Bookinton

Bu sefer de kendini eşitliğe, adalete, kadın haklarına adamış edebiyat, düşünce ve yazım alanına etki edenlere yer ayırıyoruz. Ucu bucağı yok, kendini feminist sayan herkese gelsin yazımız.

İlknur Akgül Ardıç

Eski Yunan’da kadın şeytanın amelinden meydana gelmiş, adi bir varlıktı.

Eski Çin’de kadın insan bile sayılmaz, ona ad verilmez, 1,2,3… diye numaralandırılır ya da domuz diye çağırılırdı.

Eski Hint anlayışına göre veba, ölüm, yılan, zehir, ateş, cehennem ve kasırga kadından daha hayırlıydı.

On birinci yüzyıla kadar İngiltere’de kocalar karılarını satabilirdi. E gel de feminist olma, gel de yazma, özgürlüğünü haykırma! Yoksa Ahmed Arif’in dediği gibi “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” miyiz hâlâ?

Lilith’in çocuklarıyız

Efsane de olsa, ilk feministin Adem’le birlikte, eşit koşullarda yaratılan ve ona boyun eğmeyen Lilith olduğu söylenir. Lilith’in mora çalan bir rengi olduğu söylencesi de feministlerin mor rengi simgeleştirmesinin sebebidir. Yazıları, fikirleri, eylemleri, toplumları etkileyen, evrensel kadın hakları bildirgeleri ile tarihe mal olan feminist yazar, düşünür ve siyaset kadınlarından bahsedeceğim size.

Dalga dalga feminizim

Feminizm tarihine bakınca 1. 2. ve 3. dalga feminizmden söz etmek mümkün. 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarındaki birinci dalga feminizm, kadınların oy hakkı başta olmak üzere yasal eşitsizlikleri tersine çevirmeye odaklanıyor. İkinci dalga feminizm (1960’lar-1980’ler) tartışmayı kültürel eşitsizlikleri, cinsiyet normlarını ve kadınların toplumdaki rolünü içerecek şekilde genişletiyor. Üçüncü dalga feminizmi ise 1990’lar ve 2000’ler arasında gerçekleşiyor. Postkolonyal feminizm ve üçüncü dünya feminizminin tanınmış teorisyeni Chela Sandoval, Birleşik Devletler içindeki Üçüncü Dünya Feminizmi (US Third World Feminism) kavramından bahsediyor ve oldukça yeni olan bu kavramı “Birleşik Devletler içerisindeki azınlık durumda olan insanlar” olarak ifade ediyor. 

Feminist düşünce, feminist siyaset 

Olympe de Gouges

Adını genişçe anmazsak haksızlık edeceklerimiz vardı; tıpkı Olympe de Gouges gibi… Kadın hakları üzerine ilk kez düşünce üreten aydınlardan olan jironden feminist, politik eylemci, Fransız oyun yazarı Olympe de Gouges, Devrim Mahkemesi’nde söyledikleri yüzünden 3 Kasım 1793’te giyotinle idam edildi… Çünkü kadındı ve politikayla ilgileniyordu! Kolonilerindeki kölelerin durumunun iyileştirilmesini savundu. Erken bir feminist olarak Fransız kadınlarına, erkeklerle aynı hakların verilmesini talep etti. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ne karşı 1791’de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi’ni yayımladı.


“Kitaplar dünyayı anlamasına ve sorgulamasına yardım edecek, kendini ifade etmesine yardım edecek, ne isterse olmasına yardım edecek.” Feminist Manifesto – Chimamanda Ngozi Adichie


Sözünü kaleminden sakınmayanlar

Duygu Asena, Fatma Aliye Topuz, Erendiz Atasü, Suat Derviş, Emine Semiye Önasya, Halide Edip Adıvar, Simone de Beauvoir, Rosa Luxemburg, Virginia WoolfJane Austen, Mary Wollstonecraft, Kate Millett, Ingeborg Bachmann, Ernestine Rose, Sylvia Plath, Doris Lessing, Ursula K. Le Guin, Sappho, Margaret Atwood, Clarissa Pinkola Estés, Sevgi Soysal, Füruzan Tekil, Nezihe Meriç, Leyla Erbil… Erkek meslektaşlarına küçük yaşta kafa tutan Mary Shelly vehatta erkek olan, adını sayamadığımız onlarca feminist şair-yazar-düşünür! Yüzlerce yıllık direncin, mücadelenin, biz kadınlar açısından hâlâ tam olarak kazanılamamış hakların mücadelesini verenlerden ama az bilinen kahramanlardan biri de Zabel Yesayan.

