“Edebiyat yapma!” küçümsemesine belki de en iyi cevap, Cumhuriyet dönemi edebiyatı olabilir. Cumhuriyet’in ilanının üzerinden 99 yıl geçmişken 27 yıllık varlığında onlarca başat yazar ve eser çıkaran cumhuriyet edebiyatçılarına saygıyla…
Cumhuriyet: /ad/
Ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi.
Yer Çankaya Köşkü, tarih 28 Ekim 1923; Cumhuriyet’in ilanından bir gece önce… Atatürk odadakilere “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz,” dedi ve bir ülkenin kaderi değişti… Türk ulusu, yıllarca fedakârlıkla, topraklarına dökülen kanlarla yazılmış bir dönemi geride bırakıp 29 Ekim’de artık ebediyen cumhuriyet yolculuğuna çıkacaktı…
İlber Ortaylı çocuklara cumhuriyeti şöyle anlatır: “Cumhuriyet, bizim dilimize Arapçadan geçen bir kelimedir, çocuklar. ‘Bütün halkın idaresi’ demektir. Bu kelime ‘cumhur’dan yani halktan çıkar. Cumhuriyette egemenlik, kral, kraliçe, padişah, sultan gibi tek bir kişiye ait değil halka aittir. Halk, belirli zaman aralıklarında oy vererek, yine halktan olan yöneticilerini seçer.
‘Bu kelime Arapçadan geldi’ dedim ama Araplar bu kelimeyi hiçbir zaman bildiğimiz cumhuriyet anlamında kullanmadılar. Çünkü bu rejimi hiç uygulamadılar. Cumhuriyet lafını eden biz Türkleriz.”
Yeni yönetim biçimine yeni edebiyat
1923 yılında yeni Türkiye’nin kuruluşuyla siyasal, toplumsal değişimin bir parçası olarak aydınlar, devlet adamları ve yazarlar artık yepyeni bir dönemin başlatılması gerektiğine inandılar ve edebiyatın belki de en verimli, en halkça konuşma ve üretme çağı başladı. Yirminci yüzyıl Türk edebiyatının 1908-1923 yılları arasına denk gelen, İkinci Meşrutiyet’in milliyetçilik hareketleri ile başlayan milli edebiyat dönemi, (temsilcilerinden bazıları: Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yakup Kadri, Halide E. Adıvar, Reşat N. Güntekin) yerini birkaç yazarıyla birlikte Cumhuriyet dönemi edebiyatına bırakırken ilk yıllarına cumhuriyet yazarlarının toplumsal sorunlarla ilgilenme eğilimi damgasını vurdu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanıyla otuz yıla dayanan bir edebiyat yolculuğunun mihenk taşları olacak kahramanları anmak için onlarca haber yapmalıydık. Ancak yerimiz dar; o yüzden 2014 yılından beri Halk Edebiyatı dergisini kendi imkânları ile çıkartarak âdeta Don Kişot’luk yapan Yazar-Eğitmen Şenol Tombaş ile 1923-1950 yılları arasına denk gelen cumhuriyet dönemi edebiyatının özetini çıkardık.
“Bir Yazar Bütün Yazarlardan İbarettir”
Şenol Hocam, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı ne ile başlar?
Elbette devrimlerle ve dönemin ruhunu yansıtmakla başlar. Tabii ki edebiyat kuşaktan kuşağa aktarılan bir mirastır. Bir yazar bütün yazarlardan ibarettir. Yine bu anlamda yazarlar birbirleriyle edebiyat akrabalığı içindedirler. Bu açıdan baktığımızda cumhuriyet dönemi edebiyatını kadim tarihimiz besler. Bilhassa “milli edebiyat dönemi”, cumhuriyet dönemini kapsar ve bu sürecin zeminini oluşturur. Cumhuriyet dönemi 1923 ile 1940 yılları ve 1940’dan sonrasını kapsar. Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra başlayan bu akım, çağdaş anlayışlarla kendisini geliştirdi. Kurtuluş Savaşı’nın vermiş olduğu etki sebebiyle Anadolu’ya ve buradaki halkın özelliklerine ağırlık verildi. Aydınlarımız bu vesileyle Anadolu halkını tanıma şansı elde etti. Cumhuriyet edebiyatı, köklerini arar ve yaşadığı medeniyet travmasını Atatürk ilkeleriyle aşmaya çalışır. Bütün çözümü özünde arar. Tamamen milli ve yerlidir.
