İçinde bulunduğumuz değişim sürecinden geçerken dengede kalmak, spiritüel yaşam nedir, nasıl meditasyon yapılır gibi soruları ve kavramları FMD’nin mercek altına alalım istedik ve yoga eğitmeni ve kişisel gelişim koçu Arzu Özev ile derinlemesine bir sohbet gerçekleştirdik.
İrem Özarslan Pakkan
Öncelikle değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Mindfulness, spiritüel yaşam, yoga ve meditasyon son zamanların popüler kavramları hâline geldi. Siz de bir yoga eğitmeni olarak hem bireysel koçluk yapıyor hem çeşitli inziva kampları düzenliyor hem de kendinize “şefkatli sistem korsanı” diyorsunuz. Bu yolculuğa çıkış sürecinizi ve “şefkatli sistem korsanı” oluşunuzu biraz okurlarımızla paylaşabilir misiniz?
Merhaba, bu fırsatı verdiğiniz için esas ben teşekkür ederim. Duygusal ve düşünsel sağlığımı korumak ve iyileştirmek benim için daima öncelik oldu çünkü duygusal olarak strese dayanıksız ve çok hassas bir yapıya sahiptim. Hem de ciddi yeme bozukluklarıyla mücadele ediyordum. 15 yaşımdayken anoreksiya ve bulimiyanın pençesine düştüm. 16 yaşında da bir karar verdim; kurtuluş yolumu bulacaktım. Bu yüzden de psikoloji bölümünü seçtim. Ancak ne gördüğüm psikologlar ne de okuduğum kitaplar bana aradığım tedaviyi sundu. Ben de alternatif yollara başvurdum. Yoga, nefes, meditasyon ve hepsinden öte de öz bilgisi sayesinde iyileştim. Kendime şefkat göstermeyi ve travmalarımı iyileştirmeyi öğrendim.
“Şefkatli Sistem Korsanı” kavramı ise 2003 senesinde Amerika’da üniversite okuduğum yıllarda, hiç beklemediğim bir anda gerçekleşen ruhsal bir açılımla hayatıma girdi. Hikâyenin tamamını Zehirli Masallar adlı kitabımda anlattım. Ancak kısaca bahsedeyim; yaşamda bize öğretilen neredeyse her şeyin yalnızca afili bir yalandan ibaret olduğunu deneyimlediğim güçlü bir idrak anı yaşadım diyebilirim. O güne kadar evrenle, varoluşla, Tanrı’yla ve insanla ilgili sorduğum tüm sorulara kendi içimden, deneyimsel cevaplar almıştım. Yaşadığım bu deneyim beni güçlü bir şekilde derinden sarsarken şefkat duygusunu da tatmamı sağladı. Çoğumuzun bir şekilde yavaş yavaş kendi gerçeğine uyandığı bir çağda yaşıyoruz. Uyanış ancak kendi düşünce ve inanç sistemlerimizi kırarak gerçekleşebilir. Kalıplaşmış sistemlerimizi değiştirmenin yolunun da ancak kararlılıkla, sevgi ve şefkat eşliğinde mümkün olduğunu düşünüyorum.
Dediğiniz gibi çoğumuzun kendi gerçeğine uyandığı, özellikle pandemi sonrası, yeni dünya düzeninde yaşanan değişimlere bakışınızı öğrenebilir miyiz? Süreci sevgi ve şefkat çerçevesinde değerlendirdiğimizde mental olarak dengede kalmamız mümkün mü? Çünkü bu değişime kimimiz heyecanla ayak uydururken kimimiz gelecek kaygısı duyabiliyoruz.