Osmanlı dönemi, sosyalist – Ermeni feminist

Tarihin en renkli simalarından romancı, hikâyeci, çevirmen, feminist, hümanist, hemşire, sosyalist şair Zabel Yesayan, Osmanlı toplumunda antimilitarist hareketin öncüsü, ilk Ermeni sosyalist feminist kadın yazar. “Savaşın yanı başımızda olduğunun bilincindeyiz, fakat yine de sakin ve tekdüze hayatımıza devam ediyoruz. diyen Yesayan, İlk Ermeni feminist kadın romancı Sırpuhi Düsap’ın düşüncelerinden etkileniyor. Düsap’ın kendisine tavsiyelerini de şu şekilde ifade ediyor: “Bayan Düsap edebiyat dünyasına atılmaya aday olduğumu duyduğunda, bu yolda kadınları defne yapraklı taçlardan ziyade dikenlerin beklediğini söyleyerek uyardı beni. Bizim gerçekliğimizde, bir kadının ortaya çıkıp kendisine bir yer edinmek istemesine tahammül edilmediğini, bunu aşabilmek için vasatın çok üzerine çıkmak gerektiğini söyledi ve ekledi: Bir erkek ortalama bir yazar olabilir, ama bir kadın asla.” (Melissa Bilal, “Pagavan E (Yeter!): Zabel Yesayan’ın Barış Çağrısını Duyabilmek”, Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar, Mart 2009, Sayı 7.)

Feminizmin Tarih “Yazan” Önemli Portreleri

“Kadının en büyük talihsizliği ya bir melek veyahut da bir şeytan olarak görülmesi olduğu içindir ki onun hakiki kurtuluşu yeryüzü üzerine yerleştirilmesinden, yani insan olarak görülmesinden geçer.”  Emma Goldman

Radikal hümanist, anarşist, aktivist, özgürlük savunucusu: Emma Goldman  

Emma Goldman, anarşist yazar ve siyasal eylemci. (1869-1940)

Emma Goldman, 1869’da Litvanya’da doğdu. 20 yaşında Amerika’da anarşist harekete katıldı. Herkesin adını dehşetle andığı “Kızıl Emma”ydı o. Ömrü boyunca devletin her türüne karşı çıktı. 1. Dünya Savaşı sırasında savaş muhalifliği yaptı. Milliyetçiliğe karşıydı. Hapis yattı; sürgün edildi. 1919’da devrim coşkusuyla Sovyetler Birliği’ne gitti; Lenin’le tartıştı. Hayal kırıklığı büyük oldu. Fransa, Britanya, Almanya, İsveç, Hollanda ve Kanada’da yaşadı. Freud’un derslerine katıldı. İspanya İç Savaşı’nda anarşistlerin yanındaydı. Tanrıtanımazlığı, özgür aşkı savundu. Doğum kontrolü, eş cinsellerin özgürlüğü için savaştı. O bir anarşistti, göçmendi, Yahudi’ydi, kadındı. Yoldaşlarına “Dans edemeyeceksem, devriminiz sizin olsun!” dedi.  

Bir diğer öteki: Simone de Beauvoir

Feminizmin yeniden doğuşunun somut koşullarını oluşturan 2. Savaş sonrasında, bu akımın Mary Wollstonecraft, Alexandra Kollontai, August Bebel, Flora Tristan’lardan sonra en büyük klasiklerinden biri hâline gelen, “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözüyle bilinen Simone de Beauvoir… Bin dokuz yüz dokuzda yayımlanan İkinci Cins kitabında insanlık tarihi boyunca kadının, erkekler tarafından, erkeğin “öteki”si olarak tanımlandığını, doğa ve beden ile özdeş kılınarak kültür ve uygarlık yaratma sürecinden dışlandığını söyler. De Beauvoir, kadının erkeğin ezeli “öteki”si olduğunu öne sürerken varoluşçu ben-öteki kavrayışını insanlık tarihindeki kadın-erkek ilişkisine uyarlama çabası içindedir:

“[…] insanlık erildir ve erkek kadını kendisi için değil, erkeğe göre tanımlar; kadın özerk bir varlık olarak görülmez… Erkek kadına referansla değil, kadın erkeğe referansla tanımlanır ve farklılaştırılır. Kadın rastlantısal olandır, özsel olana karşıt özsel olmayandır. Erkek öznedir (ben), mutlak olandır, kadın ise öteki cins’tir.” (Filiz BAYOĞLU; Beauvoir 1993a:17)

FEMİNİST KİTAPLIK

Feminizm Kitabı – Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Seçme Metinler – Hülya Osmanağaoğlu

