladın. ‘İtiraz yok!’ diyerek beni susturdun ve vücut dilinle peşimi bırakmayacak kabuslar yarattın.”
“Ancak bir çocuk olarak bana yönelttiğin her söz, benim için neredeyse bir Tanrı emriydi, onu asla unutmazdım…”
Göremediğimiz Tüm Işıklar – Anthony Doerr (2014)
Kahraman babalar da var… Göremediğimiz Tüm Işıklar; düşünceli, sevecen, hassas bir babanın, gözleri görmeyen küçük kızı için yaptıklarından yola çıkarak bizi ikinci dünya savaşının acımasızlığına götürüyor. Yol boyunca romana mihenk taşı olacak diğer kahramanlarla karşılaşmamızın yanı sıra umutsuzluk çıkmazı içinde umudu yeşertenleri de görüyoruz.
Bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris’te yaşayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Savaştan kaçarlarken yollarının kesiştiği kimsesiz genç Werner ve romanın bir diğer kahramanı Başçavuş von Rumpell da hikâyeyi zenginleştirirler.
2015 Pulitzer ve 2014 Amerikan Ulusal Kitap ödülleri dahil pek çok ödül kazanan bu roman; New York Times, The Guardian, Wall Street Journal, Washington Post gibi yayınlarda ve Goodreads platformunda da yılın en iyi kitaplarından biri olarak gösterildi. Biz de eserin 2 Kasım, 2023’de Netflix’te yayınlanacak dizisini iple çekiyoruz.
Aziz Bey Hadisesi – Ayfer Tunç (2000)
“Görebileceğini hiç sanmadığı halde, oğluna duyduğu kinle kalbi taşlaşmış olan babasına yine gitti. Her defasında aynı şeyler oluyordu. Haftada birkaç gün, hazırlıksız yakalamayı umarak değişik saatlerde babasının evine gidiyor, uzun uzun zili çalıyor, babası perdeyi aralayıp birkaç saniye baktıktan sonra camın arkasında kayboluyordu. Aziz Bey bu inatçı ve küskün adamın perdenin ardından ona baktığını biliyordu. Bu yüzden camın önünde yarım saat kadar oturuyor, gözünü pencereye dikip kıpırdamadan bekliyor, bazen kâğıtlara ufak notlar yazıp kapının altından atıyordu.”
Bookinton’da haziran ayının yazarı olarak seçilen Ayfer Tunç, kitaplarında baba figürüne ve babalarının etkisinde kalan yetişkinlere sıklıkla değinen bir yazarımız. Aziz Bey Hadisesi’nde ise tüm öfkesine rağmen babasına benzemekten kurtulamayan, ondan öğrendiği otoriter dil yüzünden çevresindekilerle bağ kuramayan ve finalde tıpkı babası gibi yalnız başına ölen Aziz Bey’i anlatır.
Babalar ve Kızları – Mary Talbot (2012)
Son önerim yetişkinler için Costa Biyografi Ödüllü bir grafik roman. Babası tanınan bir James Joyce uzmanı olan yazar Mary M. Talbot bu romanda kendi çocukluğu ile James Joyce’un kızı Lucia Joyce’un çocukluğunu eşzamanlı akıp giden özel bir anlatıda buluşturuyor. Aile içi baskı ve şiddete ayna tutan Babalar ve Kızları, dönemler ve toplumlar farklı olsa da kadınların yaşadıkları zorlukların hiçbir zaman değişmediğine vurgu yapıyor. Babaların kızlarıyla olan inişli çıkışlı ilişkilerine odaklanan bu dikkat çekici grafik roman, toplumda baskı gören kadınların gönüllü elçiliğini üstleniyor. Kitabın çizeri de yazarın eşi olan Bryan Talbot. Çizer, ayrı dönemlerde yaşayan iki kadının dünyalarını sinematografik bir estetikle yansıtıyor. Özgün ve anlamlı bir okuma için bu kitabı edinmenizi öneririm.
Bunlar da listenizde olsun:
Korkuyu Beklerken / Babama Mektup – Oğuz Atay (1975)
Hayranı olduğum Oğuz Atay’ın 8 öyküden oluşan Korkuyu Beklerken kitabı, sadece içinde babasına ölümünden sonra özlemle yazdığı son derece samimi mektup için dahi okunmaya değer.
“Sevgili babacığım,
Belki hatırlamazsın ama bugün sen öleli tam iki yıl oluyor. Ne yazık ki bu süre içinde ben daha iyi ve akıllı olamadım; bu fırsatı da kullanamadım. Oysa yıllar önce, bazı zamanlar, sen olmasaydın birçok şey yapabileceğimi düşünürdüm. Şimdi artık suçun kendimde olduğunu görmek zorundayım.”
Yaprak Dökümü – Reşat Nuri Güntekin (1930)
Yıllar süren dizisiyle de gönüllere taht kuran hazin bir aile hikayesi… Baba Ali Rıza Bey’in elinden kayıp giden çocukları…
Baba Evi – Orhan Kemal (1949)
Usta yazar Orhan Kemal’in yokluk içinde ve aile baskısıyla geçen gençliğinin öyküsü.
Filiz Hiç Üzülmesin! – Filiz Ali (2011)
Unutulmaz yazarımız Sabahattin Ali hakkında kızı Filiz Ali’nin yazdığı kitap.
Çok Şey Yarım Hâlâ – Ayşe Sarısayın (2011)
Bu kez de bir şiir ustasının kızı babası Behçet Necatigil’in bilinmedik yönlerini sevgi dolu bir dille anlatıyor.
Goriot Baba – Honore de Balzac (1835)
Servetini kaybeden bir babanın dramı ve onu umursamayan kızları.
Kuşlar Yasına Gider – Hasan Ali Toptaş (2016)
“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.” Baba-evlat çatışmasından farklı olarak bu kez yazar sevgi dolu bir üslupla babasını anlamaya çalışır.
Diğer gündem yazılarını okumak için tıklayın.