Kaan Sekban’ı beyaz yakalıların sorunlarını komik bir dille anlatmasıyla tanıdık. Çoğu zaman ağlanacak hâlimize güldürdü. Instagram canlı yayınları, stand up show’u, ilk kitabı Tebrikler Kovuldunuz derken şimdi ikinci kitabı Küçük Ünlü Uyumu ile sahalarda…
Kaan Sekban’ın adını ilk kez Tebrikler Kovuldunuz kitabı 2018’de Platin Dergisi tarafından “Yılın En İyi İK & Yönetim & Liderlik Kitabı” seçildiği gece duydum. Ödülü ti’ye alınca kitabı merak edip aldım, okudum ve bayıldım. Kitap hakkında Pozitif Dergisi için bir röportaj yaptık. Öyle tatlı bir dili vardı ki, ikinci kitabını dört gözle bekledim ve bu kez beş yıl sonra ikinci kitabı Küçük Ünlü Uyumu için buluştuk.
İlk kitaptan sonra bizi epey beklettin, iki kitabın arası neden bu kadar açıldı?
Bir yaşanmışlık olsun ve hikâye demlensin istedim. İlk kitap iyi reaksiyon aldı, 10 yıllık bir yaşanmışlığı anlatıyordu. İlk kitap tuttu diye iki yıl sonra ikinci kitabı yazmak istemedim. Aslında Harbiye’de sonlandırarak güzel de bir final yapabilirdim ama malzemem, başarısızlığım az gibi hissettim. Pandemi oldu. Bu arada talk show yapmaya başladım, televizyona çıktım derken geçen yaz Los Angeles’taki gösteriden sonra ruhsal olarak kendimi hazır hissettim. Başka dilde bir şey yapmak beni korkutan bir şeydi ve o kadar iyi geçti ki, “Tamam bu kitabın finali” dedim.
…ve hemen yazmaya mı başladın?
Hemen ertesi gün yazmaya başladım, yazın bitirmek istedim ama bitiremedim. Yazma sürecim altı ayı buldu. Yazarken beş yıl önce ilk çıktığım sahneyi hatırlayınca o beni çocukluğumda başka bir sahneye sürükledi, bir aydınlanma yaşadım. Kitabı yazarken sahnede yaşadığım birçok şeyin çocukluğumda yaşadıklarımın iz düşümü olduğunu fark ettim. O kadar keyif aldım ki yazarken… Bir de o sıra Trevor Noah’ın kitabını okuyordum, o bana çok ilham verdi, o da sırf çocukluğunu anlatmıştı. Zaten kafamda başlıklandırınca kitap bitmiştir benim için, içini doldurmak en rahatı… Başarılan, başarılamayan çok şey var deyip yazdım. Bence tam zamanı oldu.
İlk kitabın Tebrikler Kovuldunuz bayağı iyi dönüşler almıştı. Sonra neden Okuyan Us Yayınevinden İnkılâp Kitabevine geçtin? Ne kadar sattı kitap?
İlk kitabı sevgili Cem Mumcu ile çıkardık. Kitap çok iyi reaksiyon aldı fakat benim iştahımla onların iş yapış şekli bir süre sonra uymamaya başladı. Yayınevi bazı sıkıntılar yaşadı ve bu süreçte yalnız hissettim. İyi niyetle çabaladılar ama oturtamadık. Sonra İnkılâp Kitabevine geçtim. İki yılda 80 bin sattı ama bir pazarlama çalışması yapılsa rahat 300-400 bin satardı. Allah’tan okur çok sahiplendi. İkinci kitabım ilk baskıda 25 bin basıldı ve hemen bitti. İyi bir şeyin ardından yeni bir şey çıkarmak zordur. Bir de güçlü tarafım beyaz yaka iken bu kitabımda buna dair bir şey yok. İkinci kitabımda ünlüler dünyasını anlattım, ünlülerin dünyasıyla okurun özdeşleşmesi zor olabilirdi ama çocukluğumu da anlattığım için bu özdeşliği oradan kurduğumu düşünüyorum.
