Bookinton

Okurlarımızı, henüz yolun başında olmasına rağmen kapak tasarımları ve yayımladıkları kitaplarla son zamanlarda dikkat çeken bir yayıneviyle tanıştırmak istiyoruz: Holden Kitap. Genç ve dinamik yapısıyla öne çıkan yayınevinin hikâyesini ve gelecek projelerini yayınevinin kurucusu Baran Güzel’e sorduk. İyi okumalar!

Günnur Aksakal Baykan

Holden Kitap, adını Salinger’ın unutulmaz eseri Çavdar Tarlasında Çocuklar’dan ilhamla alıyor. Kuruluşundan itibaren yayın dünyasına yeni bir perspektif ve anlayış kazandırma iddiası taşıyor. Bugünlerde adını Holden#Modern dizisiyle sık sık duyduğumuz yayınevini kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Baran Güzel ile konuştuk. 

Holden Kitap ne zaman ve hangi yollardan geçerek kuruldu?

2020’de, pandeminin ortasında kuruldu Holden Kitap. O zamanlar Konu Kitap’ta editör olarak çalışıyordum, ayrıca Gerekli Kitaplar adında bir yayınevim vardı. Zamanında birkaç biyografi kitabı basmış sonra bırakmıştım yayıncılığı. İşler iyi gitmiyordu. İyi dosyaları olan yazarlar tanıyordum ama imkânsız geliyordu tekrar başlamak. Sonra Kitapyurdu, KDD adında, kitabın baskı maliyetini üstlenen bir sisteme geçti. Kâğıt almadan, matbaaya peşin ödeme yapmadan kitap yayımlama fikri tatlı göründü. Tabii yeni bir marka oluşturmam gerekiyordu, yeni bir başlangıca ihtiyacım vardı. İsim arıyordum. Kolumda Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın kahramanı Holden Caulfield’ı temsilen çizilmiş bir dövme vardı. Dövmeye baktım, tamam dedim. İsmi buldum. Hatta logo da hazır. Dosyası olduğunu bildiğim birkaç yazarı aradım hemen. Bahadır Cüneyt Yalçın, Sefa Kaplan falan. Güvendiler bana. Böylece birkaç gün içinde yayınevini kurdum, ilk kitabı hazırlamaya başladım. KDD başlangıç için harika bir imkân sağladı. Yayınevi tanınmaya, kitaplar satmaya başlayınca eski usule, matbaa baskısına döndüm.

“Türkiye’de yayıncılık tekeli, 50 yaş üstü kimselerin elinde. Çok değerli bir birikim yaratmakla birlikte değişmeyen, yeniliğe kapalı bir zihniyeti temsil ettiklerini düşünüyorum.”

“Yeni Nesil Yayınevi” iddiasıyla yola çıktınız. Bunu biraz açmanızı isteyeceğim. Yeni nesil, akla hemen Z kuşağını getiriyor. Okur kitlesi olarak Z kuşağını mı hedefliyorsunuz? Yoksa bu “yeni nesil” yayıncılık geleneğinde bir yeniliğe mi işaret ediyor?

Yeni nesil yayınevi, beni tanımlayan bir şey aslında, okur kitlesine yönelik hiçbir mesaj vermeye çalışmadım öyle derken. Türkiye’de yayıncılık tekeli, 50 yaş üstü kimselerin elinde. Çok değerli bir birikim yaratmakla birlikte değişmeyen, yeniliğe kapalı bir zihniyeti temsil ettiklerini düşünüyorum. Bize çok şey anlatıyorlar, belki çok şey öğretiyorlar ama eski olan her şey gibi ilerlememizi engelleyen bir tampon görevi de üstleniyorlar ister istemez. Ben Holden’in yayımladığı kitapların, bu kitapların hazırlanış ve yayımlanış şeklinin, okurlara ulaşma biçiminin 90’lı yıllarda doğmuş tasarımcılarla, editörlerle şekillenmesine çalışıyorum. 

Maalesef yayıncılar çeşitli ekonomik zorluklarla sınanıyor. Siz kendi pencerenizden neler yaşadığınızı anlatmak ister misiniz? Sizce nasıl tedbirler alınabilir?