Kitap, Osmanlı’dan günümüze feminizmin ögelerini birleştiren farklı konularda farklı isimlerim kaleme aldığı yazılardan oluşuyor. Ön sözünde, yaşadığımız coğrafya üzerindeki feminizmin ilklerine yer veriliyor: “Müslüman kadın hareketi açısından feminizmin ne zaman ve nasıl güç kazandığı tartışmaları çalışmanın sınırlarını zorlar ancak Şükûfezar’la* (1886) başlayıp Hanımlara Mahsus Gazete ile devam ederek güçlenen kadın hakları söylemi sadece kadınlardan müteşekkil bir yayınla kendini kadınlar dünyasında ifade etmeye başlamıştı. (*1881-84 arasında yayımlanan yayın kurulu sadece kadınlardan oluşan ilk kadın dergisi.)    

Gerek Hanımlara Mahsus Gazete gerek Fatma Aliye Osmanlı’da Müslüman kadınların feminizme yönelmelerinin ilk adımını atmışlardı ancak esas vurguyu kadınların aile içinde güçlenmesine yapıyorlardı.” 

Bayır Gülü – Feyhan Güver

Çizime çeşitli karikatür dergilerinde başlayan Feyhan Güver, adını “kadın çizer” olarak karikatür dünyasında duyurdu. Yarattığı Bayır Gülü tiplemesiyle kırsal kesimdeki kadınlık hâllerini tüm doğallığıyla okura anlattı. Dergilerde yayımladığı çizimlerini kitaplaştıran Güver’in, “Halkın ar ve haya duygularını inciten genel ahlaka aykırı” olması nedeniyle kitapları için toplatma kararı alındı. Oysa kitapta yer alan karikatürler daha önce Leman dergisinde yayımlandı ve bir yasağa maruz kalmadı. (100 Yasaklı Kitap-Birol Aktaş.)

Siborg Manifestosu – Geç Yirminci Yüzyılda Bilim, Teknoloji ve Sosyalist – Feminizm-Donna J. Haraway  

Feminist siborg akademisyeni Donna Haraway.

“Bir siborg, bir sibernetik organizma, makine ile organizmanın oluşturduğu bir melez, kurgusal bir yaratık olmanın yanı sıra toplumsal gerçekliğe ait bir yaratıktır. Toplumsal gerçekliğin karşılığı, canlı toplumsal ilişkilerdir; bu da bizim en önemli siyasal kurgumuz, dünyayı değiştiren bir kurgudur.

Uluslararası kadın hareketleri ‘kadın deneyimi’ olgusunu hem fiilen kurmuşlar hem de can alıcı önem taşıyan bu kolektif nesneyi keşfetmiş ya da açığa çıkartmışlardır. Kadın deneyimi, hayati önemde ve siyasal nitelikte bir kurgu ve olgudur. Kurtuluş ise ezilmişliğin ve buna bağlı olarak ihtimallerin farkında olan bir bilincin, tahayyülü geniş bir kavrayış gücünün kurulmasında yatar. Siborg, yirminci yüzyılın son döneminde ‘kadın deneyimi’ sayılan olguyu değiştiren bir kurgu ve canlı deneyim meselesidir. Bunun bir ölüm kalım mücadelesi olduğuna işaret etmekte, fakat bilim kurgu ile toplumsal gerçeklik arasındaki sınırın da bir göz yanılması olduğunu bilmekte büyük fayda vardır. Çağdaş bilim-kurgu siborglarla (aynı anda hem hayvan hem makine olan, doğal mı yoksa insan eliyle mi yaratıldığı pek anlaşılamayan dünyalarda dolanan yaratıklarla) doludur.” (Sayfa 2-3)

Kahramanlar Hep Erkek – Duygu Asena 

Duygu Asena, bu defa öyküler yazdı. 1995’te Hollanda’da yayımlanan kitapta 13 öykü ve bir masal var. Aslında masal, on üç buçuğuncu öykü. Gerçekten bir masal mı bu? Neden o bir masal da diğerleri birer öykü? Peki kitabın adı niçin “Kahramanlar Hep Erkek!”? Yani erkekler kahraman olmayı mı isterler yoksa kahramanlar erkek mi olur? Veya asıl kahramanlar kadınlar mıdır? Evet, kahraman kim? Dahası kahraman olmaya gerek var mı? (Arka kapaktan)

Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika – Bell Hooks

Bell Hooks.

