Ölmeye Yatmak – Adalet Ağaoğlu
Ölmeye yatmaktan ne anlıyoruz? Dünyadan elimizi eteğimizi çekip gerçekten de ölümü beklemek mi yoksa akan zamana dur deyip kısa bir molaya yatmak mı? İşte Aysel, ölmeye yatıyor ve bu sorunun cevabını arıyor.
Ülke: Türkiye
Türü: Roman
Okur Yaşı: Yetişkin
Hedef Kitle: Edebi kurgu severler için
Sayfa Sayısı: 399 sayfa
İmla: ☺️
Ebat: 13.5 x 19 cm
İnceleme
Bookinton, Mart ayını tamamen kadın yazarlara ayırmak istediği için ben de kadın yazar olarak Adalet Ağaoğlu’nu seçtim. Bu yazımda yazarla ilk tanışma kitabım olan Ölmeye Yatmak isimli romanından bahsedeceğim.
Ölmeye Yatmak, Adalet Ağaoğlu’nun ilk romanı olarak 1973 yılında okurların karşısına çıktı. Ağaoğlu’nun ilk romanından önce yaklaşık yirmi yıllık oyun yazarlığı geçmişi vardı. Bu yüzden de ilk romanında acemilikten eser yok diyebiliriz rahatlıkla.
Ölmeye Yatmak, Dar Zamanlar Üçlemesi’nin birinci kitabı. Eğer bu üçlemeyi tamamlamak isterseniz ikinci kitap olarak Bir Düğün Gecesi’ni, üçüncü kitap olarak da Hayır’ı okumanız gerek.
Adalet Ağaoğlu’nun gerek bu üçlemesi gerek diğer kitapları yazıldığı döneme damgasını vurdu, çünkü yazılan dönemin sosyal ve siyasal yaşamına dair eleştirileri görmek mümkün. Bir de yazıldığı yıllarda bu eleştiriden rahatsız olan çevreler vardı. Çünkü Adalet Ağaoğlu, ister “sağ” ister “sol” olsun yanlış olan her şeyin eleştirisini Aysel karakteri aracılığıyla yapmıştı. Ölmeye Yatmak romanında sağ-sol kelimeleri geçmese de okur, bu dönemin tanıklığını romanda yapabiliyor.
Geçmişe yatmak
Roman, Aysel’in bir otel odasında “ölmeye yatma”sıyla başlar. Aysel ölmeye yatar ama aslında istediği ölmek midir bunu kendisi de bilmez. Yatarken zihnine yakın geçmiş olsun uzak geçmiş olsun bütün anıları üşüşüverir. Önce uzak anıya doğru yolculuğa çıkar. Derme çatma bir sahnededir, bu sahnede ilkokul müsameresi gösterilecektir. Öncelikle bu müsamereye çıkarken çocukların büyük zorluklar çektiğine değinmek gerek. Öğrencilerin velileri zaten karma eğitimle erkek ve kızların bir arada eğitim görmesine karşıdır. Bir de sahnede birbirlerine değerek oyun mu oynayacaklardır?
Aysel’in babası Salim Efendi kumaş dükkânı olmasına rağmen kızına kostüm için kumaş bile vermez. Aysel’in annesi kızına kıyamayıp eski kıyafetlerden bozma modern kıyafetlerle onun sahneye çıkmasına yardımcı olur. Salim Efendi, İsmet İnönü’nün yanında vatanını savunmuştur ama savaştan sonraki modern hayata pek de sıcak bakmamaktadır. Romanda ve Yeni Türkiye’de birçok Salim Efendi’ye rastlayabilirsiniz.
Romana hangi tür metinler eşlik ediyor?
Romanda farklı metin türlerini görürüz. Aysel’in yaşadığı sıkıntıları ve bu yaşadığı sıkıntılardan çıkmak için ürettiği çözümleri arkadaşlarına yazdığı mektuplardan öğreniriz. Mektubu karşı taraf okuduğu için Aysel, az da olsa duygularına gem vurmak zorundadır. Aydın, Aysel’den daha şanslıdır. Çünkü onun içindeki en derin duyguları günlüğünden öğreniriz. Başkası okumayacağı için rahat yazar ama yine de kaymakamın oğlu ve erkek olmasına rağmen toplum baskısını hisseder: “Bunları yazarken ellerim terliyor. Titriyorum. Nereden başlasam bilmem. Beni çok ciddi ve çalışkan bilen ailem, hocalarım, şu satırları okusalar, kim bilir nasıl şaşırırlar ve ben ne hâllere düşerim. Aslında ben, bir kızla erkek arasındaki arkadaşlığı çok tabii karşılarım ve buna taraftarım. Fakat bugün üstümde isim koyamadığım veya isim koymaktan kaçındığım bir hâl var.” (s.177)
Günlük ve mektubun yanında gazete de romanda çok büyük bir yer tutuyor. Cumhuriyet ve Tan gazetesinin ismi geçse de ağırlıklı olarak Ulus gazetesinin haberlerini görürüz romanda. Gazete, 1935-1968 yılları arasında Türkiye’de nasıl bir atmosferin olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. O dönemde gerçekleşen önemli olaylar başta 1960 darbesi, İkinci Dünya Savaşı’na girme ihtimaline karşın Varlık Karnesi uygulamasının yürürlükte olması, Almanya’nın Yahudilere yaptığı soykırımlar, Rusya’nın hep bir tehdit olması, atom bombasının Hiroşima’ya atılması, Mussolini’nin baş aşağı asılması, Atatürk’ün ölümü gibi.
