Bookinton

Ursula K. Le Guin, ejderhalardan, kanatlı kedilerden, karanlıktan, geceden ve kendimizden farklı olandan korkmamayı öğrenmemiz için yazdı çünkü özgür bireyler olabilmenin yolu, korkmamayı öğrenmekten geçiyordu. Ve bu yol düşlerle, masallarla ve fantastik dünyalarla dopdoluydu.  

Tutku Çetin

21 Ekim 1929’da Kaliforniya’nın Berkeley kentinde dünyaca ünlü antropolog Alfred Louis Kroeber ile psikolog yazar Thedora Kroeber’in bir kız çocuğu dünyaya geldi. Azize Ursula Günü’nde doğduğu için ona Ursula adını verdiler. Ursula, ağabeyleri Clifton, Theodore ve Karl ile birlikte sanata ve kültürel çeşitliliğe değer verilen bir evde büyüdü. Ailenin geniş bir kütüphanesi vardı ve tüm çocuklar küçük yaşlarından itibaren okumaya, sorgulamaya ve tartışmaya teşvik edildiler. 

Aile, yaz aylarını eşsiz bir doğaya sahip Napa Vadisi’ndeki Kishamis Çiftliği’nde geçiriyor, çeşitli kültürlerden, farklı çevrelerden misafirlerini, sanatçı ve bilim insanı dostlarını ağırlıyordu. Krober Ailesi burada Amerika yerlileriyle de yakın ilişkiler içindeydi, hatta yerliler hayatlarının doğal bir parçasıydı. Alfred Kroeber onlarla birlikte çalışıyordu. Thedora Kroeber, tamamı beyazlar tarafından öldürülen Yani kabilesinin son üyesi olan Ishi’nin hayatını anlattığı Ishi in Two Worlds’ü (İki dünya arasındaki Ishi) yazmış ve başarı elde etmişti. 

Kitaplar arasında büyüyen Ursula mitlere ve efsanelere düşkündü. Özellikle, İskandinav mitolojisi ve babasından duyduğu, Amerika yerlilerine ait olanlar ilgisini çekiyordu. Okuduğu kitaplar arasında bilim kurgu ve fantezi edebiyatı da vardı. Tüm bunlar inanılmaz bir hayal gücüyle birlikte merakı da yeşertecek ve küçük Ursula dokuz yaşındayken ilk öyküsünü yazacaktı. Yıllar sonra dünyanın en sevilen yazarlarından biri olup Yaşayan Efsane payesini alacak olan Ursula K. Le Guin’in yazarlık kariyeri, işte böyle başlamıştı.    

Ursula, on bir yaşındayken yazdığı kısa öyküsünü İnanılmaz Bilimkurgu Dergisi’ne gönderdi ama öykü reddedildi. Buna rağmen yazmaktan vazgeçmedi ama sonraki on yıl boyunca kaleme aldığı şiir ve öykülerini yayımlanmaları için hiçbir yere göndermedi.

Eğitim, evlilik ve ilk çalışmalar

Le Guin, Radcliffe Koleji’ne gitti, ardından Kolombiya Üniversitesi’ni bitirdi ve “Fransa ve İtalya’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı” üzerine yüksek lisans yaptı. Fulbright Bursu’nu kazanıp doktorasını yapmak üzere Fransa’ya giderken gemide tanıştığı tarihçi Charles A. Le Guin’e âşık oldu. Doktora yapmaktan vazgeçti ve birkaç ay sonra, 1953 yılının Aralık ayında evlendiler. Üç çocukları oldu.   

Çocuklarını yetiştirirken de yazmaya devam etti. Editörlük yaptı, edebiyat eleştirileri yazdı, çeşitli dergilerin yazı işlerinde çalıştı ve pek çok üniversitede lisans dersleri verdi. Le Guin’in, 1950’lerin başlarından itibaren yazmaya başladığı romanlar gönderdiği yayınevleri tarafından “anlaşılamaz” bulunup reddediliyordu. 1960’lara gelindiğinde çocukluk tutkusu olan bilim kurguya dönmeye karar verdi ve yayıcısının istediği üzerine, ergenler için tasarlanmış ilk Yerdeniz öyküsünü kaleme aldı. Bu kısa öykü ileride büyük başarı kazanacak olan Yerdeniz serisinin küçük bir adımıydı. 

