Uygarlığın Huzursuzluğu – Sigmund Freud

(1 Yorum)
Yayınevi:
Editör: Zerrin Maral
Başak Bingüler

Psikanalizi, toplumu ve uygarlığı anlama ve açıklamada etkin, yararlı ve yaratıcı fikirler ileri süren bir kuram olarak geliştirmeye uğraşan Sigmund Freud’un KAPRA Yayıncılıktan çıkmış Uygarlığın Huzursuzluğu kitabı birey, toplum ve uygarlık üçlüsünün birbiriyle ilişkisini anlatıyor.

Sitede Yayınlanma Tarihi: 8 Kasım 2023

Orjinal Adı: Das Unbehagen in der Kultur

Türü: Sosyoloji-Felsefe

Okur Yaşı: Genel Yetişkin Okur Kitlesi

Hedef Kitle: Sosyoloji-Felsefe okumayı sevenler.

Sayfa Sayısı: 88 sayfa

Çevirmen: Zeynep Ünalan

Çeviri: ☺️

İmla: ☺️

Ebat: 12,5 x 19,5 cm

Kategoriler:

İnceleme

Birbirinden bağımsız sekiz bölümden oluşan kitap, Freud’un Bir Yanılsamanın Geleceği adlı metnini gönderdiği bir dostundan aldığı eleştiri mektubuyla başlıyor. Ronald Romain mektubunda Freud’un, dine dair tespitlerine bütünüyle katıldığını fakat inanç duygusunu ortaya çıkaran asıl kaynağın kıymetini anlayamadığına üzüldüğünü, söylemiş. Dinin ebediyet duygusuyla bir enginlik ve sonsuzluk hissi uyandırdığını, yani çizilen sınırların daima ötesine geçmeyi arzulayan “okyanusvari” bir enginlik duygusu olduğuna dair eleştiriler getiriyor. Peki ebediyet midir dinin gerçek motivasyonu?

Ebediyet

Yazar, ebediyet duygusunun dinde vücut bulmuş hâlini ilkellikle bağdaştırıyor. Dini, çocuksu arkaik bir form olarak görüyor. Modern toplumsal kuramlardan bilim, sanat vs. ayırdığı din, en çocuksu form çünkü insanın güçlü bir “baba” yani “Tanrı” figürüne karşı geliştirdiği arayışları, hayatın yükü arttıkça daha soyut bir varlığa dönüşmesi olarak aktarıyor. Baba figüründen “Baba Tanrı”ya geçiş. Örneğin, hayatımızın zor dönemlerinde “Baba Tanrı”ya yalvarmak, ondan rıza istemek, affedilmeyi dilemek gibi edimlerin modern zamanlarda artık çok çocuksu kaldığını ve bu yanılsamanın arkaik olduğundan söz ediyor.

İnsanın amacı nedir?

Hayatın yükünü, sorumluluklarını üzerimizde taşırken “İnsanın amacı nedir?” sorusunu Sigmund Freud, “İnsan mutluluğun peşindedir” şeklinde yanıtlıyor. İnsanın haz peşinde koşmasını mutluluk arayışının olumlu yönü olarak açıklarken, bize acı verecek şeylerden uzak durma çabasını olumsuz olarak değerlendiriyor. Her insanın kendi “ben”i, kendi ruhu, yetenekleri, kapasitesi ile bir yol bulmak zorunda olmasını da mutluluğun formülü olarak sunuyor. Zaten öyle değil midir? Mutluluk arayışında herkes kendi yolculuğunu yapıyor.

Acaba insanlar uygarlaşmadan önce daha mı mutluydular?

