Kayıp Zamanın İzinde isimli eseriyle yirminci yüzyıla damgasını vuran Marcel Proust’un hizmetçisi ve aynı zamanda sırdaşı olan Céleste Albaret’in yazar ile geçirdiği dönemi anlattığı Monsieur Proust kitabı Opera Kitap etiketiyle okura sunuldu. Kitabın editörü Begüm Çakır’a eserle ilgili merak ettiklerimiz ve Marcel Proust’u anlamak hakkında sorularımızı yönelttik.
Yirminci yüzyıl edebiyatının en büyük eseri olarak kabul edilen, yaklaşık bir milyon iki yüz elli bin sözcük ve toplamda yedi ciltlik seriden oluşan Kayıp Zamanın İzinde adlı eserin yazarı Marcel Proust’u daha yakından tanımak ister misiniz? Şanslıyız ki okurlara Proust’u en gerçekçi hali ile anlatacak biri var; Céleste Albaret. Céleste, Proust’un hizmetçisi ancak sadece bir hizmetçi değil aynı zamanda sırdaşı ve tüm yazım sürecine eşlik eden kişi. Dolayısıyla Monsieur Proust adlı kitapla okura Proust’u en doğal ve samimi hali ile anlatıyor.
Okurlarımızla Marcel Proust’u tanımamıza yardımcı olan eser Monsieur Proust’un yeniden düzenlenerek basılmasının hikâyesini paylaşabilir misiniz?
Kayıp Zamanın İzinde’yi bitirdiğimde -sanırım Temmuz 2019’du- bir gün Monsieur Proust‘un editörlüğünü yapacağımdan habersizdim. Kitabın Marcel Proust’u okurlara her yönüyle gösteren bir kitap olduğunu düşünmüştüm. Kitabı sevmiş ve dahası Marcel Proust’a dair kafamdaki tüm sorulara yanıt bulabilmiştim. Fakat Düzyazı Yayınları’ndan çıkan kitabın uzunca bir süre basımı yapılmadı ve Marcel Proust okurları bu kitaptan mahrum kaldı. Biz de yayınevim Opera Kitap’la kitabın yeniden okurlarla buluşabilmesi için, Robert Laffont ile görüşmelere başladık. Kitabın ilk ve tek çevirisini Sibel Pekin yapmıştı. Marcel Proust üzerine çalışmalar yapan Sibel Hanım’ın aktarımı bizim için önemliydi. Bu nedenle aynı çeviriyi gözden geçirerek ve yaptığımız yeni düzenlemelerle okurlara sunduk.
Céleste Albaret’in anlatımıyla kaleme alınan Monsieur Proust’un içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz?
Céleste Albaret, Marcel Proust’la aynı evde on yıl yaşamış olan, Proust’un en yakınındaki insan. Hem hizmetçisi hem de özellikle gece sohbetlerine eşlik eden bir yaren. Bu hatırat Proust’un kişisel yaşamını, ev hayatını ve özellikle Kayıp Zamanın İzinde’nin yazılma sürecini aktaran bir belge niteliği taşıyor.
Sizce Kayıp Zamanın İzinde ve Monsieur Proust kitabının okuma sıralaması nasıl olmalı? Neden?
Kayıp Zamanın İzinde mi önce okunmalı, Monsieur Proust mu? 🙂 Bu bence çok kişisel bir mesele. Kitabını okuyacağınız yazarı hele de Marcel Proust gibi “zor okunan bir romanın yazarı” olarak nam salmış birini okuyacaksınız, öncelikle yazarı anlamaya, tanımaya çalışmak benim tercihim olurdu. Çünkü bu kitap dediğim gibi Kayıp Zamanın İzinde’nin yazım sürecini de aktarıyor ve bu eserin önemini kavramamız açısından bize yardımcı oluyor. Fakat Monsieur Proust aynı zamanda tam da kitabın yazım sürecini aktarıyor olması sebebiyle eserle ilgili bazı detayları da bize veriyor. Dolayısıyla, kitabı okuyacak olan kişi karar vermeli.