Aydın kadın nasıl olunur?
Yıllar yılları kovalar. İlkokul müsameresindeki çocukların hepsi büyür. Hayat onları başka yerlere savurur. Aysel de tamamlayamamaktan korktuğu eğitimini bitirir, aldığı bursla Paris’e bile gider. Orada tanıştığı Alain’le kurduğu arkadaşlığı Aysel’i hiç rahatsız etmez: “Alain’in öyle büyük bir doğallıkla kendini kucaklayıvermesi Aysel’i hiç irkiltmedi. Tek düşünce: Alain’le arkadaş olmak ne güzel! Gözleri kollarını, bacaklarını yemiyordu. Gözleri, ‘Sen bir şeyden anlamazsın.’ da demiyordu.” (s.371) Özellikle son cümleye dikkat çekmek istiyorum. Erkekler ne yazık ki hem ailede yetiştirilme tarzından hem Türk toplumunun erkekleri fazlaca pohpohlamasından hem de kendileri bu durumu iyice kanıksadıklarından çok rahatlıkla hayatlarındaki kadın hangi konumda olursa olsun, kadını hor görüyorlar. Aslında Aysel, nasıl bir erkek istediğini biliyor ve bu yüzden de Ömer’i seçiyor. Ömer’i seçiyor ama aydın ve özgür bir Türk kadın nasıl olunur o konuda kafa karışıklığı yaşadığını ölmeye yattığı yerden anlamak mümkün.
İlk görev neydi?
Adalet Ağaoğlu, romanda o dönemde öğretilen Atatürk özdeyişlerini, marşları ve Türk milletiyle ilgili özlü sözleri parça parça çeşitli yerlere serpiştirir. Bana göre okura şunu sorgulatmak istiyor. Çağdaş ve milliyetçi Türk toplumunun zihnine zerk edilen o sözler başarıya ulaşmış mıdır? Özellikle Aysel’in monologlarında buna rastlamak mümkün: “‘Yeni bir kuşak doğuyor!’ Bizim çocukluğumuz için böyle denirdi. Böyle bir doğumun ayrı sorumluluğu vardır. ‘Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen’… İlk görev. Nedir bir ilk görev?” (s.29)
***
Türkiye’nin yakın geçmişinde Adalet Ağaoğlu’nun tarafsız gözlemiyle oluşturduğu karakterlerin dar görüşleri, dar hayatları, dar gelirleri, dar kapıları aşıp da dar zaman tünelini nasıl geçtiklerine şahit olmak için ölmeye yatmanızı tavsiye ediyorum.
Siz bu kitabı okudunuz mu? En çok dikkatinizi çeken mesaj neydi? Yorumlarda paylaşır mısınız?
Adalet Ağaoğlu kimdir?
1929’da Ankara’nın Nallıhan ilçesinde doğdu. Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesinde tamamladı. Ankara Üniversitesi DTC Fakültesi’nin Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Açılan bir sınavla Ankara Radyosu’na girdi. Kuruluşundan sonra TRT’de çeşitli görevlerde bulundu. TRT Radyo Dairesi Başkanlığı’ndan, kurumun özerkliğe el konulması sonucu istifa etti. Öğrencilik yıllarında başladığı yazarlığı 1970’ten sonra başka hiçbir işle paylaşmadan sürdürdü. Radyo ve sahne oyunlarını romanları, öykü, anı ve deneme kitapları ve günlükleri izledi. Bu çalışmalarında toplumumuzdaki değişim ve dönüşümlere duyarlı yaklaşımlarıyla dikkat çekti. Değişimler konusunda edebiyatın yapısal durumu bakımından da arayışçı davranarak kendine özgü anlatım biçimleri geliştirdi.
Diğer Türk edebiyatı içerikleri için tıklayın.
Yorumlar
Henüz Bir Yorum Yok