“Yaklaşımı daha çok cumhuriyeti halka anlatmaktır”
Cumhuriyet dönemi edebiyatının genel özellikleri nelerdir?
Milli edebiyat akımına bağlı birçok sanatçı cumhuriyet döneminde de eser vermeyi sürdürür. Buradaki yaklaşım daha çok Cumhuriyet’i halka anlatmaktır. Yeni sistemi bir anne gibi simgeleştirerek kucaklayıcı yanını vurgulamaya çalışmışlardır. Atatürk ilke ve inkılapları çevresinde oluşan konuların işlenmesine önem verirler. Nitekim bu anlamda çok romanlar yazılır.
Cumhuriyet dönemi Türk hikâye ve romanı üç ana bölümde incelenebilir: “Milli edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren sanatçılar”, “Toplumcu gerçekçi anlayışla yazan sanatçılar” ve “Bireyin iç dünyasını esas alan sanatçılar. (Daha çok 1980 sonrası postmodern yaklaşımlar.)”
Halk-aydın yabancılaşması önemle işlenen temalardandı!
Hikâye ve romanların birçoğunda Anadolu insanının yaşama tarzı ele alındı. Yanlış Batılılaşma ve hurafeler üzerinde duruldu. Yine bu dönemde Doğu-Batı çatışması temasının işlenmesi sürdürüldü. Sanayileşme ve kentleşme süreci eserlerle ele alındı. Bu anlamda, insanımızın dönüşümü anlatıldı. Halk-aydın yabancılaşması da önemle işlenen temalardan biri oldu. Şunu belirtelim ki edebiyat, dönemin koşullarından, kültürel değişimlerden, siyasi yaklaşımlardan doğal olarak etkilenir. Bu anlamda sanatçılara, bazen öncü bazen ise mevcut durumun takipçisi veyahut gidişatı tanımlayan, eleştiren, çözüm gösteren bireyler olarak bakabiliriz. Elbette bazıları bütün bu hadiselere duyarsız da kalabilir. Bunlar sanatçının kişiliği ile alakalıdır.
Genç Kalemler dergisi Türkçüleri topluyor…
Dönemlere bakmaya devam edersek; 1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte Genç Kalemler dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Bu dönemlerde nitelikli romanlar kaleme alındı. Köy ve kent roman ayrımının yine bu dönem yapıldığını söyleyebiliriz.
Türk romanının, cumhuriyet döneminde tekniğinin oldukça geliştiği görülür. Cumhuriyet romancısı bir yandan Anadolu’yu yansıtır konuma geldi. Kurtuluş Savaşı ile Anadolu’yu tanıyan aydınlar doğal olarak bu boşluğu doldurma yoluna gittiler.
Türk edebiyatında postmodernizm kokusu
Diğer yandan roman türünde kendi karakterini bulan yazarlarımız değişik tekniklerle eserler verdiler. Bunlarla birlikte toplumcu gerçekçi olarak eleştirel tarzda eserler de yazıldı.
1980’lerden sonra da postmodern çizgisinde eserler verildi. Kuşkusuz modern zamanlar çizgisinde eserler de söz konusudur. Bunları birbirinden ayırmak için içeriğe bakmak gerekir çünkü edebiyatta vasıtalar her zaman çok çeşitlidir. Postmodern çizgisindeki çalışmalarda daha çok metinler arasılık, alaya alma, kesik anlatımlar, hiçbir kuralı benimsememe, kuralsızlığı kural olarak alma, yalnızlık, yabancılaşma, güçlü karakterler yerine modern hayatın karşısında yenilmiş, silik karakterler, varoluşsal kaygılar, hayatı alaya alma, psikolojik çözümlemeler, itirafnameler, hayal kırıklıkları, modern hayatla hesaplaşma, sorgulama, yüzleşme, alt kültürle üst kültürü birleştirme, gerçekle düşün iç içe geçmesi, şiirin nesirde ağır basması, toplumsal eleştiri, maneviyatla barışma ve metafiziğe yönelme vardır.