Eseri yeniden düzenlerken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
Zorluk ya da kolaylıktan ziyade, bu çalışma benim için mutluluk verici çünkü Marcel Proust üzerine yaptığım her şey, -yalnızca Monsieur Proust’un editörlüğünü yapmak değil, bu bir YouTube videosu da olabilir, bir dost sohbeti de- her paylaşımım Marcel Proust’u, doğru aktarabilme çabası içeriyor.
Eser daha evvel farklı bir yayınevinden basıldı dediniz. İki basım arasındaki farklar nelerdir?
Öncelikle Opera Kitap’tan çıkan bu basım, gözden geçirilmiş bir çeviriyle yayımlandı. Bu önemli bir adımdı çünkü pek çok detay tekrar tekrar kontrol edildi. Ayrıca kitap, Marcel Proust’un daha önce görmediğimiz fotoğraflarını içeriyor. Bu fotoğraflarda eserlerinin taslaklarına, taslaklara iliştirilmiş notlara, mektuplarına, karakterlerini yaratırken esinlendiği kişilerden, aşklarına kadar Proust her yönüyle karşımıza çıkıyor.
Marcel Proust hayranı bir okur olarak, editör gözü ile Monsieur Proust’u okurken yeniden fark ettiğiniz ya da şaşırdığınız detaylar oldu mu?
Marcel Proust, yazarlığından bağımsız olarak da çok özgün bir insan; ince bir ruh, her detayı gören bir göz, iyi bir gözlemci. Kayıp Zamanın İzinde‘nin nasıl bu kadar incelikle işlendiğini, Monsieur Proust’u okuduğumda anlamıştım. Fakat özellikle belirtmek istediğim bir nokta var: Monsieur Proust’ta karşımıza “İki Günlük Istırap” olarak çıkan bölüm beni çok sarsmış ve şaşırtmıştı. Proust’un ne kadar ileri gidebileceğini ve kendini Kayıp Zamanın İzinde’ye adamış olduğunu sanırım en çarpıcı biçimde anlatan bölüm bu. Bir de Andre Gide ile olan anısı.
Proust’u bu eser ile tanırken, Céleste Albaret’nin kişisel yorumlarını da okuyor muyuz?
Elbette, bu bir hatırat ve Céleste Albaret’nin anılarını okuyoruz. Céleste, Proust’a sadakatle bağlı ve bize çok fazla detay aktarıyor. Bundan dolayı da kitabın duygusu çok yoğun.
Eserin Marcel Proust dışında döneme ışık tutmak gibi bir niteliği var mı?
Proust, döneminin politik olaylarına Kayıp Zamanın İzinde‘de de yer veriyor. Eserin bu bölümlerine nasıl hazırlandığının ipuçlarını ise Céleste’in aktarımıyla dinliyoruz. Örneğin döneminin en önemli olaylarından biri olan Dreyfus Davası’nı yakından takip ettiğini bir başka kitapta Emile Zola’nın eşi Alexandrine Zola’dan da okumuştum. Monsieur Proust‘ta ise “Siyasi Düşünceleri” başlıklı bir bölümümüz var.
Hem editör gözü ile hem de Proust’a olan hayranlığınızla ele aldığınızda Monsieur Proust’un sizi en çok etkileyen yanı nedir?
Zor bir soru! 🙂 Söz konusu Proust olunca ona dair her detay, her anı benim için önemli fakat birden fazla kez okumama rağmen her defasında bende aynı etkiyi yaratan ölüm sahnesi… Yaşamını adadığı Kayıp Zamanın İzinde‘yi bitirdikten sonra “Son sözcüğünü yazdım, artık ölebilirim,” demesi ve kısa bir süre sonra yaşamını yitirmesi beni çok etkiliyor.
Diğer editör röportajlarını okumak için tıklayın.