“Marka İletişimi” her gün yeni bir sektörde yer bulmaya devam ediyor. Türkiye’de ve yurt dışında yıllarca kurumsal iletişim yöneticisi olarak çalışan Nihat Yıldız, şimdi bu alanda eğitim ve danışmanlık veriyor. Dergicilik, içerik yazarlığı ve çevirmenlik deneyimi de olduğu için yayıncılık çalışanlarının kişisel markalarını oluşturması ve yönetmesiyle ilgili görüşlerini aldık.  

Mürsel Çavuş

Kişisel marka oluşturmak denince ne anlamamız gerekir?

Marka en kısa tanımıyla, bir kurumun ya da kişinin, hedef kitlesi ve toplum nezdindeki vaadi, itibarıdır. Bu nedenle, itibar yönetiminin kitabını yazan Salim Kadıbeşegil’in vurguladığı gibi, “Kimsenin itibar yönetiminden daha önemli bir işi yoktur.” Zira itibar edinmek büyük emek, dikkat ve özen isterken bir çırpıda yitirilmesi işten bile değil. 

Yayıncılık dünyasına dair kişisel gözlemime göre, “marka” ve “marka iletişimi” kavramları, yayıncılık dünyasında hak ettiği ilgiyi pek görmüyor. Bu gözlemim editör, çevirmen, yazar, illüstratör gibi yayıncılık sektöründe bağımsız olarak, kişisel emek ve katkıları ile var olan kişileri de kapsıyor. Kişisel marka olmayı, itibar yönetimini reklam ve pazarlama ile karıştırmamak gerek. Bir kere itibar sizin bir insan, bir birey olarak yaşamdaki duruşunuzun, dünyayı algılama biçiminizin yansıması. Kişisel marka denilen de adı üzerinde kişilik özellikleriniz üzerine inşa edilen bir binadır.

Kişisel markayı meydana getiren unsurlar neler? Bunları nasıl yönetmek gerekiyor?

Üç temel unsurdan söz edebiliriz: kim olduğunuz (kişisel imajınız), ne yaptığınız (uzmanlığınız) ve kendinizi nasıl ifade ettiğiniz (iletişim becerileriniz). Bu üç temel bileşen ne kadar uyumluysa, kişisel markanız da o kadar başarılı demektir. Adam Grant, “Başarının sırrı içtenliktir,” der. Marka olmanın sırrı da bu; temel mesele tutarlılık. Hedefiniz herhangi bir alanda akla ilk gelen uzman ya da en iyi marka olmaksa bilginiz, deneyiminiz ve ortaya koyduğunuz çalışmalarınız ile bu vaadinizin içini doldurmalısınız.  

Web sitesi ve sosyal medya hesaplarının aynı tonda, tutarlı bir dille iletişim kuruyor olması çok önemli ve bu noktada kurumsal şirketler bile sıklıkla iletişim kazalarına uğrayabiliyor.

Kişisel marka yönetiminin editör, çevirmen, yazar, illüstratör gibi yayıncılık sektöründe bağımsız çalışan kişiler açısından önemi ne?

Dergi ve kitap yayıncılığının güç şartlarda çalıştığı bir dönemdeyiz. Pek çok yayıncı piyasadan çekilmek zorunda kaldı. Yayıncılar ayakta kalmakta zorlanınca onlardan iş bekleyen bağımsız çalışanlar da zor duruma düştü. Herhangi bir kurumdan düzenli geliri olmayan, bağımsız çalışan çevirmen, yazar, illüstratör gibi kişilerin tanınma, talep görme ve emeğinin karşılığını alma ihtiyacı da arttı. Kişisel marka yönetimi, bu noktada katkı sağlayabilecek etkin bir araç. Zira bu kişilerin ve çalışmalarının, hedef kitleleri ve toplum nezdinde tanınırlıkları ile mesleki itibar ve kazançları arasında doğru bir orantı var. 

Harry Potter serisini dilimize kazandıran çevirmenlerden olan Sevin Okyay, “Bunca yıldır çeşitli alanlarda yazı yazar ve çalışırım, kimse adımı bilmiyordu açıkçası. Şimdi hiç değilse çocuklar biliyor,” diyor. Bir başka söyleşisinde de, “Çok baskı yapsa kitabınız –Allahtan bizim Harry Potter’da hiç başımıza gelmedi– biraz aldığınız para fazlalaşsa göze batar veya biz niye bu adama bu paraları veriyoruz diye sorarlar. Bu tabii bir çevirmeni küçümseme tutumu,” demiş. 

