Bookinton

İçlerinden biri değilseniz dünyalarını anlayamayacağınız ultraların arasına karışan, dünyanın dört bir yanına seyahat eden ve onları kaleme alan Ultralar Arasında kitabının yazarı James Montague ile konuştuk.

Özgenur Aydın

James Montague’nün 1312: Among the Ultras kitabı, geçtiğimiz mayıs ayında İthaki Yayınları tarafından Ultralar Arasında: Dünyanın En Ateşli Taraftarlarıyla Bir Yolculuk başlığıyla yayımlandı. Yazarın dördüncü kitabı olan Ultralar Arasında, Yılın Futbol Kitabı kategorisinde iki Britanya Yılın Spor Kitabı ödülü aldı. Yazarın Oyunun Efendileri kitabı da daha önce Türkçeye çevrilmişti.

Ultra, taraftar ya da holigan yerine sık sık kullanılsa da aslında çok daha farklı bir anlama ve harekete sahip. Bu kitapta yazar, dünyanın dört bir yanındaki ultralarla iletişime geçerek onların dünyasını ayrıntılarıyla aktarıyor. Ultraların ortaya çıkışını ve nasıl küresel bir harekete dönüştüğünü anlatıyor. Bu kültüre dair tribünlerdeki hikâyeleri okurken tribünlerin siyaset gibi birçok alanla ilişkisini de göreceksiniz. Ayrıca, kitapta Türkiye’ye de yer verildiğini belirtmeden geçmek olmaz.

Taraftarlar olmadan bu oyunun hiçbir anlamı yok. Bu kültürü içeriden anlatan Montague ile kitabın çıkışını, yaşadığı deneyimleri konuştuk ve sizin için kitap tavsiyesi istedik.

Öncelikle Bookinton okurları için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Tabii, ismim James Montague ve İngiltere’den bir yazarım. Sanırım 100’den fazla ülke gezdim. Dünyanın dört bir yanında futbol kültürü, politika, ekonomi ve toplum hakkında yazdım ve ortaya dört kitap çıktı. Sonuncusu, küresel ultra hareketi hakkında olan Ultralar Arasında, İthaki tarafından Türkçeye yeni çevrildi. Ayrıca, İstanbul’u da evim olarak görüyorum.

Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Yazdığım her kitapta ultralara daima değinmişimdir. Stadyumun içinde ve dışında güçlü bir etkiye sahipler, sadece kulüp üzerinde değil aynı şekilde toplulukları üzerinde de. Bu her ülkede gördüğüm bir hareketti. Ancak çok az insan bu konu hakkında yazmıştı çünkü iletişimi sağlamak çok zor. Onların etrafında o kadar çok zaman geçirdikten sonra, hikâyelerini anlatmak için yeterli bağlantıya sahip olduğumu düşündüm. Ama o noktaya gelmem yaklaşık on yılımı aldı!

Sizin taraftarlık deneyiminiz nasıl başladı?

Londra yakınlarındaki Essex’te bir West Ham taraftarı olarak büyüdüm. Boleyn Ground’a 1990’ların başında gitmeye başladım, genç bir çocukken North Bank’te duruyordum. Büyüleyici ve tehlikeliydi. O zamandan beri stadyumun o yerinde bulundum, gürültü ve tutku gerçekten oradan geliyordu ve tüm stadyuma yayılıyordu. O zamandan itibaren kendimi kaptırdım.

Ultralar, gruplarına dâhil olma ve onlar hakkında yazı yazmanıza nasıl ikna oldu?

Zor işti. Bazen işler yolunda gitti, bazen gitmedi. Raja Casablanca’dan bazı insanlarla tanışmak için Fas’a gittiğim bir zaman vardı. Uzun bir yolculuktu ama tribünde yanlış kişiyle konuştum ve birden tüm kapılar bana kapandı. Görüşmeye gittiğim grup yoğun polis gözetimi altındaydı, bu yüzden çok gergindiler. Ama çoğunlukla, yıllardır dünyanın dört bir yanındaki gruplarla temas kuruyor ve bu konuda yazmıyordum. Bu yardımcı oldu. Gazeteci olmak ile yazar olmak arasında büyük bir fark var, özellikle de ultralar için. Ayrıca bu, dünya genelinde arkadaşlıklar ve rakiplerle bağlantılı bir durum. Dolayısıyla bir grupta kabul edildiğinizde, onların diğer kulüplerdeki arkadaşları tarafından da kabul ediliyordunuz. Mısır’da Al Ahly Ultras’ı takip ederek birkaç yıl geçirdim ki bu inanılmazdı. Bu deneyim, Almanya ve Sırbistan’daki diğer gruplarla tanışmama da yardımcı oldu. Diplomasinin çok hassas bir formuna bürünmüştüm.

Kitabı yazarken seyahatlerinde ve tribünlerde seni en heyecanlandıran grup/olay neydi?

İnanılmaz şeyler gördüm ve inanılmaz insanlarla tanıştım. İtalya’da Lazio Irriducibili’nin faşist lideri Diabolik gibi. Güçlü ve tehlikeli bir insan. Biz konuştuktan birkaç ay sonra suikasta kurban gitti. Endonezya çok etkileyiciydi fakat sonra bazı Persib Bandung taraftarları tarafından palalarla kovalandım. Belgrad’da yaşadığım için Kızılyıldız ve Partizan’ı izleyerek çok zaman geçirdim ki bu da inanılmazdı. Öne çıkan ise muhtemelen Arjantin’de Boca Juniors’tan La Doce ile tanışmaktı. Bu hem korku hem de keyif vericiydi.

