Bookinton

Günümüzde güzel ve kaliteli çevrilmiş kitaplar sadece yayınevleri için değil aynı zamanda okurlar için de önemli bir parametre. İşte bu durumda sizce çevirmen kaç dil bilmeli? Birden fazla dile hâkim olan çevirmen daha rahat mı çeviri yapar yoksa bu bir dezavantaj mıdır? Bookinton editörlerinden Çevirmen Gonca Gül Kurtulmuş’a sorduk.

Aslı Sabuncu

Çevirmenden kategorimizde sizlere editörlük eğitimimde tanıştığım ve sadece çevirmen değil aynı zamanda Türk edebiyatına edebî eserler kazandıran, yeminli tercümanlık yapan ve Bookinton Kitap Platformu’na yazıları ile katkı sağlayan sevgili Gonca Gül Kurtulmuş’u tanıtacağım. On parmağında on marifet olan Gonca Gül ile son aylarda arka arkaya Telgrafhane Yayınları ve Yan Pasaj Yayınlarından çıkan çevirileri ve ülkemizde çevirmenliğin sorunları ile eğlenceli yanları üzerine sizler için sohbet ettim.

Almanca ve İngilizceden çeviri yapıyorsunuz. İki dilden çeviri yapmanın avantajları ve dezavantajları var mı?

Aslında bu soruya iki dilde çeviri yapmak değil de iki yabancı dilde düşünmek olarak yaklaşmak isterim. İki farklı dil, iki farklı kültürü tanımayı, insanın düşünce yapısını değiştirmesini gerektiriyor. Bu da insanın kişiliğini geliştiren, doğru yanlış kavramlarının sınırlarını esneten, normal anlayışını katı tanımlardan mümkün olduğunca kurtaran bir unsur. Hâliyle insanın yarattığı eserlere olduğu kadar yaşam şekline de yansıyor. Bu durumun bir dezavantajı olduğunu sanmıyorum.

İngilizce ve Almancanın en çok takıldığınız noktaları neler?

İngilizce Almancaya göre daha kolay anlaşılır bir dil, cümle yapısı daha sade ve çocukluğumuzdan beri öyle veya böyle bir şekilde aşina oluyoruz fakat Almanca çok daha karmaşık bir yapıya sahip. Bir cümleyi sonuna kadar okumadan neden bahsettiğini doğru anlamınızın hiçbir yolu yok. Örneğin on kelimelik bir cümlenin sonuna ‘nicht’ eki eklenerek o on kelime olumsuz hâle getirilebilir. Bu da daha dikkatli olmayı gerektiriyor. Çevirirken en çok eğlendiğim şeyler, deyimler ve atasözleri. Bunların dilimizdeki karşılıklarını bulmaya çalışmak çok zevkli ve aynı zamanda ahlak, eşitlik, sevgi, saygı gibi soyut kavramların iki dildeki karşılıklarını ve kavramlarını da sorgulamayı beraberinde getiriyor. 

Yeminli tercümansınız. Edebî eserlerin çevirileriyle resmî evrak çevirileri arasındaki farklar neler?

Sanırım en büyük fark, resmî evrakların hiçbir şekilde yoruma açık olmaması, her terimin kati bir karşılığı olması ve tercümede bir hata olması durumunda edebî çevirilere göre maddi manevi çok daha ciddi sonuçları olması. Örneğin yanlış tercüme ettiğiniz bir vekaletle bir insanın binlerce liralık bir kayıp yaşamasına sebep olabilirsiniz veya yüksek tutarlar ödenerek yürütülen bir vize başvurusunu yakabilirsiniz. Edebî çevirilerde ise kelime seçimlerinde daha çok seçenek var bu her ne kadar çevirmene özgürlük verse de sözlükte ilk karşınıza çıkan kelimeyi seçmek zaman zaman sizi büyük yanlışlara sürükleyebilir. Örneğin Almanca schwarz kelimesi siyah anlamına gelir ancak günlük kullanımda arkasından bir fiil gelirse o fiil kaçak yollardan yapmak anlamını taşır. 

Bir çevirmen olarak yayıncılık sektöründe en sıkıntı duyduğunuz noktalar neler? Kitap sitelerinde çevirdiğiniz tüm kitaplar listeleniyor mu mesela?

