Küçük İskender olarak tanıdığımız son dönem şairlerinden Derman İskender Över’i ölüm yıl dönümünde anmak için yakın arkadaşlarından yazar Aytuğ Akdoğan ile İskender’in bilmediğimiz yönlerini konuştuk.
3 Temmuz 2019 tarihinde vefat eden Küçük İskender, ölmeden evvel şöyle demiştir, “İnsanlar benim öldüğümü öğrendiklerinde ağlamasınlar; dans etsinler, uzun zamandır özledikleri sevgililerini arasınlar, parti versinler, yani çok eğlensinler isterim. Ben öldüm diye eğlenmesinler, böyle bir adam yaşadı diye eğlensinler.” Bu isteği ile onun ne kadar ezber bozan bir bakış açısına sahip olduğunu anlayabiliriz. Yakın arkadaşı Aytuğ Akdoğan ile Küçük İskender’i konuştuk. Bu vesileyle kendisini sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.
İnsanın sevdiği biri hakkındaki soruları yanıtlaması belki kendine yöneltilen soruları yanıtlamasından çok daha kolaydır fakat söz konusu kaybettiği biri olduğu zaman durum biraz farklı olabilir. Bu nedenle ilk önce röportaj teklifimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Bize kısaca İskender ile tanışma hikâyeni anlatabilir misin?
Ağır Roman’da izledikten sonra kitaplarını okumaya başlamıştım. 12-13 sene önce, Küçük Beyoğlu adında bir sokak barı vardı Taksim’de. Tek başıma oturduğum bir gün, iki yan masama oturmuştu arkadaşlarıyla. İlk defa orada selamlaşıp sohbet etmeye başladık. O bir şey söyledi, ben bir şey söyledim derken onun masasına geçtim. Ölene kadar da kalkmadım o masadan.
Küçük İskender Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni son sınıfta bırakacak kadar tutkuyla şiire bağlı ve geçimini yazarak kazanan biriydi. Sence bu kararından dolayı hiç pişmanlık duyduğu, geçmişi sorguladığı oldu mu?
Radikal kararlar verebilen ve bundan pişmanlık duymayan biriydi. Ona göre hayat, sevilmeyen bir işte çalışılacak kadar uzun ve tatsız bir şey değildi. İçinde macera ve eğlence, yaratım ve tutku olmalıydı. Bu açıdan belki çok daha az kazandı ve uzun yıllar rutubet kokan bir bodrum katında yaşadı ama çok daha mutlu olduğuna eminim.
İskender’in şiirlerini okurken hemen her konuya rastlamak mümkün. Örneğin sadece aşk veya salt toplumsal sorunları ele almamış, hayatın içinde olan pek çok konuyu kaleme almış. Sence bu denli çok yönlü olmasını sağlayan ve onu bu anlamda besleyen şey ne olabilir?
Kapısını herkese açması olabilir. Onun evinde bir hırsızla da bir profesörle de karşılaşabilirdiniz. Çünkü bir insan hem bir hırsız hem de bilge bir profesör olabilir. Keza o da çok yönlü biriydi, bunun şiirlerine de sirayet etmesi gayet anlaşılabilir bir şey.
Yaklaşık elli tane eseri var. Bunların büyük bir çoğunluğu şiir kitabı olsa da deneme, roman günlük türünde de yazılmış eserler var. İskender en çok hangi türde yazdığı eserlerini severdi? Diğerlerinden ayrı tuttuğu bir eseri var mıydı?
Diğerlerinden ayrı tuttuğu bir eseri var mıydı bilmiyorum ama o bir şairdi. Şiire tutkuyla bağlı bir şair. Bu açıdan şiir kitaplarına daha bağlıydı diye tahmin ediyorum.
Genellikle sabah erken saatlerde yazdığını bir röportajında duymuştum. Acaba yazma süreci nasıl ilerliyordu? Önce fikri zihninde pişirip sonra mı kaleme alırdı ya da o an mı yazmaya başlardı? Şiirin bittiğine karar vermesi ne kadar zamanını alırdı ve ilk kime okuturdu?
Evet, onda kaldığım günler, gece ne kadar geç yatsa da sabah erkenden kalkar, kahvesini yapar ve yazı masasının başına geçerdi ama zihnindeki ritmi bilmiyorum. Bugüne kadar önümde hiç yazdığını görmedim. Sanırım bu eylemi biraz da mahrem bulurdu. Ama yeni yazdığı şeyleri sık sık bize, evindeki arkadaşlarına okur ve fikirlerimizi sorardı.
Küçük İskender, zaman zaman şiir performansları da yapıyordu ve gençlerle sürekli iç içe olduğunu, evinin kapısını okurlarına açtığını yine sıklıkla dile getirirdi. Bu dönemlerde muhakkak genç şairlere, yazar adaylarına tavsiyelerde bulunduğu olurdu. Küçük İskender genç yazarlara neler tavsiye ederdi?
Ne yazdığından çok nasıl yazdığına önem verirdi ve ne yaparsa yapsın mutlaka özgün olmaya dikkat eder, tavsiyelerini de bu doğrultuda verirdi. Son tavsiyesi ise, “Hiçbir tavsiyeye kulak asmayın,” olurdu.
En sevdiği şair kimdi?
Arthur Rimbaud.
Okur olarak tanıdığımız İskender ile senin dost olarak tanıdığın İskender arasında fark var mı? Varsa nelerdir?
Okur olarak tanıdığım İskender sert biriydi, dostum olansa nahif.
Edebiyat dışında ilgilendiği başka sanat dalları var mıydı?
Sinemayla ve müzikle ilgiliydi. Koyu bir Fenerbahçeli olduğundan maç izlemekten de çok keyif alırdı.
Hastalığını ilk öğrendiğinde ve süreç boyunca bu durumu nasıl karşıladı?
Kendinden çok dostlarını düşünür bir hâli vardı. Zaman zaman bizi teselli eden o olurdu. Ama ölüm gerçeği konusunda tam olarak ne hissettiğini, sadece o bilebilir.
Küçük İskender’i düşündüğünde tebessümle hatırladığın bir anıyı ve ona ait en sevdiğin alıntıyı bizimle paylaşır mısın?
Bir şiir gecesinde sarhoş olup, onun hakkında ileri geri konuşan, hatta ona kabadayılık taslayan bir adamla sakince konuşmasını, sorduğu sorularla bu öfkeyi anlama çabasını hiç unutmuyorum. Adam da bu nahif tepkiye epey şaşırmış, o gece bardan kol kola çıkmış, sevgiyle vedalaşmışlardı.
Küçük İskender’in şiirlerinden en sevdiğin alıntıyı bizimle paylaşır mısın?
Ona ait en sevdiğim alıntı mı emin değilim ama, “Adındaki harf kadardır alfabem” cümlesi hep yankılanır kulaklarımda. Aşkın bu tür bir teslimiyet ve kabulleniş olduğunu düşünüyorum. Başka herkese kapanan bir çift gözle beraber. En azından duygusal açıdan.
Son olarak İskender’i hiç tanımayan biri sence ilk hangi kitabını alıp okumaya başlamalı?
“Gözlerim Sığmıyor Yüzüme” olabilir. Ya da “Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm”
Diğer Yazarlar kategorisi röportajlarını okumak için tıklayın.