1968 yılında bu önemli serinin ilk kitabı olan Yerdeniz Büyücüsü yayımlandı ve ardından, Le Guin’in ilk büyük başarısı olan Rocannon’un Dünyası. 1969’da yayımlanan bu kitap aynı zamanda, gelecekte Hainli Döngüsü (Hainish Cycle) olarak adlandırılacak olan sekiz kitaplık serinin ilkiydi.  

Yükselen kariyer

Edebiyat dünyasında büyük ses getiren ve çığır açan Karanlığın Sol Eli 1969’da yayımlandı ve Le Guin, en iyi roman kategorisinde hem Hugo hem de Nebula ödülünü kazanan ilk kadın oldu. Bunu, Yerdeniz ve Hain evrenlerinde geçen çeşitli eserleri takip etti. Dünyaya Orman Denir, Malafrena, Mülksüzler, Anlatış, Sürgün Gezegeni ve Yanılsamalar Kenti, Ursula Le Guin’i tahtına taşıyan yapıtlar oldu.  

Le Guin, 1959’dan 2018’e kadar yaklaşık altmış yıllık bir dönemde eserler verdi; yirmiden fazla roman, yüzden fazla kısa öykü, bir düzineden fazla şiir kitabı, beş çeviri ve on üç çocuk kitabı yazdı. “Spekülatif kurgu” olarak tanımlanan çalışmalarıyla edebiyat dünyasında eşi benzeri olmayan bir yer edindi. Fantezi ve bilim kurgu yazımında gelenekleri yıkarak kurguda, dilde ve karakterlerin özelliklerinde yeni yollar açtı. Teknolojik gelişmeler üzerine inşa edilen bilim kurgu modeli yerine; siyasetin, toplum biliminin, psikoloji ve felsefenin öne çıktığı, alternatif toplum biçimlerinin sorgulandığı bilim kurgu yazımını yarattı. Kurguladığı farklı ekosistemler ve yarattığı gezegenler ile okuyucularının hayranlığını kazandı.  

Bilim kurgu öykülerinde çok sayıda antropoloğun ya da kültürel gözlemcinin yer alması ve Yerdenizde olduğu gibi koyu tenli kahramanların bulunması tesadüf değildir. Le Guin’in eserleri, çocukluğunda tohumları atılmış olan; varoluşa, kültürel çeşitliliğe, insan haklarına ve doğaya duyulan saygının sonuçlarıdır. Kahramanları erkek olsa da bunlar, sorunları popüler bilim kurgu kahramanları gibi uzay savaşlarıyla ya da lazer silahlarıyla değil, düşünceyle, uzlaşmayla ve analizle çözerler. 

Eserlerinde Taoizm’in, Zen felsefesinin, Feminizm’in ve Carl Jung’un etkileri güçlü bir şekilde görülür. Mitolojiyle, psikolojiyle, felsefeyle harmanlayarak oluşturduğu öyküleriyle özgür ve adil, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın hayalini kurar. Büyülü tuhaf dünyalar kurmak yerine yeni sistemler, yeni ilişki biçimleri, yeni toplumlar inşa ederek kadın haklarını, özgürlüğü, siyaseti, anarşizmi, cinsiyeti, cinselliği, büyümeyi ele aldığı eserleriyle toplumsal eşitsizliklerin karşısına dikilir. 

Hayalle gerçek arasında

Onun eserlerinde fantezi ve gerçek arasındaki sınır bulanıktır, fantezi ya da bilim kurgu tanımına bire bir uymazlar. Le Guin, bu durum için şöyle der:

Benim sorunum da bu, ismi olmayan şeyler yapıyorum. Ben sadece bilim kurgu yazarı olarak anıldım fakat değilim. Ben bir romancı ve de şairim. Beni dar kalıplarınıza tıkıştırmayın, zaten uymam buna. Bunların üstündeyim. Kollarım o kalıplardan dışarı taşar, her bir tarafa doğru.”

