Bookinton

Orhan Murat Bahtiyar’ın hayatın acımasız gerçekliği ile yüzleşmek zorunda kalan insanlara dair on bir öyküden oluşan ilk kitabı Etini Acıtmak, Doğan Kitap etiketiyle okurlarla buluşmaya devam ediyor. Orhan Murat Bahtiyar’a yazma süreci ve kitabı hakkında merak ettiklerimizi sorduk. 

Özlem Abut Otluoğlu

Etini Acıtmak kitabındaki toplumun değişik kesimlerinden, sıradan hayatları ve sıradan sorunları içinde kaybolmuş on bir insanın ibret verici hikâyesi okuyanların etini acıtmakla kalmıyor, yüreğini dağlıyor.

Elektrik – Elektronik Mühendisi olmanıza rağmen edebiyat dünyasına çarpıcı bir öykü kitabıyla adım attınız. Yazmaya olan ilginiz nasıl başladı?

Yazmaya, daha doğrusu okumaya ilgim hep vardı. Yazmayı öğrendiğimden beri yazıyorum. O zamanlar günlük veya mektup yazardım. Daha sonraları, kardeşim doğduktan sonra izlediğim çizgi filmlerdeki öyküleri kâğıda geçirip ona okurdum. Mühendislik eğitimi almamın sebebi bu ülkede yaşayan birçok kişiyle aynı; ben de kolumda altın bir bileziğim olsun diye mühendis olanlardan biriyim. Ama mutluyum, mühendislik disiplininin edebî bakış açıma ve çalışmalarıma pek çok açıdan olumlu yansıdığını düşünüyorum.

Öykü kitabınızın çarpıcı bir ismi var. Kaleme aldığınız on bir öykünün özünü anlatan böylesi isabetli bir isme nasıl karar verdiniz?

“Etini acıtmak” hem fiziksel hem de duygusal acıyı aynı anda tarif ediyor. Bu ikisi arasında bir köprü kurması çok hoşuma gitti. Ama bu lafı ilk nerede duydun derseniz, babaannemden. Çok küçüktüm, dedem vefat ettiğinde “Etim acıyor,” diye ağladığını hatırlıyorum hayal meyal. O günden beri aklımdan hiç çıkmıyor..

Öykülerinizde toplumsal yaralara yol açan konuları mercek altına alıyorsunuz. İyi bir gözlemcisiniz. Öykülerinizi yazma sürecinizi sizden dinleyebilir miyiz? Neyi kaleme alacağınıza duygularınızla mı, gözlemlerinizle mi karar veriyorsunuz?

Son derece teknik bir yazma sürecim var. Bu konuda konuşmayı da pek sevdiğimden cevabı biraz uzatabilirim. Önce meseleye karar veriyorum. Ne üzerine yazmalıyım? Bu genelde canımı sıkan bir konu oluyor veya tutarsızlık sezdiğim bir meseleyi analiz etme, anlamaya çalışma güdüsü. Sonra mekân ve zamana karar verip bir olay örgüsü oturtuyorum ki bu kısım doğum sancısı gibi bir süreç. Aynı konuyu farklı açılardan nasıl ele alabilirim diye düşünüyorum. Bir nevi metaforlar arıyorum. Elimde taslak bir tretman oluyor; karakterleri, zamanı, mekânı ve olay örgüsü hazır bir metin. Edebiyat bundan sonra başlıyor. Genelde sesli okuyorum ve kaydediyorum. Hangi paragraf gereksiz uzun, nerede kelime tekrarı var, diyaloglar karakterin geçmişiyle örtüşüyor mu vs… Öykü bitince bu tretmandan geriye pek bir şey kalmıyor tabii ama olsun. Sonra birkaç gün dinlendirip düzeltmeleri yapıyorum ve arkadaşlarıma okutuyorum. Hepsinin edebiyat âşığı insanlar olmamasına, farklı disiplin ve sosyokültürel seviyelerden gelmelerine dikkat ediyorum. Bu okumalardan sonra  öykü genelde bambaşka bir hâl alıyor. Şansım varsa içime siniyor yoksa maalesef çöpe gidiyor.

İyi yazmak için çok silmek gerektiği savı bu söylediğinizle geçerlilik kazanıyor. Kitabınızda yer vermeye değer bulduğunuz  öykülerinizi gerçek olaylardan esinlenerek yazdığınız kanısına vardım. Bu konuda ne dersiniz?

Her kurgu gibi biraz gerçek, biraz değil. Genelde “Yazarların ilk kitabı en otobiyografik kitabıdır,” derler ama benimki öyle değil.

Kitabınızda yer alan on bir öykü toplumun farklı katmanlarına dair yaşanmışlıkları konu alıyor. Öyküleri geniş bir yelpazede kaleme almışsınız. Kitabı tamamlamak ne kadar zamanınızı aldı? Öykülerinizi kitap haline getirme fikri nasıl doğdu?

Sanıyorum ilk kitabım olduğu için, biraz da kendimi kanıtlama çabasıyla , geniş bir dünya sunmak istedim okura. Sadece taşraya, şehre, eve veya belli bir sosyokültürel seviyeye sıkışmış bir yazar olmak istemiyorum. Tam tersi aynı insanları birbirinden farklı bu ortamlarda anlatmak, anlatabilmek istiyorum çünkü yazdıklarım ülkeden, şehirden veya toplumsal meselelerden bağımsız insan hikâyeleri. İnsanın en ilkel tarafına ulaşabilmek ve sorularımı tam da orada anlamak, çözmek istiyorum. Kitabı tamamlamak 35 yılımı aldı. Şaka yapmıyorum, yazar olmak çocukluk hayalim ve o zamandan beri hikâyelerim var… Ama kitap olma serüvenini sorarsanız, pandeminin ilk yılında üst üste üç kez Covid olunca evde kendimle nihayet baş başa kalabildim ve hepsini toparladım.