Her şeyden önce Yuval Noah Harari’nin de Homo Sapiens adlı kitabında belirttiği gibi, bizler geçmişe göre dünya savaşlarının olmadığı, insanların barbarca katledilmediği, daha barışçıl bir çağda yaşıyoruz. Dünya, doğası gereği bir kaos elbette. Bununla birlikte, yaşadığımız çağın kendine göre zorlukları olsa da çoğumuzun karnı tok, fiziksel anlamda güvendeyiz ve ısınma – barınma gibi temel ihtiyaçlarımız karşılanıyor. Gerçi ülke olarak sosyoekonomik bir krizin içinden geçerken yaşadığımız büyük afet nedeniyle bundan sonrasını ben de kestiremiyorum ama en azından bugüne dek böyleydi. Yani büyük resme baktığımız zaman, açlık, afetler ve savaşlar dünyanın belli yerlerinde devam etse de tüm insanlık tarihini göz önünde bulundurduğumuzda, görece iyi bir dönemdeyiz.
Mental olarak dengede kalmak ise bu konuyu önemsemekle ilgili. Çoğumuz bıçak kemiğe dayanana kadar mental sağlığımızı önemsemeyi öğrenmedik. Mental sağlığı korumak, tıpkı para kazanmak, kariyer yapmak ya da vücut kası yapmak gibi emek, zaman ve çaba isteyen bir konu. Mental sağlığımızı bozan şeyler sadece günümüz şartları değil, aynı zamanda kendi geçmişimiz ve genlerden gelen travmalar. Bu yüzden kökeni Afrika/Zulu olan ve Şaman geleneklerine dayanan aile dizimi tekniği şu sıralar çok popüler.
Peki siz, bir yaşam koçu olarak mental açıdan dengenizi nasıl koruyorsunuz? Anda kalabilmenin sırrı sizce nedir? Kaygı ve korku gibi insanı zorlayan duygularla baş etmek üzerine okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Ben şahsen fiziksel, duygusal ve düşünsel sağlığımı önemsiyorum. Bu nedenle düzenli egzersiz yapıyorum, beslenmeme dikkat ediyorum. Yine düzenli olarak yoga, nefes ve meditasyon uygulamaları yapıyorum. Tefekkür ve içe bakış yöntemleriyle bilginin içinde kalmaya özen gösteriyorum.
İnsan olmak deneyimi kolay bir deneyim değil. Ustam Sri Sri Ravi Shankar insan deneyiminin, hayvanlıktan tanrısallığa giden bir yolculuk olduğunu söyler. Vahşi, yaban ve yaralı taraflarımızı şifalandırarak Tanrı benliğimizi bulma yolculuğu. Yüzleşmesi en zor kısmı da işte o yaban tarafımız. Carl Gustav Jung’un tabiriyle gölge yanlarımız… Hepimiz olabileceğimiz en iyi versiyon olmak istiyoruz. Bu yüzden de paylaştığımız Instagram fotoğrafları gerçeğimizi yansıtmıyor. Oysa içimizde yaşamaya devam eden, kendimizden bile saklamaya çalıştığımız korkan, utanan, öfkeli, suçluluk duyan, saldırgan yanlar var. Hakikat yolculuğu, bu karanlık taraflarla yüzleşmeye ve onları ışığa, bilgiye kavuşturmaya yönelik bir yolculuk.
Matrix filmini izlemişsinizdir. Sistem bizden, korkan, boyun eğen ve hissetmeyen robotlar ol-mamızı istiyor. Dikkat ederseniz, tüm mesajlar korku içerikli çünkü ancak korkan insan yönetilebilir. Korku o kadar baskın ki anksiyete ve depresyon salgın gibi yayılıyor. Birbirimize “Nasılsın?”, diye sorduğumuz zaman aldığımız ve verdiğimiz cevaplar “Ne olsun işte, koşturup duruyoruz.” oluyor çünkü koşturursak hissetmeyiz, acımızı unuturuz ve uyuşuruz.
Yani aslında anda kalamıyoruz. Bu noktada “meditasyon” kavramını da biraz açalım isterim çünkü anda kalmanın yollarından biri de düzenli meditasyon yapmaktır. Genelde meditasyon için sessiz bir ortama, özel kıyafetlere ya da çeşitli kokular yayan tütsülere ihtiyaç duyulduğu düşünülür. Sizin kamplarınızdaki ortamlar da böyle mi? Bu konuda katılımcılarınızdan aldığınız geri bildirimleri bizimle paylaşır mısınız?
