Değirmen – Reşat Nuri Güntekin

Yayınevi:
Editör: Zeynep Ceren Burak
Büşra Tangal

Reşat Nuri Güntekin’in bundan tam yetmiş dokuz yıl önce yayımlanan kitabı Değirmen, yüz kırk dört sayfalık kısa bir roman. Anadolu’nun Sarıpınar ilçesinde yaşanan depremi mizahi bir üslupla anlatan kitabın en dikkat çekici yönü ise kurguda geçenlerin güncelliğini koruyor olması. 1943 yılında Yedigün dergisinde tefrika edilen ve ilk baskısı 1944 yılında yapılan Değirmen, İnkılâp Kitabevi tarafından basılıyor.

Sitede Yayınlanma Tarihi: 24 Mart 2023

Ülke: Türkiye

Türü: Kurgu, Roman

Okur Yaşı: Genel Yetişkin Okur Kitlesi

Hedef Kitle: Türk edebiyatı klasiklerini sevenler.

Sayfa Sayısı: 144 sayfa

İmla: ☺️

Ebat: 13,5 x 19,5 cm

İnceleme

Yıllardan 1914… İkinci Meşrutiyet döneminde olan Osmanlı İmparatorluğu, savaşın eşiğindeyken kendine taraf seçmeye, tüm taraflar da bu hasta ülkeyi kendine çekmeye çalışıyor. Böyle bir siyasi ortamda Anadolu’nun unutulmuş bir ilçesi olan Sarıpınar’da bir “zelzele” oluyor. Kaymakam Halil Hilmi Efendi ve mahiyetindeki birkaç kişi büyük bir afet yaşandığından emin. Peki ya halk aynı kanıda mı? Gerçekten büyük bir yıkım söz konusu mu?

Sarıpınar’da zelzele oluyor

Sarıpınar’ın kaymakamı Halil Hilmi Efendi, meslek hayatında “vakaları daima olduklarından hafif göstermeyi bir idare kaidesi” olarak belirlemiş yani her türlü olay karşısında politik davranmayı adet edinmiş bir devlet memuru. Herkese belli bir mesafesi olan kaymakam hiç huyu olmayarak gittiği ilçenin ileri gelenlerinden Ömer Bey’in evinde verilen, hem de güzeller güzeli Bulgar kızı Kızanlıklı Naciye, namıdiğer Nadya’nın dans ettiği bir eğlencede iken ve pek tabii biraz çakırkeyif iken deprem oluyor ve asıl olaylar bundan sonra başlıyor…

Kaymakam bandajlar içinde gözünü açtığı yatağında geceyle ilgili şunları aklından geçiriyor: “Meslek hayatında bunca yıl ‘çıplak kadın oynatıyorlar,’ diye dehşetle dinlediği hikâyeler bundan başka bir şey miydi? Bu gecenin bir zelzele ile bitmesinden daha tabii ne olabilirdi?”

Asıl deprem merkezde yaşanıyor

Sarıpınar’da gerçekten deprem oldu mu yoksa burası zaten depreme uğramış gibi yoksul, unutulmuş ve birtakım tesadüfler neticesinde hatırlanmaya mecbur kalmış bir yer miydi? Merkezden hiç telgraf gelmeyen, mutasarrıf tarafından hiç ziyaret edilmemiş, Hükümet Konağı’nın damını tamire bile ödenek alamayan bu gariban Anadolu beldesi, yaşanan bu deprem felaketi (!) ile hasbelkader İstanbul gazetelerinde yer buluyor. Gazeteler aralarındaki rekabet nedeni ile felaketi köpürttükçe, üzerine şiirler düzülüp gözyaşları ile yardımlar akmaya başladıkça  gerek memleketin gerekse dünyanın gözleri bu biçare yere çevriliyor. Nihayetinde en küçük idari amirden en büyüğüne hatta dahiliye nazırına kadar herkes görevini ihmal etmekle suçlayacak birilerini aramaya başlıyor…

Neden bu felaket bu kadar geç haber veriliyor? Neden ilk günler zarar azdır deniyor, sonra eşi benzeri olmayan bir yıkım gibi yansıtılıyor ve şimdi teftişe mecbur kalındığında halkın bile depremden haberinin olmadığı anlaşılıyor? Sorular, suçlular ve bu karışıklıkta şahsi meselelerini fırsat bilip suçlanmak istenenler…

Bu işi kim başlattı?

Afetin tek resmi yaralısı Kaymakam Halil Hilmi Efendi, merkeze depremi haber vermiş ve kendisinin de ağır yaralılar arasında olduğunu bildirmiş olan Kumandan’a kızıyor. Aynı zamanda İttihatçı olmayan bir gazetede muhabirlik yapan Belediye Başkâtibi Rıfat, haberi gazetesine uçurduğu için ona daha çok kızıyor. Kendine geldiğinde pek de bir şeyi olmadığını anlayan Kaymakam, her yerini bandajlayıp ölümden döndüğüne yeminler eden Doktor Arif Bey’e şimdi daha da kızıyor. Kaymakam tüm ilçenin harabeye döndüğünü sanıyor. Oysa etrafı dolaşmaya çıktığında artık depremin yaşanıp yaşanmadığından bile şüphe etmeye başlıyor.

İş o kadar dallanıp budaklanıyor ki ilçe halkının rüyasında görse “Hayırdır inşallah!“ diyeceği tuhaf bir olayla, Şehzade Şemsettin Efendi’nin ilçeyi ziyareti ile son buluyor.

“O güne kadar Beykoz’dan uzak yola gitmemiş ve Ortaköy ile Çengelköy’den başka köy görmemiş olan Şehzade Şemsettin Efendi, Sarıpınar’ı daha uzaktan görünce karşısında oturan Vali’ye: ‘Hakikaten harabe haline gelmiş biçâre şehir… Vah vah… Vah, vah…’ dedi. Heyet şerefine en güzel kıyafetlerini giymiş halkı görünce ise ‘Ne sefalet yarabbi ne sefalet!’ diye içini çekti. ‘Zelzele ne kıyafete sokmuş zavallıları.’”

On yıllar geçse de değişmeyen tablo

Bu fotoğraf tanıdık geldi mi? Aradan seksen yıl geçmesine rağmen siz de en yüksek sesinizle “Bu kadar mı az şey değişir?” demek istediniz mi? Değirmen’i okuduğumda bana olan tam da buydu. Birbirinden yaratıcı entrikaların, dudak uçuklatan siyasi manevraların ve koltuk kavgalarının hiçbiri halk yararı gözetilerek sonlanmıyor. Kendi derdine düşmüş bir idareci topluluğu ve kendi kendine çözümler üretmeye mecbur halk topluluğu…

6 Şubat tarihli büyük Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin üzerinden haftalar geçmişken, yaşananları unutmamak için Değirmen’i okumanızı tavsiye ediyorum. Ayrıca kitabın, 1986 yılında Atıf Yılmaz tarafından çok başarılı bir şekilde sinemaya uyarlandığını ve başrolünde de Şener Şen’in oynadığını da belirtmek isterim.

Siz bu kitabı okudunuz mu? En çok dikkatinizi çeken mesaj neydi? Yorumlarda paylaşır mısınız?

Diğer kitap incelemelerini okumak için tıklayın.

Yorumlar (0)

Yorumlar

Henüz Bir Yorum Yok

Be the first to review “Değirmen – Reşat Nuri Güntekin”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

More Products