Çocukluğa dönüş, arınma ihtiyacı, üst kurmaca, bilinçaltı oyunları, bilinç akışı, zamansal sıçramalar, okur odaklı metinler, okurun ön plana çıkması, absürt ya da basit anlatımlar, tarihe yönelimler ve benzeri anlatımlar söz konusu olsa da daha çok içe dönük metinlerle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Her dönemin dışa vurumları faklıdır çünkü insanoğlu her anın getirdiği faklı çatışmalarla uğraşmak zorundadır. Bu da her zaman sanatçıyı farklı arayışlara ve ifade biçimine iter.
Bu dönemi en iyi temsil eden yazar-şair ve akımlar hangileri?
Roman türünde cumhuriyet sürecini anlatanlar:
Ateşten Gömlek – Halide Edip Adıvar
Vurun Kahpeye – Halide Edip Adıvar
Yaban – Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yorgun Savaşçı – Kemal Tahir
Küçük Ağa – Tarık Buğra
Bu anlamda bir yazardan ya da ekolden bahsedemeyiz çünkü hepsi birbirinden beslenmiş, biri diğerini doğurmuştur. O yüzden biraz daha kolektif bakmak gerekir fakat Tanzimat dönemi itibarıyla sayarsak; romantizm, realizm, natüralizm, sürrealizm, sosyal gerçekçilik, ellilerden sonra varoluşçuluk ve postmodernizm gibi akımlardan etkilenen sanatçılardan bahsedebiliriz fakat bu akımları kültürel ve medeniyetsel farklardan dolayı daha çok kendimizce yorumlamışız. Bu anlamda cumhuriyet dönemi edebiyatı -kadim tarihimize baktığımızda- daha bize münhasır bir edebiyattır.
Şiirde anlaşılmak derdi yerini duyulma çabasına bıraktı.
Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durur. Bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar. Bilhassa; gizemcilik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır. Bu anlamda, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı güzel örnekler vermiştir.
Milli dönem edebiyatı, milliyetçiliğin ve milli duruşun -dönem olarak- en iyi emsallerini ortaya koydu. Bu dönem yazarları milli veznimiz heceyi ihya ettiler. Süreç içerisinde hecenin en başarılı şiirlerini, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı verdi.
Toplumcu gerçekçilerin gümbür gümbür gelişi…
Nazım Hikmet özellikle biçim ve üslup anlamında Rus Şair Mayakovski’den etkilenir. Nazım Hikmet, “toplumcu gerçekçi” şiirin ve serbest şiirin ilk örneklerini verdi. Bu anlamda biçim, tema, duygu bağlamında Garipçiler de ondan ilham aldı.
Toplumcu gerçekçi şairler düşünce akımı olan ve edebiyatı da etkileyen fütürizmden etkilendi. Toplumsal gerçekçi şiirler, materyalist ve Marksist bir dünya görüşü üzerinde temellendirildi. Özellikle halkçılık ve köycülük anlayışından da yararlandılar.
Bilhassa Attilâ İlhan, Atatürk ilkeleri ve sosyal gerçekçiliği harmanladı.
Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Asaf Halet Çelebi gibi şairler, İslamcı-mistik duyarlılıkla şiir yazdılar. Burada şunun da altını çizelim, kadim ve modern edebiyatımız mistik şiirlerle doludur…
Nihayetinde Garip ve İkinci Yeni akımlarını -sanatımız adına- değişim ve dönüşüm açısından kıymetli buluyorum.
Türk edebiyat dünyasını kökten değiştirdi dediğiniz bir olay eser var mı?
Elbette yönümüzü Batı’ya dönmemiz… Biçim ve mana anlamında edebiyatımızda çok köklü değişiklikler oldu.
Öz şiir-öz Türkçe anlayışı nedir?