Sanırım en sıkıntılı nokta ücretlerin düşüklüğü ve benim başıma gelmemiş olsa da bazen çevirmenlerin isimlerinin eserde yer almaması. Onun dışında ben kişisel olarak bir sorun yaşamadım. Bunun sebebinin çalışma koşullarımı en baştan çok net bir şekilde ve taviz vermeyeceğimi vurgulayarak belirtmem olduğunu düşünüyorum. Yaptığı işe güvenen herkesin de böyle bir yaklaşım sergilemesini tavsiye ederim. 

Telgrafhane Yayınlarından Lenin’den Anılar ve Dostoyevski çevirileriniz arka arkaya çıktı. Bir de yine yakın zamanda Yan Pasaj’dan çıkan çeviriniz Gün Işığının Tadı var. Günde kaç saat çeviri yapıyorsunuz? Aynı anda birden fazla kitapla mı uğraşıyorsunuz? Nasıl bir rutininiz var? 

Günde en az beş, altı saat çeviri yapıyorum. Şu an biri Almanca biri İngilizce iki farklı kitabı aynı anda çeviriyorum. Bu durumda günümü ikiye bölüyorum; sabahlarımı bir kitaba, akşamlarımı diğer kitaba ayırıyorum ve günün hangi zamanını hangi kitaba ayırdıysam onu asla değiştirmiyorum. Fakat bu iş yoğunluğunda biz çevirmenlerin asla unutmaması gereken bir şey var; okumak! İyi bir çevirmen olmanın vazgeçilmez koşulu çeviri yaptığımız hedef dilde en iyi eserleri bazen tekrar tekrar okumak, kelime dağarcığımızı canlı ve zengin tutmak. Yoksa günde on saat çeviri de yapsak ortaya okunacak düzeyde bir eser çıkmayabilir. 

Çeviri yapanlar için “Keşke bunu daha önce bilseydim, işimi kolaylaştırdı,” dediğiniz öneriler var mı?

Bookinton’da bu konuda daha önce yayımladığımız, çevirmenlerin mutlaka okuması gereken bir listemiz var. Edebî çeviri yapacakların bu listeye göz atmasını mutlaka tavsiye ederim. Ama benim için çeviride en çok faydalandığım ve ufkumu açan eserler Necmiye Alpay’ın eserleri oldu. 

Sizce kurgu ve kurgu dışı çevirinin farkları neler?

Bugüne kadar benim yaptığım kurgu dışı çeviriler tarihi ve psikolojik kitaplardı. Bu kitaplar her ne kadar hayalî unsurlar içermese de yazarlarının yine de kendilerine has bir üslubu oluyor. Örneğin bazı kişisel gelişim kitapları daha yargılar bir dil benimserken bazıları daha yapıcı ve cesaretlendirici kelimeler seçmiş olabiliyor. Her şekilde belirgin bir üslup ve yazarın yaymak istediği bir enerji var. Bunu anlamak ve aktarımı o doğrultuda yapmak gerekiyor. 

Sevmediğiniz kitap olunca çevirebiliyor musunuz? Yoksa bir kitabı çevirmek için yazarını dilini sevmeniz şart mı? 

Açıkçası sevmediğim birkaç kitap teklifi aldım ve kabul etmedim çünkü çeviri zaten kendi içinde gerçekten çok zor, özveri isteyen bir uğraş. Aslında Türkçe bir eser yazmak demek. Sevemediğim, kendimle özdeşleştiremediğim bir eser üzerinde uğraşırsam başarısız olacağımı düşündüm. 

Keşke ben çevirsem dediğiniz bir eser var mı?

Ah, o kadar çok ki! Ama Ewald Arenz’in bütün kitaplarını çevirmek isterdim çünkü Gün Işığının Tadı’nı çevirirken çok keyif aldım. Yazarın diliyle, anlatım tarzıyla bütünleşebildim. Bu yüzden güzel, dönüştürücü bir deneyim yaşadım. 


Gonca Kurtulmuş Kimdir? 

Gonca Kurtulmuş 1987 yılında Bakırköy’de doğdu. İzmir Çeşme’de büyüdü. Lisans eğitimini Doğuş Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde burslu olarak tamamladı. Ardından Berlin Humboldt Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı üzerine yüksek lisans yaptı. Kapılar adında bir öykü kitabı ve Benliksiz Dünya adında bir psikoloji-edebiyat araştırma kitabı bulunuyor. Bunun yanında farklı yayınevlerinden yayımlanmış on üç çevirisi var. Hâlâ Çeşme’de dört köpeği ve üç kedisiyle birlikte yaşıyor ve küçük bir kırtasiye işletiyor.

Diğer çevirmen röportajlarını okumak için tıklayın.

3 Yorum

Bir Yorum Bırakın

Epostanız gözükmeyecek.