Yani tanınmak, güvenilmek, tercih edilmek işin bir yönü, emeğin ve “marka”nın karşılığını alabilmek içinse tutarlı ve güçlü bir duruş sergilemek gerekiyor. Bu da aynı gemide olan herkesin ortak anlayış ve çabasını gerektiriyor.

Yayıncılık sektörünün bağımsız çalışanları için kişisel marka olma sürecinin başlangıç adımları neler olabilir? 

Bir kere markanızın öne çıkan yanı, sizi benzerlerinizden ayıran unsur, başka bir deyişle odak noktanız, konumlanma stratejiniz ne olacak, onu netleştirin. Japonca’dan çocuk kitapları çeviren biri misiniz yoksa biyografi kitapları editörü müsünüz? “Çizgi roman illüstrasyonu denince akla gelen ilk üç isimden biri olmak” mı istiyorsunuz? Nasıl tanınmak, bilinmek ve tercih edilmek istiyorsunuz, vaadiniz ne? 

Kim olduğunuza ve ne söyleyeceğinize karar verdikten sonraki aşama, bunları “kime” söyleyeceğiniz, yani öncelikli hedef kitleniz. Uzmanlığınız ve çalışma alanınız farklı kitlelerden talep görüyor olsa da, ağırlıklı ve öncelikli bir hedef kitleniz vardır. 

Markalaşma stratejinizi, öncelikli hedef kitlenizi netleştirmişseniz, iletişim araçlarınızı, iletişim mesajlarınızı ve tonunuzu ona göre belirlersiniz. Web sitesi mi, blog mu daha iyi? Sosyal medya hesapları ne kadar gerekli, ne kadar değil?  Hangi mesleki etkinliklerde bulunmalı, hangi yayınlarda yer almalısınız? Bütün bunlar strateji ve hedeflerinize göre şekillenecek.  

Tabii bunlar süreklilik ve tutarlılık içerdiği oranda başarılı olur.  İletişimin İngilizce’de “3 C” olarak ifade edilen olmazsa olmazı yani: Clearity, Consistency, Continiuty. (Açıklık, Tutarlılık, Süreklilik)

Bir sonraki adımda iletişim öne çıkıyor sanırım. İletişim konusunda nelere dikkat edilmeli?

“Kurumsal” firmalar, yani işlerini her zaman yasa ve kurallara uygun, belgeli olarak, düzenli bir şekilde yürüten şirketler gerek müşteriler gerekse tedarikçiler için her zaman ilk tercihtir. Onlardan alışveriş yapmak, onlarla çalışmak genelde sorunsuzdur, başınız ağrımaz. Bu anlamda “kurumsal” nitelemesini bağımsız çalışan kişilere uyarlarsak “düzenli, titiz, sorumluluk sahibi, işinin hakkını veren, talep ettiği ücreti hak eden, arandığında ulaşılan” diyebiliriz. Bu da kişisel itibar, güven demektir ve iletişim becerinizle başlar. 

Sizinle çalışmak isteyen insanlar doğal olarak sizin kim olduğunuzu, eğitim ve deneyim birikiminizde neler bulunduğunu, o güne dek neler yaptığınızı, kimlerle çalıştığınızı merak edecekler ve bunun için de internete bakacaklar. Web sitesi mi olur, blog mu olur, LinkedIn sayfası mı açarsınız, Instagram, Twitter, Facebook, Pinterest, TikTok hesabınız mı olur, orası artık sizin uğraş alanınız, hedef kitleniz ve tercihlerinizle ilgili. Tabii bunları açıp öyle bırakmayacaksınız, düzenli takip ve besleme işini ihmal etmeyecek, o kanallardan gelen iletileri asla yanıtsız bırakmayacaksınız. 

Sürekli kontrol edilen, gelen her iletinin zamanında yanıtlandığı bir e-posta adresinizin ve bu e-postadan gönderilen iletilerin altında elektronik bir imzanızla iletişim bilgilerinizin bulunması şart. Pek çok kişi akıllı telefonunda elektronik kartvizitle dolaşıyor artık. 

Bu ilk iletişim adımlarının ardından neler geliyor, nelere dikkate etmek gerekiyor peki? 

Sonraki aşamada teklif, sözleşme, ödemeler vb işin profesyonellik kısmı geliyor ve bağımsız çalışan kişilerin genelde değindiğim “kurumsallık” anlamında önemini es geçtikleri ve çoğu zaman da deyim yerindeyse gol yedikleri nokta burası oluyor.  