En büyük sorun döviz kurunun yüksekliği tabii ki. Dolar ve euro arttıkça bizim de üretim maliyetlerimiz artıyor. Kâğıtta ve matbaanın birçok kaleminde dışa bağımlıyız. Bugün aldığımız fiyat yarın değişebiliyor. Bir kitabın satışından elde edilen gelir, ikinci baskıyı yapmaya yetmeyebiliyor. Dağıtım şirketlerinin ödeme vadeleri altı ayı buluyor. Bu da alacağımız ödemelerin enflasyon karşısında erimesine neden oluyor. Vergi büyük bir dert. O mevzuya girersem hüngür hüngür ağlarım. O yüzden geçiyorum. Bence çok fazla alınabilecek tedbir yok. 

Çevirmen ücretinden, yazar telifinden kısamazsınız, matbaaların çoğu peşin çalıştığı için matbaa ücretinden de kısamazsınız ama çok ayrıntıya girmeden küçük çözümler sıralayayım. Birkaç kitabın kapağını aynı anda bastırıp birkaç yüz lira tasarruf edebilirsiniz. Kâğıdın gramajını düşürebilirsiniz, ofisi kapatıp evden çalışmaya geçebilirsiniz ki Holden’in bir ofisi yok. Paranız varsa eğer, alabileceğiniz en iyi tedbir kâğıt stoklamak. Bir iki sene önce fiyatı 700 eurolarda gezinen kitap kâğıdı, bugün 1300 euroya satılıyor. Euro da her geçen gün arttığı için kâğıdın fiyatının bir yılda, dört beş kat zamlandığını görüyoruz. Anlatırken bile içim şişti. Biraz daha anlatırsam yayıncılığı bırakacağım. 🙂

Ekibinizden biraz bahsedelim. Kapak tasarımı, sayfa tasarımı, çevirmen ve ilk bakışta görünmeyen ancak kitaba emek veren diğer isimler. Nasıl bir ekibe sahipsiniz?

Yayınevinin bünyesinde maaşlı çalışan kimse yok. Kapak tasarımlarını uzun süredir Barış Şehri yapıyor. Kendisi şu an Yunanistan’da. Avrupa’da, Amerika’da çeşitli yayınevlerine kapak tasarımları yapan, işinde çok iyi birisi. Sayfa tasarımlarını Deniz Tugay yapıyor. Dışarıdan pek çok editörle çalışıyoruz. Bizde bir kitabı, benim haricimde iki kişi daha okuyor. Onun dışındaki her şeyle kendim ilgileniyorum.

Yerli dosyaları kabul ediyor musunuz?

İlk zamanlar başvuru alıyorduk çünkü sadece telif eser yayımlıyorduk. Şimdi daha çok çevirilere ağırlık vereceğimiz için dosya başvurusu almayı durdurduk ama gözüm kulağım hep açık. İyi metinleri kendim arayıp bulmayı daha çok seviyorum.

Mutfakta yenilikler var takip ettiğimiz kadarıyla. Holden#Modern dizisine başladınız, nasıl gidiyor? Kimler yayımlandı, kimler yayım aşamasında? 

Şimdilik Perulu yazar Ricardo Sumalavia’nın Bir Kol Hikâyesi (Çev. Hazal Akbaş) ve Amerikalı yazar Daniel Mason’ın Kış Askeri (Çev. Seda Çıngay Mellor) romanlarını yayımladık. 2023’te Lorrie Moore, Wells Tower, Thomas Wolfe, Patricia Engel, William Gay gibi pek çok yazarın kitabı gelecek. Bu dizide, 21. yüzyılı “görmüş” yazarlar ağırlıkta olacak. 20. yüzyılda yaşamış ancak eserleri yaşadıkları çağın ötesine geçen yazarları da diziye dâhil edeceğiz.

“Kitap, okuru aramaz. Okuru bekler.”

Peki, “İyi okur, kitabını bulur” mu sizce gerçekten? Bu inancı korumanızı ne tür bir motivasyon sağlıyor?