Öz Türkçe ya da Öztürkçe; yabancı dillerin etkilerinden arındırılmış, arı durumdaki Türkçedir. Öztürkçecilik ise kullanımdaki dil içerisinden yabancı kökenli sözcüklerin atılarak yerine Türkçe kökenli sözcüklerin kullanıma sokulmasını amaçlayan bir yaklaşımdır. Kendi adıma Türkçeleşmiş kelimeler için bunu çok sorun etmiyorum, hiçbir dil salt bir dil değildir. Dili korumanın ve yaşatmanın yolu, medeniyet, kültür, bilim, sanat, felsefe üretmekle mümkündür. Yoksa kelimelere ırkçı yaklaşarak bunun pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bir bizim içinde bulunduğumuz coğrafya Doğu ve Batı medeniyetini birleştiriyor. Bu anlamda da salt bir dil oluşturmak pek mümkün değil; medeniyet birikimi açısından da zor gözüküyor. Dil canlı bir organizmadır ve bizim zihinsel gelişimimizle ve dünyada üst aklı, üst teknolojiyi ve üst kültürü üreterek dili koruyabiliriz ve de güçlendirebilir. Yoksa dili korumak ve yüceltmek ırkçı yaklaşımlarla olmaz. Mevcut Türkçemiz her türlü güce ve tüm zorlukların üzerinden gelme birikimine sahiptir.
“Edebiyatımız, ebediyetimizdir”
Eklemek istedikleriniz?
Edebiyatımız bir bütündür. Ecdadın, ruhunun ölümsüz türküsüdür. Başımıza gelenleri en iyi edebiyat eserleri üzerinden anlarız. Cumhuriyet dönemi edebiyatı gerek dil gerekse tema, biçim açısından daha da özümüzden süzülmüştür. Edebiyatımız, ebediyetimizdir. Tüm okurlara sevgilerimle…
“Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.” Mustafa Kemal Atatürk
Şenol Tombaş Kimdir?
Şenol Tombaş, 1 Kasım 1975’te Ordu’nun Ünye ilçesinde doğdu. Liseyi “Sosyal Bilimler” alanında bitirdi. Anadolu Üniversitesi Radyo ve TV. Programcılığı okudu. Anadolu Radyo’da “Halk Edebiyatı” programını hazırlayıp sundu. Çeşitli edebiyat dergilerinde çalıştı. Bilge Kültür Sanat Yayınevi’nde editörlük yaptı. Yazmaya çocuk yaşlarda başladı ve ilk öyküsünü ilkokul ikinci sınıfta yazdı. 2005 yılından beri yazarlık dersleri veriyor; hâlen İSMEK’te “Yazarlık Atölyesi” hocalığı yapıyor. 2014 yılında yayım hayatına başlayan-Halk Edebiyatı Dergisi’nin imtiyaz sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni. www.senoltombas.com
Eserleri: “Bu Bahar Sonbahar” (hikâye) “Aynaya Yazılan Mektuplar” (hikâye) “Şaşı Felsefesi” (hikâye) “Kibirli Güneş” (masal) Yazarlığın Kutsal Kitabı (yazarlık üzerine) Halk Edebiyatı Dergisi Yayınları’ndan çıkmıştır. Ayrıca Tuna Yayınları’ndan neşredilmiş Osmanlı Tarihi üzerine de yazmış olduğu eserleri sırasıyla:
- Safiye Sultan’ın Murad’ı (roman)
- Boğdurulan Şehzadeler (hikâye)
- Yavuz Sultan Selim (biyografi)
- Kanuni Sultan Süleyman (biyografi)
- Sultan II. Abdülhamid (biyografi)
Diğer dosya konularını okumak için tıklayın.
Deniz Ünal
Cumhuriyet Dönemini detayları ile işleyen kapsayıcı bir dosya olmuş. Emeklerinize sağlık.
İlknur Ardıç
Çok teşekkürler sevgili Deniz.
Fatma Doğru
Öğretmen ve öğrenciler için iyi bir kaynak yazı olmuş.
İlknur Ardıç
Faydası olursa ne mutlu
Penzu.com
Thanks very interesting blog!