Okur olarak ünlülerin dünyasının arka planını görmek beni mutlu etti aslında…
Ya evet, vermek istediğim mesaj şu; beyaz yakadan yırttım, televizyona geçtim ama burada da aynı şeyler var! Bu da bir kurumsal hayat; çekişmeyse, yalakalıksa burada âlâsı var. İnsanın olduğu her yerde aynı şeyler oluyor. İlk kitaptan daha iyi diye mesaj atanlar bile oldu. Bir de ilk kitabı Storytel’de seslendiriyorum şimdi…
Onu da soracaktım, sesli kitabı olacak mı diye…
Şimdi seslendiriyorum ve çok eğleniyoruz. İlk kitapta bayağı kurumsal detay vermişim, kurumsalda çalışmayanları sıkabilir, tekrarlar var gibi kritikler de almıştım ama ikinci kitapta hiç eleştiri gelmedi. Hatta bir yapımcı çok sinematografik bulduğunu söyledi. Dizi olabilir gibi konuştuk.
Kitapta dizi yazmayı denediğinden de bahsetmişsin, nasıl gidiyor?
En çok yapmak istediğim şey şu an dizi yazmak. Daha önce pek yapılmamış bir komedi dizisi yapmak istiyorum, bu hep aklımda vardı. Yazdığım hâliyle çekilebilir mi onu bilmiyorum tabii… Sekiz bölümlük bir şehir komedisi ama senaryo yazmanın matematiği kitap yazmaktan çok farklı. Yeni bir yazma prosesinden çıktığım için biraz beynim yanmış durumda. Bir yandan ilk kitabı seslendiriyorum, bir yandan kitabı İngilizceye çeviriyorum. İngiltere’deki koordinatörüm mizah anlayışını vermek için benim kitabı İngilizce yazmamın daha doğru olacağını söyledi. Mizah tam çevrilemiyor ya… Yani hem kitabımın İngilizcesiyle uğraşıyorum, hem dizi yazmakla… Başka ülkelerde de yayımlanabilmesi için Netflix’te olmasını çok istiyorum. Hayatımızda ne varsa bu dizide olsun istiyorum.
Peki bu kitabınla ilgili bir hayalin var mı?
Var tabii, takipçi sayım kadar okuru olmasını isterim. Instagram’da 528 bin, Twitter’da 385 bin takipçim var, en azından 500 bin okurum olmasını çok isterim.
Kitapta bol bol köşe yazısı okuduğundan bahsediyorsun, çocuk kitabından çok gazete ve dergi okumuş gibisin.
94 seçimlerinde -sen nereden bileceksin 11 yaşındaydın- diyorlar, oysa ben deli gibi televizyon izliyordum ve Erdoğan kazandı diye sinir krizi geçirmiştim. Hep politik bir çocuktum, yapı meselesi. Lisedeyken Time dergisi yüzyılın adamı seçkisi yapıyordu. Atatürk’e oy verilmesi için okulda kampanya başlatmıştım. Daha e-posta yoktu; bir yazı hazırladım, fotokopicide çoğaltıp civardaki okullara dağıttım. Time’a bunu göndermemiz lazım, Atatürk’ü seçtirmeliyiz diye… Büyükbabamla meclis oturumlarını izlerdik. Hem çizgi film olmayacak diye üzülürdüm hem de babaannemlerle meclis TV izlerdim.
Moby Dick’ten sonra kitapla ilişkin nasıldı?
Ortaokulda bıçak gibi kesildi, başka şeylere odaklandım, büyüyoruz ya ergenlik hâlleri… Arkadaşlarla takılmalara, gençlik dergilerine yöneldim. Blue Jean okuyup liseliler gibi davranmak… Lisede okuma saati vardı, her gün 15 dakika İngilizce kitap okuyup tartışırdık. Lisede de internet hayatımıza girdi. Dünyanın her yerinden insanlarla chat yapmaya başlamıştık. Üniversitede ise siyaset ve uluslararası ilişkiler okuduğum için, Avrupa’nın büyümesi, genişlemesi, siyaset kitapları, Orta Doğu nasıl şekillendi, Lübnan’ın dönüşümü, İran devrimi gibi kitaplar okumak hoşuma giderdi. Biraz sahneye meraklıysan Shakespeare’i çok okursun, ondan öğrenecek çok şey var. Oyunlarındaki matematik, dramla komedinin iç içe geçişi çok etkileyici. Bir ara Stanislavski okudum, bankadayken sanat tarihi kitaplarına merak sardım. Hangi eser, nerede, ne anlatıyor gibi biraz daha informatif kitap seviyorum. Roman okuma konusunda kendimi geliştirmem lazım. Polisiye dizi severim kitabını okumam mesela.