La Guin, yetmişli yıllarda önemsenmeyen ve edebiyat dışı görülen bilim kurgu ve fantastik kurgunun saygın bir tür olarak edebiyat alanında yer edinmesi için mücadele etti. Bilim kurgu ve fantastik yazım üzerine Amerika’nın ve Avustralya’nın çeşitli üniversitelerinde atölyeler ve söyleşiler gerçekleştirdi. 

1974’de yazdığı bir makalede peri masallarındaki, efsanelerdeki ve bilim kurgudaki hayal gücünün öneminden söz edip teşvik edilen hayal gücünün benliği güçlendireceğini, aksi durumda kişiliğin gelişmeyeceğini dile getirdi.   

Le Guin kitaplarıyla sadece gençlere ve yetişkinlere değil, çocuklara da seslendi. Çocuklar için yazdığı kitaplar içinde en sevilenleri; Dört Yavru, Yuvaya Dönüş, Yeni Arkadaş ve Kentte Tek Başına adlı dört kitaptan oluşan Kanatlı Kediler Masalı’dır. 

Çocuklara doğruyu ve yanlışı gerçekçi, hayata uygun kitaplarla vermeliyiz, diyenlere şöyle cevap verdi: 

“Çocuklara tamamen, dürüstçe ve gerçeklere dayanarak iyilik ve kötülükten söz etmenin yolu ‘benlik’ten, en içteki en derin benlikten söz etmektir. Bu, çocukların başa çıkabilecekleri ve zaten başa çıktıkları bir şeydir. Aslında, büyürken tek işimiz de budur: Kendimiz olmakBüyümemiz için bize gereken insan erdemini ya da kötülüğünü aşan bütünlüktür, gerçekliktir. Bilgiye, kendimizi bilmeye ihtiyacımız var, kendimizi ve gölgemizi görmemiz gerek.”    

Çocukların bilinçaltı zihne yakın ve onunla iyi ilişkiler içinde olduğunu söyleyen Le Guin, masalların, fantezinin, olağanüstü anlatımların çocuğun içindeki bilinmeyen derinliklere seslendiğini; fanteziye cevap verenin ve onu sözel olmayan, akıl dışı bir biçimde anlayanın da bu derinlikler olduğunu dile getirir.  

Eserleri ve aldığı ödüller

Le Guin’in yayımlanan ilk eseri Folksong from the Montayna Province şiiridir. 1959’da yayımlanan bu çalışmadan sonra ilk kısa öyküsü olan An die Musik 1961’de yayımlandı. Her iki eser de hayali ülke Orsinya’da geçer. Le Guin’in 1951 ila 1961 yılları arasında yazdığı, hepsi Orsinya’da geçen beş romanı yayıncılar tarafından anlaşılmaz oldukları gerekçesiyle reddedilmişti.

Yayıncılardan uzun süre ret cevabı aldıktan sonra Le Guin, yazdıklarının bilim kurgu olarak sınıflandırılması hâlinde şansı olabileceğini düşünüp bu alana doğru yöneldi. Profesyonel olarak yayımlanan ilk eseri Fantastic Science Fiction‘da 1962’de çıkan April in Paris adlı öyküsüdür. Bunu yedi başka öykü izledi. Bunların arasında kurgusal Hain Evreni‘ni tanıtan The Dowry of the Angyar (Semley’in Kolyesi) ve Yerdeniz dünyasını tanıtan The Rule of Names(İsimlerin Kuralı) ile The Word of Unbinding (Bağlayıcı Söz) adlı öyküler de var.  

Basılan ilk romanı Rocannon’un Dünyası‘nı 1966’da, Sürgün Gezegeni 1966’da, Hayaller Şehri 1967’de yayımlandı. Bu üç roman daha sonra Hain üçlemesi olarak bilindi. 1968 yılında yayımlanan Yerdeniz Büyücüsü büyük ses getirdi.  

Bu kitaplar, kısa öykülerinden daha çok ilgi çekti ve çeşitli bilim kurgu dergilerinde değerlendirme yazıları çıktı. 1969 yılında Karanlığın Sol Eli‘nin yayınlanmasından hemen sonra Le Guin en çok tanınan yazarlar arasına girdi. Kitapları milyonlarca sattı, kırktan fazla dile çevrildi. Akademisyen Donna White’a göre Le Guin, bilim kurgu eleştirmenlerini serseme döndürmüştü. Karanlığın Sol Eli hem Hugo hem de Nebula Ödülünü kazanarak Le Guin’i bu ödülleri kazanan ilk kadın yaptı. 