Bunu beyin dalgaları üzerinden anlatayım. Bizim günlük zihnimiz beta dalgası. Geçmişe ve geleceğe gidip gelen, meşgul zihin…
Araştırmalara göre, zihnimizden günde kırk bin ile yetmiş bin arası düşünce geçiyor ve bunlar çoğunlukla kendini tekrar eden düşünceler. Öte taraftan alfa dalgası, sakin bir zihin durumunun işareti. Gündelik zihin durumumuz alfada olduğu zaman sağlıklı bir mental durumdan bahsedebiliriz. Rahat, dingin, odaklı… İşte, meditasyon bize bunu vadediyor. Sağlıklı düşünebilen ve net bir zihin, sağlıklı bir duygu durumunu da beraberinde getiriyor. Düzenli meditasyon pratiği en az düzenli egzersiz kadar önemli.
Özel kıyafetleri bilemeyeceğim ancak mumlar, tütsüler ve zen bir ortam alfaya geçişi kolaylaştırıyor. Şart mı? Değil.
İnzivalarımız ise aidiyet ve sevgi ortamında, yoga, meditasyon ve öz bilgisiyle dolu sohbetlerle, doğa içinde gerçekleşiyor. Ortak noktaların gösteriş, ortak düşmanlar veya şikâyetler olmadığı, bilgide buluşulan içten dostluklar kuruluyor. Katılımcılar, genellikle unuttukları yanlarını hatırladıklarına, birçok şeyin farkına vardıklarına ve günlük yaşamlarındaki seçim ve davranışlarında sağlıklı dönüşümler yaşadıklarına dair geri dönüşler yapıyorlar.
Biraz da yazmış olduğunuz Zehirli Masallar’dan söz edelim. “İyileşme yolculuğu” diyorsunuz tanıtımında… İyi olabilmek, bir canlıya şefkat beslemek yaşadığımız çağda neden bu kadar zor? İçimizdeki bu duygular yaşanan bu hızlı değişimlerle bize unutturuluyor mu sahiden?
Dünyaca ünlü bir kişisel gelişim uzmanı olan Iyanla Vanzant’ın bir sözü var:
“Geçmişinizin yaralarını iyileştirene kadar kanarsınız. Yemeği, alkolü, uyuşturucuları, işinizi, sigarayı ve seksi yara bandı olarak kullanarak kanamayı geçici olarak durdurabilirsiniz. Ama eninde sonunda kan aradan sızacak ve hayatınızı lekeleyecektir. Yaralarınızı açacak, ellerinizi içine sokup sizi, geçmişinizde, hatıralarınızda tutan acının çekirdeğini içerden çıkaracak gücü, kendinizde bulmalı ve onunla barışmalısınız.”
Buna katılıyorum çünkü az önce de bahsettiğim gibi, kendi içimizde hiç dönüp bakmadığımız, yalnız kalmış, incinmiş, utanmış, korkmuş, adaletsizliğe uğramış yanlar var. Bu yanlar, bizi türlü davranışlara ve yaşam seçimlerine itiyor.
Biz genellikle acıların etrafından yol yapmayı, onlara dokunmamayı, yaraları deşmemeyi öğreniyoruz. İnsan psikolojisi acıdan kaçmak üzere programlı. Bu yüzden hayatımızın büyük bir bölümü inkâr içinde geçiyor. İnkâr ettiğimiz, bastırdığımız, görmezden geldiğimiz sürece yaralarımız iyileşmiyor, aksine içimizde büyüyor, güçleniyor, palazlanıyorlar. Freud bu savunma yollarına “Ego Defans Mekanizmaları” diyor. Oysa hepimiz -istisnasız hepimiz- yara bere içindeyiz. Yara iyileşmedikçe de ara ara açılıp kanamaya, iltihaplanmaya ve bize rahatsızlık vermeye devam ediyor. Onları iyileştirmeden, bünyemizdeki irili ufaklı iltihaplarla sağlam durmaya çalışıyoruz. Oysa bu mümkün değil. Bunun sonucunda hasta bir toplum ortaya çıkıyor.