Bağımsız çalışanlar genelde iş aldıkları kuruluşlardan gelen iş sözleşmelerinin altına doğrudan imza atar. Oysa hazırda, bir hukukçu incelemesinden geçmiş kendi çerçeve sözleşmeniz olursa, bu hem karşı tarafa sizin “kurumsallığınız” konusunda olumlu bir mesaj verir hem de sürecin yönetiminde eşit ağırlığınızı ortaya koyar.

Aynı şekilde sizden bir iş, ücret değerlendirmesi istendiğinde hemen paylaşabileceğiniz standart bir teklif formunuzun bulunması, hangi çalışmalarınızı, ne gibi ölçütlerle ücretlendirdiğinizin açık ve net olması aynı getiriyi sağlar. Şu hatırlatmayı da yapayım: “Fiyat” değil “ücret”. Fiyat “satın alınan” ürünler için yapılan ödemenin ölçüsü, “ücret” ise bir emeğin, hizmetin karşılığında yapılan ödemenin ölçüsüdür. 

Markasına, kalitesine güvendiğimiz, içeriğinden emin olduğumuz ürünlerin fiyatı benzerlerinden fazla da olsa onları tercih ederiz çünkü değdiğini, hak ettiğini düşünür, fayda-maliyet dengesini gözetiriz. Bağımsız çalışanların emeklerini ve eserlerini ücretlendirirken bu noktayı göz önünde bulundurmaları önemli. İş alabilmek adına razı olunmuş, adil olmayan ücretlendirmelerin zararı önce kişinin kendisine, sonra da meslektaşlarına olur.

Sözleşmelerde çalışmanın gerektirdiği adil bir iş teslimi süresinde mutabık kalınması, teslim veya ödemelerin ne zaman ne şekilde yapılacağı, gecikmelerin ne gibi yaptırımlarının olacağı vb hususlar ayrıntılarıyla kayıt altına alınmalı. Lenin’in dediği gibi, “Güven iyidir, ama kontrol daha iyidir.”  

Bağımsız çalışanlar aynı zamanda kendinin pazarlamacısı, satıcısı, tahsilatçısı, IT’cisi, muhasebecisi… Bu süreçleri yönetmeyi kolaylaştıran eğitimler, uygulamalar, yöntemler tavsiye eder misiniz? 

Marka konusunda çok yayın var, hemen aklıma gelenler şöyle: 

Elma Yayınevi tarafından basılan Dijitalin Kitabı mı Olur? kitabı da özellikle bu alana yeni adım atanlar için iyi bir rehber olabilir. 

Online eğitimlerde de seçenek çok. Boğaziçi Enstitüsü’nün organize ettiği markalaşma eğitimleri var. 

Fikri mülkiyet hakları önemli. Güncel bilgiye sahip olmak için ilgili kurum ve kuruluşların yayın ve duyuruları takip edilebilir. fikrimulkiyet.com sitesine bakılabilir. Orada mesela “Telif Hukukunda Yayın Sözleşmesi Örnekleri – 2009” gibi başlıklar mevcut.

Muhasebe-faturalama-vergilendirme bağımsız çalışanların sıkıntı çektiği konulardandır, çoğu zaman karşı tarafın çözüm bulması beklenir ve bulunulan çözüm bağımsız çalışanın lehine olmaz pek. Bu nedenle bir uzmandan bilgi ve tavsiye almak, hatta kısa bir eğitime katılmak faydalı olabilir. Biraz teknik olmakla birlikte Maliye Hesap Uzmanları Derneği tarafından yayımlanmış olan “Fikri Mülkiyet ve Değerleme” kitabını tavsiye ederim.


Nihat Yıldız kimdir?

Siyaset bilimi, ekonomi ve edebiyat (Alman Filolojisi) öğrenimi gördü.Türkiye’de ve farklı ülkelerde 25 yıl kurumsal iletişim alanında çalıştı. Medya ve kitle iletişimi alanında master yaptı. Üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren çeviri, dergi yayıncılığı, içerik yazarlığı ile iç içe oldu. 2020 yılı sonunda kurumsal iş yaşamından ayrılarak Prope Kurumsal İletişim Eğitim ve Danışmanlığı’nı kurdu. Hâlen iletişim alanında eğitim ve danışmanlık faaliyetleri yürütüyor, üniversitede ders veriyor ve koçluk – mentorluk yapıyor.   

Diğer uzman görüşü röportajlarını okumak için tıklayın.