Yazdığına pişman olduğun bir şey var mı kitapta?
Yok gerçekten. Ben savunmasız tarafları göstermeyi çok değerli buluyorum. “Başarısızlıklarımızı kucaklayalım” diye bir yerden değil de hayat böyle bir şey olduğu için… Küçük Ünlü Uyumu’nun esprisi de bu biraz. Komedi bana oturdu, onun dışında yaptığım her şeyi batırsam bile bana zarar vermeyecek. Talk show istediğim gibi olmayabilir, müzikal istediğim gibi olmayabilir, diziyi istediğim gibi yazamayabilirim ama sahnede iyiyim. Yine de her şeyin mükemmel olmadığını, batırdığım şeyleri -eksiği var fazlası yok belki- yazdım. Bu arada son hâlini verene kadar o kadar çok okudum ve üzerinden geçtim ki… Kendi editörlük sürecim zordu ama pişman olduğum bir şey yok.
Üçüncü kitap da beş yıl sonra mı çıkar? (Kahkahalar)
Bu kitapta oturup geçmişi hatırladım ama şu an günlük not tutuyorum. Duygularım daha taze olsun diye… Bir de iyi yaşamak ve hep genç kalmak üzerine –böyle söyleyince de sıkıcı bir kişisel gelişim kitabı gibi gelmesin de- bir rehber yazmak istiyorum ama yine komik ve hayatımda uyguladığım şeyler.
Beş yıl önceki röportajımızda siyasete girmekle ilgili bir hayalin varmış. Belediye başkanlığına talibim diyordun. Hala siyasete atılmayı düşünüyor musun?
Ben zaten siyasete girmiş vaziyetteyim. Mecliste değilim, milletvekili maaşı almıyorum fakat ses çıkarıyor ve sonuç alıyorum. Birçok konuda çatır çatır siyaset yapıyorum ve bunu komedyen kimliğimle yapmak çok daha etkili oluyor bence. Bahçeşehir öğretmenlerinin asgari ücret aldığını Meclis’te bağırsam kim duyacaktı ama Kaan Sekban olarak söylediğimden daha etkili oldum. Ben siyaset yaptığım için bedel de ödüyorum. Bazen aldığım işler kayboluyor veya iş alamadığım oluyor, takipçilerim gidiyor… Sadece mecliste değilim. Bir de genel başkanın olduğu yerde siyasete girmek beni rahatsız eder. Belki daha aktif yapabileceğim bir dönemde Çalışma Bakanlığı yapmak isterim. Çalışma hayatıyla ilgili kafamda çok fikir var. Yeni Türkiye’de etkin, icracı ve güçlü bir bakanlık olursa, onu yapmak isterim ama bir siyasi parti altında olmaz çünkü hangi partide olursa olsun, partinin yanlışlarını bağıramıyorsun, bunu söyleyememek beni rahatsız eder.
Belediyeden Çalışma Bakanlığı’na geçtin. (Kahkahalar)
Belediye artık işler çok güzel yapılıyor, oradan Çalışma Bakanlığına geçtim.
10 yıl sonra başbakanlık?
On yıl sonra belki başbakan olmak da isteyebilirim. (Kahkahalar)
Diğer yazar röportajlarını okumak için tıklayın.
Sinem Gülcan
Kaliteli mizah anlayışı ile her defasında izlemekten mutluluk duyduğum Kaan Sekban’ın kitapları, insana ilaç gibi gelen kocaman kahkahalara vesile oluyor. İncecik detaylara benzer hassasiyetleri gösteren birçok kişi, eminim aynı fikirdedir. Dürüstlüğü ve cesur duruşu da apayrı bir konu… İyi ki tanıdık onu, iyi ki bu güzel röportaj gerçekleşmiş. Emeklerinize sağlık:)