Bu iyileşme süreci ise çok kolay değil ama spiritüel yolculuğun esası… Çünkü bilinçaltındaki karanlıklar aydınlığa kavuştukça, doğal halimize, özümüze, geri dönüyoruz. Kendimizle, diğer insanlarla ve tüm kainatla aramızda var olan ancak hissedemediğimiz sevgi ağına bağlanabiliyoruz. Zehirli Masallar’da işte bu iyileşmeden bahsediyor.
Zehirli Masallar demişken, yeni kitaplarınız gelmeye devam edecek mi? Bundan sonraki projelerinizden de bize biraz bahsedebilir misiniz?
İkinci kitap gelecek ama zamanı henüz netleşmedi. Şu an daha çok eğitimlere, inzivalara ve birebir seanslara odaklanmış haldeyim. Yoga ve “Mucize Kafası” (Kendi gerçeğimize uyanma yolculuğunda kapsamlı bir başlangıç programı gibi düşünebilirsiniz.) programlarımız çevrim içi olarak devam ediyor. Bunlara ek olarak, korkuyu tanımayı ve onun ötesindeki gerçekliği görmeyi amaçlayan bir program olan “Cesaret Kafası” (Mucize Kafası – 2) ile “İrade ve Motivasyon” başlıkları altında sonbaharda yeni yolculuklara çıkacağız.
Bir yandan da Feride Gürsoy’dan Aile Dizimi eğitimi almaya devam ediyorum. O da Temmuz’da bitecek. Temmuz’dan itibaren sistem dizilimlerine de başlayacağız.
Bu güzel sohbeti sonlandırırken son olarak mental sağlığımızı korumak ve dengede kalmak gibi konularda Bookinton okuyucularına önerebileceğiniz, sizin de baş ucu kitabım dediğiniz kitap ya da kitaplar var mı?
Aslında bu konuda her şeyden önce Vietnamlı bir keşiş olan ve aynı zamanda mindfulness’ın dünyaya yayılmasını sağlayan Thich Nhat Hanh’ın tüm kitaplarını öneririm. Bilim ve maneviyatı nitelikli bir şekilde birleştiren Dr. Joe Dispenza ve Psikolog Tara Brach da benim baş rehberlerim oldular diyebilirim. Atalar söz konusu olduğunda ise Beden Kayıt Tutar ve Seninle Başlamadı okunması gereken müthiş iki kitap.
Arzu Özev Kimdir?
Arzu Özev 1983 yılında İstanbul’da doğdu. Saint Joseph Lisesi’ni bitirdikten sonra University of Massachusetts, Amherst’te psikoloji okudu. Bu dönemde Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanışarak Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve Almanya’da öz bilgisi, kişisel gelişim ve yoga konularında eğitimler aldı.
2005 yılında Güney Afrika’dan “Art of Living – Sri Sri Yoga Eğitmeni”, 2006 yılında ise Hindistan’dan “Yaşama Sanatı (Art of Living)” üzerine, yetişkinler, gençler ve çocuklara yönelik kişisel gelişim, stres yönetimi ve potansiyelini açığa çıkarma konularında sertifikalar aldı. Ayrıca iş dünyasından bireysel ilişkilere kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsayan “Kişisel ve Kurumsal Koçluk Sertifikaları” da var.
2008-2015 yılları arasında Uluslararası Art of Living – Yaşama Sanatı Vakfı’nın Türkiye temsilciliğini yürüten Arzu Özev tüm tecrübelerini yaşam koçluğu ile birleştirerek olabildiğince çok kişinin sağlıklı, stresten arınmış ve mutlu bir yaşama kavuşması için uzun yıllar eğitim, seminer ve danışmanlıklar verdi.
Dünya barışı için insanın önce kendi içinde huzur ve barışı bulmasının esas olduğuna inanan Arzu Özev şu sıralar yoga eğitmenliği ve kişisel gelişim koçluğu yapıyor.
Diğer uzman görüşü röportajlarını okumak için tıklayın.