Le Guin, Hugo Ödülü’nü, Vietnam Savaşı’na duyduğu kızgınlığın etkisiyle yazdığı Dünyaya Orman Denir ile 1973’te yeniden kazandı. 

Yerdeniz serisinin sonraki iki kitabı Atuan Mezarları 1971’de, En Uzak Sahil 1973’te yayımlandı1974 yılında yayımlanan Mülksüzler ile yine hem Hugo hem de Nebula Ödülü’nü aldı ve böylece iki kitabı için bu iki ödülü kazanan ilk kişi oldu. 

1966 ila 1974 yılları arasında Rüyanın Öte Yakası, Hugo Ödüllü Omelas’ı Terk Edenler ve Nebula Ödüllü Devrimden Önceki Gün adlı kitapları yayımlandı. 1975 yılında yayımlanan Rüzgarın On İki  Köşesi adlı derlemesinde ise ilk basılan kısa öyküsüyle birlikte bazı kısa spekülatif kurgu öyküleri yer aldı. 

1970’lerin ikinci yarısında yayımlanan eserleri arasında Balıkçılın Gözü,  Orsinya Öyküleri ve Malafrena romanı da sayılabilir. Son ikisi her ne kadar kurgusal Orsinya ülkesinde geçse de realistik kurgu dalında öykülerdir.  

1985 yılında deneysel eseri Hep Yuvaya Dönmek yayımlandı. Uzak bir gelecekte Kaliforniya’da Napa Vadisi’nde geçen Hep Yuvaya Dönmek pasifist bir toplum olan Kesh’leri anlatıyor. 

1980’de Başlama Yeri’ni yayımladı. 1979 ila 1994 yılları arasında on bir tane resimli çocuk kitabı ve dört şiir derlemesi basıldı.

1992’de Tehanu, 1995’te Bağışlanmanın Dört Yolu ve Her Yerden Çok Uzakta yayımladı. 2000 yılında son Hain Evreni romanı olacak Anlatış basıldı ve sonraki yıl da son iki Yerdeniz kitapları olan Öteki Rüzgâr ve Yerdeniz Öyküleri yayımlandı.

Bu dönemde yayımlanan diğer eserleri arasında Lavinia (2008) adlı roman ile Marifetler (2004), Sesler (2006) ve Güçler (2007) romanlarından oluşan Batı Sahili Yıllıkları üçlemesi sayılabilir. Üçlemenin üçüncü kitabı Güçler 2009’da en iyi roman dalında Nebula Ödülü kazandı. 

Le Guin son yıllarından denemeler, şiirler ve çeviriler üzerine yoğunlaştı. Lao Tzu – Tao Te Ching, bu dönemde yaptığı çeviriler arasındadır. 

Ursula Le Guin’in eserleri yoğun bir akademik ilgi gördü, incelendi. Fantezi kurgunun ve bilim kurgunun en önde gelen yazarı olarak tanımlandı ve ana akım edebiyat eleştirmenleri tarafından kabul gördü. Jo Walton onun için, “Öyle iyi ki ana akım artık bilim kurguyu görmezden gelemez,” dedi.  

Yalnızca yazdığı romanlar için beş Locus Ödülü, dört Nebula Ödülü, iki Hugo Ödülü ve bir Dünya Fantezi Ödülü kazandı. Üçüncü Yerdeniz romanı En Uzak Sahil, Genç İnsanlar Edebiyatı Ulusal Kitap Ödülü’nü kazandı. 

Diğer ödüller arasında üç James Tiptree Jr. Ödülü ve üç Jüpiter Ödülü de var. Son Hugo ödülünü, Charles Vess’in resimlediği Yerdeniz’le ölümünden bir yıl sonra kazandı. Aynı kitapla ayrıca bir Locus Ödülü de kazandı.