Çok geçmiş olsun, şansız bir dönemi nasıl da verimli hâle getirmişsiniz. Kitabınızda yaptığınız betimlemelerin anlatınıza hatırı sayılır bir gerçeklik kazandırdığını gördüm. Bu konudaki becerinizin fotoğrafçılık ve sinema alanlarındaki profesyonel çalışmalarınızla nasıl bir bağı var?

Edebiyat bir yönüyle de görsel bir sanat bence. Bir fikri, duyguyu veya olayı okurun zihninde canlandırabildiğiniz ölçüde okurla ilişki kurabiliyorsunuz. Bu açıdan bakınca hem fotoğraf hem de sinemanın gerek gözlem gerekse betimleme becerimi geliştirdiğini söyleyebilirim. Özellikle aldığım senaryo eğitimlerinde insanların nereye baktığını öğrendim. Yani bir odaya girdiğinizde önce nereye bakarsınız mesela? Ya da yolda tanıdığınız biriyle karşılaştığınızda dikkatinizi ilk neresi çeker? Biriyle kavga ederken nasıl cümleler kurarsınız? Sinema bana bunları öğretti ve buna göre yazınca daha gerçekçi olduğunu fark ettim, hem de daha etkileyici.

Kitabınızda yer alan öykülerin ortak noktası nedir? Okurunuza vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Ortak noktası ölüm sanırım ve ölümün anlamlı kıldıkları… Zaten edebiyatın bundan başka konusu olduğunu da düşünmüyorum. Okura mesaj vermek isteyip istemediğimden emin değilim ancak öyküleri genelde şu duygularla yazdığımı söyleyebilirim: Hepimiz eksiğiz, hepimizin tutarsızlıkları var, aslında ilkel varlıklarız ve hayat bunu fark edebildiğimiz kadar anlamlı. 

İlginç bir bakış açınız var… Öykülerinizin okuru toplumsal meseleler üzerinde düşünmeye sevk ederken yüreğinde derin bir sızı bırakması bundan kaynaklanıyor olmalı. Kitabınızı okurken kaleminizden bir roman okumanın ne denli keyifli olacağını düşünmeden edemedim. Böyle bir projeniz var mı yoksa yine öyküyle mi devam edeceksiniz? 

Şimdilik öyküyle devam etmeyi düşünüyorum. Ama bu geribildirimi bolca aldım, aklıma yatmaya da başladı diyebilirim. Daha önce, öykü tekniğine uymayacağını düşündüğüm için rafa kaldırdığım birkaç hikâye vardı. Belki onlar üzerinden devam edebilirim. Tabii roman yazmak daha disiplinli bir çalışma gerektiriyor bana sorarsanız. Ne kadar yazabilirim, bilmiyorum. Göreceğiz.

Deprem size ne hissettirdi?

Bunca insan felaketi birebir yaşamışken depremin hissettirdikleri hakkında konuşmak bana düşer mi emin değilim. Fakat uzakta, çok uzakta yaşayan biri olarak deprem gecesinden beri çaresiz ve daha çok öfkeli hissediyorum. Bu ülkede kendine güvenli ve onurlu bir hayat kuramamış, kurmasına izin verilmemiş binlerce insanı kaybettik. Hepsi çok yakında birer sayı olacaklar. Van Depremi’ndeki Yunus’u hatırlıyor musunuz? Mevsimlik işçi bir babanın 8. çocuğuydu, 13 yaşındaydı. Enkazın altından saatler sonra kurtarılmadan önce çekilen fotoğrafı depremin simgesi oldu. Kameraya bakıyor ve sol omzundan ölü bir el sallanıyordu. Depremin üzerinden daha bir yıl geçmeden o zaman Başbakan olan Erdoğan Van’a gitti ve sahnede kendisine Yunus’un fotoğrafı altın varaklı bir çerçevede hediye edildi; gülümseyerek aldı hediyeyi Erdoğan… Bugünkü egemen sistemin insana bakış açısını çok iyi anlatıyor bu kısa hikâye bence. Bu ülkede yaşayan herkes onurlu, sağlıklı ve güvenli bir yaşamı hak ediyor. Umarım bu büyük doğa olayı ile tedbirsizlik ve liyakatsizlikle sebep olunan bu felaket devletle olan ilişkimizi tekrar gözden geçirmemize fırsat olur.


Orhan Murat Bahtiyar kimdir?

Elektrik ve Elektronik Mühendisi olan Orhan Murat Bahtiyar, mühendisliğin yanı sıra edebiyat, fotoğraf ve sinemayla ilgili profesyonel çalışmalara imza attı. 2008’de TOBB ETÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra New York Ulusal Akademi ve Görsel Sanatlar Enstitüsü’nde fotoğraf ve sinema eğitimi aldı. 

İlk kısa filmi “Boşluk” New York Creative Mischief Show’da gösterilen ilk Türk filmi oldu. Öykü ve makaleleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı; fotoğrafları Ankara, İstanbul ve New York’ta kişisel ve karma sergilerde yer aldı.

Orhan Murat Bahtiyar, 2016 yılında New York Üniversitesi’nde Teknoloji Yönetimi ve İnovasyon üzerine yüksek lisansını tamamladı hâlen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde teknoloji ve inovasyon danışmanı olarak görev yapıyor.

Doğan Kitap etiketiyle raflardaki yerini alan Etini Acıtmak, Orhan Murat Bahtiyar’ın ilk kitabı. Kitabın incelemesini okumak için buraya tıklayabilirsiniz. 

Diğer yazar röportajlarını okumak için tıklayın.

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.