Bizde şöyle kalıplaşmış bir söz var: “İyi kitap, okurunu bulur.” Ben kitabın okuru değil, okurun kitabı bulduğunu düşünüyorum. Kendi okuma yolculuğum böyle oldu. Hep bir arayış içinde oldum. Yayınevlerini, yazarları, çevirmenleri araştırdım, kitaplar hakkında yazılan incelemeleri, yorumları okudum. Dipnotlarda, kaynakçalarda, dergi sayfalarında kayboldum. Okumaya karar verdiğim kitabı arayıp buldum bir şekilde. Kitap basıldıktan sonra depoda durur. Onu işi dağıtım olan kişiler kitabevlerine yollar ve kitap rafta beklemeye başlar. Kitap, okuru aramaz. Okuru bekler. Bazen bir okur mesaj atar: “Mephisto’ya gittim X kitabınız yoktu.” Sonra aramayı bırakır. İyi okur, aramayı bırakmayandır. 2022 yılındayız. Kitaplar bir tık uzağımızda. Yüzlerce siteden satılıyorlar. Kitapyurdu’ndan bugün sipariş ettiğimiz bir kitap yarın kapımızda mesela. “İyi okur, kitabını bulur.” sloganı okura şu mesajı veriyor: İyi kitaplar arıyorsan, bizi bulman gerekiyor. Biraz iddialı bir söz belki ama bu iddiayı boşa çıkarmamak için çok daha fazla çalışmama yarıyor. 

Holden’in ilk kitap fuarı olacak sanıyorum, pandemi sonrası İstanbul’da yapılacak ilk fuarla alakalı neler düşünüyorsunuz? Fuara katılacak mısınız? 

Biz fuara katılmayacağız ne yazık ki.  Bunun bir nedeni, fuar şirketlerinin hakkaniyetsiz salon dağıtımı. Büyük yayınevlerine en iyi salonlarında, küçük yayınevlerine kuytu köşelerde yer veriyorlar. İkinci sebep ise fuar ücretlerinin yüksekliği. Şu an bunu karşılayacak durumda değiliz. 

“Yayınevini hiçbir sermaye desteği olmadan kurdum. Her günümü, bir sonraki kitabı nasıl yayımlayacağımı düşünerek geçirdim. İki yılda 36 kitap yayımladım.”

Yayıncılık sektörü, kaygan zemin. Sizce “başardım” diyebilmek mümkün mü? Holden’in bunu söyleyebilmesi için ne olması gerekiyor?

Yayınevini hiçbir sermaye desteği olmadan kurdum. Her günümü, bir sonraki kitabı nasıl yayımlayacağımı düşünerek geçirdim. İki yılda 36 kitap yayımladım. Bazı kitaplar çok beğenildi, bazı kitaplar beklediğim ilgiyi görmedi. Kitap yayımlamayı başardığım, kitaba dair bir övgü okuduğum her seferinde bir “başardım” hissi gelmiyor değil ama yine de temkinli olmakta yarar var. Gerçekten bu işi çok iyi yapan, çok iyi kitaplar yayımlayan yayınevleri var. Büyük sermayeli yayınevlerini aradan çıkarırsak Siren, Yüz Yayınları, Harfa, Jaguar, Monokl gibi belli bir okur kitlesine ulaşmış müthiş yayınevleri karşımda dururken “başardım” demek çok zor. Galiba Holden’de bunu söyleyebilmem için kırk fırın ekmek yemem gerekiyor. Ben bu ekmekleri yerken minik minik büyüyen bir kitleye sahip olabilirsek, birileri “başardınız” demeye başlarsa eğer, gönül rahatlığıyla onlara “haklısınız” diyebilirim.

Okurlarımıza duyurmak istediğiniz yeni kitap ya da projeler var mı?

Holden#Modern dışında, Holden#Arayış isimli bir diziye daha başladık. Bu dizide eleştiri, deneme, biyografi gibi kurgu dışı kitaplar yayımlayacağız. Okuduktan sonra bizi başka kitaplara, başka sanat disiplinlerine, başka arayışlara yönlendirecek metinler yayımlayacağız. 

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

Diğer Yayınevi Mutfağı röportajlarını okumak için tıklayın.

1 Yorum

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.