1979 yılında Dünya Bilim Kurgu Topluluğu tarafından Le Guin’e, “Gandalf Büyük Usta Ödülü” verildi. 

1989 yılında Bilimkurgu Araştırma Derneği (SFRA) tarafından bilim kurgu ve fantezi bursuna yaşam boyu katkılarından ötürü Pilgrim Ödülü verildi. 

1995 Dünya Fantezi Konvansiyonu’nda fantezi alanına yaptığı hizmetler nedeniyle Dünya Fantezi Konvansiyonu Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü kazandı.  

Amerika Bilim kurgu ve Fantezi Yazarları Derneği (SFWA) 2003 yılında ona Büyük Usta unvanını verdi. Le Guin, bu onuru kazanan yirminci kişi oldu. 

2000 yılında ABD Kongre Kütüphanesi,  Amerika’nın kültürel mirasına olan önemli katkıları nedeniyle Le Guin’e Yaşayan Efsane unvanını verdi. 

2013 yılında Kaliforniya Üniversitesi tarafından Riverside Eaton Ödülü verildi. 

Le Guin’in eserlerinin bir derlemesi 2016 yılında Library of America tarafından yayımlandı. Bu, yaşayan yazarlara nadiren verilen bir onurdur. 

National Book Foundation 2014 yılında Le Guin’i “Amerikan Edebiyatına Seçkin Katkı Madalyası”na layık gördü. 

Ölümünden sonra anısına “The Ursula K. Le Guin Prize for Fiction” adını taşıyan bir edebiyat ödülü düzenlendi. 

Tehlikeli bir kadın

İlham verdiği yazarlar arasında olan Neil Gaiman, 2014 Ulusal Edebiyat Günlerinde Ursula Le Guin’i takdim edip Onur Madalyası’nı sunduktan sonra şunları yazdı:

“Kendisi aslında kışkırtıcı, ortalığı karıştıran tehlikeli bir kadına benzemiyordu. Kendinden ve etrafındaki insanlardan hoşnutmuşçasına nazik bir şekilde gülümsüyordu. Kibar ama sağlamdı. Narin, gri saçları vardı ve görünüşte, en azından ilk bakışta zararsızdı. Bu zararsızlık yanılsaması onun yazdıklarını okumaya başladığınız an veya çok şanslıysanız, konuşmasını dinlediğiniz an sona ererdi. Başka herhangi bir yazarın beni coşkuyla övmesindense Ursula Le Guin tarafından azarlanmayı tercih ederdim. Orada olduğum için mutluyum. Daha da ötesi, Ursula K. Le Guin yazarken ve konuşurken ve dünyayı dolaşırken ve kelimelerini bizimle paylaşırken hayatta olup eserlerini okuyabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum.” 

Ursula Le Guin’in o gece Ulusal Edebiyat Ödülleri’ndeki madalyasını kabul ederken yaptığı konuşma Gaiman’a göre kapitalist dünya için tehlikeli bir kadının konuşması, daha da önemlisi yazının ve yazarların geleceği için bir cephe çağrısıydı:  

“Şu anda yaşadığımız dünyanın alternatiflerini görebilen, korku içindeki toplumumuzun ve var olmanın farklı yollarını sunan saplantılı teknolojilerimizin ötesine bakabilen, hatta umut için gerçek temeller hayal edebilen yazarların sesini duymak isteyeceğimiz zor zamanlar geliyor. Özgürlüğün ne demek olduğunu hatırlayabilen yazarlara ihtiyacımız olacak; şairlere, hayalperestlere… Daha engin bir gerçekliği görebilen gerçekçilere…”

Ursula Le Guin 22 Ocak 2018’de seksen sekiz yaşında Portland, Oregon’daki evinde doğal sebeplerden dolayı hayata gözlerini yumdu. Ölümünün ardından birçok büyük yazar tarafından anıldı. 

Stephan King’in onun için söylediği şu cümleyle bitirelim yazımızı: 

“Dünyadan bir Ursula Le Guin geçti. O sadece bir bilim kurgu yazarı değil, gerçek bir ikondu.”

Eserlerinin uyarlamaları

Diğer Yazarlar kategorisi içeriklerini okumak için tıklayın.

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.