Tribün denilince akla İtalya ve İngiltere geliyor. Diğer ülkelere olan seyahatlerinizde kültürün ne alanlarda değiştiğinizi gözlemlediniz?

İlginçtir ki İngiltere’nin gerçekten bir ultra kültürü yok. Geleneksel değil. Casual ve holigan kültürümüz vardı ve sonra bunu yok etmek için büyük kanunlar çıkarıldı. Hiçbir zaman kök salamadı. Şimdi bazı grupların ortaya çıktığını görmeye başlıyoruz çünkü ultra kültürü küresel hâle geldi. Ancak, en büyük değişiklikler herhalde ultranın anavatanı İtalya’da yaşanıyor. O kadar katı yasalar getirildi ki tribünler hayatta kalmak için çok mücadele ediyor. Giderek yaşlanıyor ve genç ultralar herhangi bir faaliyet için sert cezalarla karşı karşıya kalıyor. En büyük sürpriz ise sahnenin büyümekte olduğu Endonezya’ydı.

Günden güne cezalarla, kulüplerin finansal uygulamalarıyla taraftar hareketleri baskılanmaya çalışılıyor. Tribünlerin durumu açısından gelecekte neler değişebilir?

Burada bir ikilem var. Bir yandan, ultralar, taraftarlar, holiganlar, amigolar, ne derseniz deyin, kötü algılanıyor. Bu yüzden onlara karşı yasalar çıkarılıyor. Kontrol ediliyorlar. Kimlik kartları veriliyor. Küçük suçlar için fazlasıyla uzun süre yasaklanıyorlar. Ancak diğer yandan, yayın kuruluşlarının ultralara ihtiyacı var. Oyunu sattıran bu tutku ve estetik. Pandemiyi hatırlayın. Yayın kuruluşları hemen federasyonlarla anlaşmalarını bitirmeye çalıştı çünkü taraftarlar orada değildi.

Taraftarların maça katkılarına bağlı harcanan para miktarı var. Dolayısıyla taraftarlar bu küreselleşmiş oyunda bile kendi değerlerinin farkına varmalı. Ancak bir hükümet gerçekten azimliyse bu baskıya karşı mücadele etmek çok zor. Almanya burada model olabilecek bir ülke. Ultralar futbolun ticarileşmesine karşı başarılı bir kampanya yürütüyorlar çünkü 50+1 mülkiyet sistemiyle daha fazla söz hakkına sahipler. Bunu her ne pahasına olursa olsun korumalıyız.

Sizce Türkiye’deki taraftar hareketlerini düşününce diğer çevrelere kıyasla farklı olan nedir? Tribün kültürü bağlamında İstanbul’u nasıl anlatırsınız? 

Bir yandan kendine özgü bir Türk üslubuna sahip, diğer yandan dünyadaki diğer gruplara benziyor. İtalyan ultranın etkisi, estetik açıdan, 21. yüzyılın başında açıkça görülebilir. Ancak gruplar gerçekten de geldikleri toplulukları yansıtıyor ve bunun bir yeri anlamanın harika bir yolu olduğunu düşünüyorum.

Sanırım farklı olan şey, neredeyse üç farklı milli takım gibi olan üç mega kulübün olması ve ülke çapında onları destekleyen geniş bir yelpazede insan bulunması. Ancak ister Çarşı ister Ultraslan olsun, bir kulübün gerçek kimliğinin damıtılmış halini ultralarda bulursunuz. Özellikle İstanbul neredeyse başka bir ülke, semtler kendi başlarına birer şehir gibi ve Başakşehir ya da Kasımpaşa fark etmez, her birinin ultralarına yansıyan kendine özgü bir siyasi kimliği var. Gezi’den ve Passolig uygulamasından sonra eskisi gibi taraftar olmak tabii ki çok daha zor. Ancak, orada hâlâ bir mücadele var.

Şu an futbolla ilgili yeni bir proje hazırlığı yapıyor musunuz?

Evet, 1312’yi bir TV dizisine uyarlamak için çalışıyorduk ve geçen yıl Roma’da bir pilot bölüm çektik. Kitap için röportaj yaptığım liderleri suikasta uğradıktan sonra Lazio ultralarıyla yeniden bağlantı kurdum. Curva Nord’a girmemize izin verildi ki bu oldukça nadir bir durum. Ama televizyon tuhaf bir iş, bu yüzden kim bilir neler olacak. Bir sonraki kitabı popülizm ve futbol hakkında yazmayı düşünüyorum.

Okuyucularımıza önermek istediğiniz kitaplar neler?

Cormac McCarthy’nin Blood Meridian adlı kitabını yazar ölmeden birkaç hafta önce okumayı bitirdim. Tam bir başyapıt. Gerçi böyle bir kitabın Türkçeye nasıl çevrilebileceğinden bile emin değilim ya da herhangi bir dile. Birkaç kişi denemeye çalışsa da bir filme dönüştürülmesi kesinlikle imkânsız görünüyor. Futbol kitapları açısından David Goldblatt’ın The Ball is Round kitabını söyleyebilirim. İnanılmaz bir eser.

Diğer yazar röportajlarını okumak için tıklayın. 

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.