Feminizm Herkes İçindir’de Bell Hooks, popüler kültürde ve medyada feminizm hakkında üretilen yanlış tanımların üzerine gidiyor. Feminizmin yalnızca “erkek karşıtlığı” olduğu yönündeki önyargıları kırmayı amaçlarken bizlere bu akımın, “cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket” olduğunu hatırlatıyor. Bell Hooks kadın dayanışmasını hayata geçirebilmek için kadınlar arasındaki iktidar ilişkilerini tartışmaya açıyor ve erkekler kadar kadınları da cinsiyetçi pratikleriyle yüzleşmeye davet ediyor. Feminizmi ırk, sınıf ve etnisite bağlamında yeniden ele almayı öneriyor. Ve “Yaklaşın şunu göreceksiniz: Feminizm herkes içindir” diyor.

“Feminist teori, kişiden kişiye, bir dönemden diğerine gezinirken, yeni kullanımlara ve bazen de farklı disiplinlere göre dönüşen göçebe teorilerdir.”- Eleştirel Feminizm Sözlüğü

Eleştirel Feminizm Sözlüğü – Yazar: Kolektif – Hazırlayan: Françoise Laborie, Helena Hırata, Daniele Senotier

Cinsiyet ile toplumsal cinsiyet ilişkisi üzerine farklı tahliller ve Friedrich Engels, Margaret Mead, Virginia Woolf, Simone de Beauvoir gibi bazı önemli yazarların yapıtlarına karşın, cinsiyetler arasındaki farklılıkların toplumsal kuruluşu sorunu insan bilimlerinin kıyısında kalmıştır. (S: 79)

Patriyarka (Teorileri): “Patriyarka”, Yunanca pater (baba) ve archie (köken ve komutanlık) 

XIX. yüzyılın sonuna doğru, insan toplumlarının evrimine ilişkin olarak ilk ortaya çıkan, “evreler” teorileriyle birlikte anlam değiştirmiş olan çok eski bir sözcüktür. Feminist anlamıyla patriyarka, erkeklerin iktidarı elinde tuttukları bir toplumsal formasyonu, ya da daha basitçe, erkek iktidarını adlandırır. “Erkek egemenliği” ya da kadınların ezilmesi ile neredeyse eş anlamlı bir sözcüktür. Terime ikinci tarihsel anlamını verenler Morgan ile Bachofen olmuştur. Bu yazarlar, bir annelik hukukunun varlığını öne sürerler. Sosyalist yazarların eleştirilerinden önce, XIX. yüzyıl yazarlarının dilinde “patriyarkal” sıfatının övgülü bir biçimde kullanıldığına rastlanır.

Feminizm ve Queer Kuram – Alev Özkazanç

Butler’ın feminizmi: siyasi bir okuma için kılavuz. Girişten: “Judith Butler zamanımızın en önemli ve tartışmalı düşünürlerinden sayılabilir. Sadece feminizm ve queer kuram konusundaki ufuk açıcı eserleriyle değil, günümüzün siyasi sorunlarına dair yorumları ve tutumlarıyla da öne çıkan tartışmalı bir isim.”

Kitapta ağırlıklı olarak Judith Butler’ın eseri ve queer kurama dair teorik sorgulamaların yanı sıra feminist ve queer politikaya dair güncel tartışmalara da odaklanan yazar, “feminist ve queer” olarak adlandırdığı teorik-politik konumunu netleştirmeye çalışıyor.


“Eğer kurmaca eserler yazacaksa, bir kadının parası ve kendine ait bir odası olmalıdır.”
Kendine Ait Bir Oda – Virginia Woolf


FEMİNİZM DİPNOTLARI

  • Tarihin bilinen ilk feminist kadını, 1364 yılında Venedik’te doğmuş, kadın düşmanlığı ile mücadele etmiş önemli bir düşünür, şair ve yazar olan Christine de Pizan (Pisan)’dır. 1399-1429 yılları arasında 41 adet eser yazmış ve Avrupa’nın saygı duyulan ilk profesyonel kadın şairi olmuştur. Şiirleri, kadın ve cesaret temalarını işlemiştir.
  • Feminizm algısı İngiltere’de Mary Wollstonecraft’ın 1792’de yayınladığı “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı eseriyle başlamıştır.
  • Osmanlı İmparatorluğu dönemi kadınların çıkardığı kadın dergileri açısından epey bereketli: Kypseli (Petek),Efrosini Samarcidis, ilk Rum kadın dergisi (1845); Gitar, Elbis Gesaratsyan, ilk Ermeni kadın dergisi (1862); Şukûfezar, Arife, ilk Müslüman kadın dergisi (1886); Kadınlar Dünyası, Ulviye Mevlan, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm kültürlerden kadınlara yönelik ilk feminist kadın dergisi (1913); Diyane (Annemiz), Seza Polar, ilk Çerkes kadın dergisi. (1920)

Kaynaklar:

Diğer dosya konularını incelemek için tıklayın.

1 Yorum

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.