Uygarlığı kültürle eş değer olarak değerlendiren Freud, insanın doğa karşısında kendini acıdan koruyabilecek her türlü enstrümanı kültür, yani uygarlık olarak tanımlıyor. Uygarlığın temel görevi, onun gerçek var oluş nedeni bizi doğaya karşı korumaktır. Buna göre, Freud’un uygarlık anlayışının temelinde, Batı düşüncesinde Rönesans ile başlayan ve Aydınlanma ile devam eden “güç” ve “doğanın insanın denetimi altına alınması” düşüncesinin eleştirisi ve sorgulanması yer alır. İnsanların uygarlık içinde kendilerini mutsuz hissetmelerinin temel nedeni uygarlığın, bireysel özgürlüğe getirdiği kısıtlamadır. Özgürlüğü kısıtlanan insan kendini mutsuz hisseder fakat Freud’da bireyin özgürlüğü, uygarlığın bizlere hediyesi değildir. Aksine, uygarlık diye bir şey henüz icat edilmemişken, bireyin özgürlüğünün altın çağlarını yaşamakta olduğunu söyler.

Uygarlık ve bireysel varoluş

 Freud’un uygarlıkla bireysel varoluş arasında kurduğu ilişkiyi “Uygarlık insan içgüdülerinin sürekli boyun eğdirilişi üzerine dayanır” sözüyle özetlemek mümkün. Freud, bireyin acı çekme sürecini kaçınılmaz ve değiştirilmez olarak görürken bu durum da birey ile toplum arasında bir çatışmaya neden olur çünkü insanın dürtü gereksinimlerinin özgür doyumu uygar toplum ile bağdaşmaz.

Mutlu olma ihtimali

Freud, her çağda kendini gösteren birey ile kültür gerilimi sorununu incelerken bunların nedenlerini açıklamış fakat sorunun tamamen giderilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varmış ve bir çözüm önerisi geliştiremiyor. Ona göre insanın en temel dürtüleri saldırganlık ve cinsellik.

Uygarlık sahip olduğumuz en değerli şey ama izlediği yol bizi mükemmelliğe götürecek bir argüman sunmuyor. “Uygarlık var olsun ya da olmasın mutlu olma ihtimalimiz zaten yoktur” diyen Freud da ilkel içgüdülerini yok sayıp mutlu olmaya çalışan insanda huzursuzluk denen şeyin hep var olacağını iddia eder.

Sigmund Freud kimdir?

Psikanaliz’in kurucusudur. 6 Mayıs 1856 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Pribor şehrinde doğmuştur. Viyana Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldı. Nöroloji üzerine çalışmalar yaptı. Burada Josef Breur ile tanıştı. 1885 yılında Jean-Martin Charcot ünlü nörolog ile hipnoz ve histeri üzerine çalışmalarda bulunmak için Paris’e gitti. Sigmund Freud hastalarının tedavisinde hipnoz kullanıyordu. 1900 yılında Rüyaların Yorumu isimli kitabını yayımlandı. 1905 yılında cinsellik üzerine çalışmaları büyük yankı uyandırdı. 1910-20 yılları arasında Psikanaliz Üzerine, Totem ve Tabu, Yas ve Melankoli adlı eserleri yayımlandı. Bir Yanılsamanın Geleceği 1927, Uygarlığın Huzursuzluğu 1930 yılında yayımlandı.

Yorumlar (1)

Uygarlığın Huzursuzluğu – Sigmund Freud için 1 değerlendirme.

  1. Nihat Yıldız

    Freud’un sosyoloji, özellikle de din literatürüne katkısının, psikanaliz alanındaki çalışmalarının gölgesinde kaldığından biraz da, hakettiği ilgiyi görmediğini düşünenlerdenim. “Musa ve Tek Tanrılı Dinlerin Doğuşu” adlı incelemesi, dinler tarihi konusunda tam bir rehber niteliğindedir mesela. “Uygarlığın Huzursuzluğu” yine o geniş çerçevede, daha kapsamlı ve tamamlayıcı bir çalışma, çok da önemli. Zerrin Maral’ın emeğine sağlık; çok derli toplubir inceleme yazısı olmuş; ara başlıklar da “nokta atışı” tam:)

Ortalama Puan

5.00

1 Yorum
5 Yıldız
100%
4 Yıldız
0%
3 Yıldız
0%
2 Yıldız
0%
1 Yıldız
0%
Yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

More Products