Benim Kahramanım Türk Halkıdır – Cüneyt Arkın
Cüneyt Arkın, Türk sinemasının özellikle Yeşilçam döneminin yakışıklı ve duygusal aktörlerinden biri. Kimi zaman iyi bir baba kimi zaman iyi bir sevgili ya da eş kimi zaman da Türk halkının kahramanı olan Arkın, mütevazılığı elden bırakmayarak “Benim kahramanım Türk halkıdır,” diyor.
Ülke: Türkiye
Türü: Anı
Okur Yaşı: Genel Okur Kitlesi
Hedef Kitle: Gerçek yaşantıları okumayı sevenler
Sayfa Sayısı: 151 sayfa
İmla: ☺️
İnceleme
Cüneyt Arkın, Benim Kahramanım Türk Halkıdır kitabına kendini tanıtan bir şiirle başlıyor:
Cüneyt Arkın;
Erkek adam
1937’de doğdu
Hiç uçurtması olmadı
… (s.11)
Bu mısraları okuyunca benim aklıma Orhan Veli’nin bir şiiri geldi:
…Hususi hayatımı
Anlatayım
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı filan değilim
Burnum, kulağım var
Pek biçimli olmamakla beraber…
Yukarıdaki şiirden yola çıkarak Cüneyt Arkın’ın edebiyatla yakından ilgilendiğini anlıyorum. Öyle ki öğrencilik yıllarında takma isimle şiirler yazar, bu şiirleri arkadaşlarıyla çıkarttığı Erek dergisinde yayımlarmış. Bakın, hangi şairle dostluğu varmış? “Cemal Süreya ile karşılaştık. Tarifsiz bir mutlulukla kucaklaşıp öpüştük. Eski güzel günleri yâd ettik, bir ara oğlu adına imzalı bir fotoğrafımı istedi. Kendimi bir tuhaf hissettim. Şiiri bana öğreten, edebiyat sohbetleriyle gençliğimin en güzel ve bereketli yıllarının yakın dostu, hayatla hep dörtnala sevişip, dörtnala âşık olan büyük şair, bu çok büyük insan benden fotoğraf istiyordu.”
Ünlü aktör nereden geldiğini unutmuyor
Cüneyt Arkın, ünlü bir oyuncu olsa da tam bir Anadolu insanı. İstiklal Savaşı’na katılan babası Hacı Yakup Cüreklibatır köyüne döndüğünde toprağını sevgiyle ekip biçerek ülkesine yine katkıda bulunuyor. Bu toprak ve hayvan sevgisini çocuklarına da aşılamış. Cüneyt Arkın da bu sevgiden nasiplenmiş. Arkın, İstanbul’a geldiğinde de, ünlü bir oyuncu olduğunda da, art arda filmler çevirip birçok ödül aldığında da kalbinde köyünün, anne ve babasının, hayvanlarının, toprağının ve Türk insanının sevgisini hep hissetmiş.
İstanbul’da yaşarken oyunculukta ona yoldaş olan Hasret adındaki ata çok değer vermiş. Arkın, “Atım Hasret’le bir aileyiz. Tek vücuduz. Onun üstünde oldum mu tek can oluyoruz. Ölümüne birbirimizi koruyoruz,” diyor kitabında.
Kitapta Yeşilçam ünlüleri de var
Cüneyt Arkın, anılarında birçok sanatçıya yer veriyor: Hale Soygazi, Tarık Akan, Türkan Şoray, Fatma Girik, Kartal Tibet, Türker İnanoğlu… İsmini vermeden anılarını anlattığı bazı siyasetçiler ve başka sanatçılar da var.. Bu anılar genellikle gülünç ve nahoş anılar. İsmini verdikleri ise sevdiği, saydığı sanatçılar. Örneğin, Kemal Sunal onun için çok önemli ve ona göre günümüzün Nasrettin Hoca’sı. Cüneyt Arkın da aslında muzip biri. Biz onu her ne kadar surlardan surlara atlayan bir yiğit olarak görsek de kitaptaki hazırcevaplığı ile beni gülümsetti. Arkın Türk halkının da hazırcevaplığından anekdotlar aktarmış kitabına: “Anadolu gezilerimden biri… Tatlı bakışlı, ihtiyar bir hanımla sohbet ediyoruz. ‘Bir horozumuz var. Adını Cüneyt koyduk.’ dedi. ‘Niye?’ dedim. ‘Kodu mu oturtuyor?’ dedi.”
Şiirler, anılar, sorular ve cevaplar
Benim Kahramanım Türk Halkıdır, şiirlerle başlayıp anılarla devam ediyor. Sonunda ise hakkındaki soruları yanıtlamış. Bu bölümde Cüneyt Arkın’a doktor olmayı mı yoksa aktör olmayı sevdiniz diye soruyorlar. Arkın, birkaç tatmin edici açıklama yaptıktan sonra bu sorunun cevabını biz okurlara bırakıyor. Ben de iyi ki aktör olmuş diyorum. Aktörlük sayesinde daha çok insana ulaştı. Türk insanının sevgisini kazandı.
Anılardan daha fazlası olsaydı
Benim Kahramanım Türk Halkıdır kitabını bitirdikten sonra keşke Cüneyt Arkın daha fazlasını anlatsaydı diye düşündüm. Bu kitap anı değil de otobiyografi olsaydı daha tatmin edici bir içeriğe sahip olurdu. Anılar hem kısa hem de kafada birçok soru işareti bırakıyor. Kitapta anıların arasına fotoğraflar rastgele yerleştirilmiş. Bir anıdan sonra o anıyla ilgili fotoğraflar olsaydı daha iyi olurdu. Örneğin, Cüneyt Arkın hakkında bir boşanma haberi çıkıyor ve haberde Yılmaz Güney’le dertleştiklerine dair fotoğrafları var. Bu haberden önce ya da sonra boşanmayla ilgili bir anıya yer verilebilirdi. Cüneyt Arkın, bu anıya yer vermek istemiyorsa altta dipnot şeklinde kısa bir bilgi koyulabilirdi.
***
Yazımı Haydarpaşa Garı’na gelerek İstanbul’a ayak basan ve şöhretli bir hayatla karşılaşacağından habersiz Cüneyt Arkın’ın sözleriyle bitiriyorum: “1958 yılında, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanıp İstanbul’a geldim. Yorganımla, yatağımla, tahta valizimle. Haydarpaşa’dan şehre adımımı attım.”
Cüneyt Arkın kimdir?
1937 yılında Eskişehir’in Karaçay köyünde doğdu. Babası Kurtuluş Savaşı gazilerinden Hacı Yakup Cüreklibatır. Çocukluğu babasının tarlasında çalışarak geçti. Babasının anlattığı Battal Gazi, Köroğlu hikâyeleri ve menkıbelerle büyüdü. Eskişehir Necatibey İlkokulu’na gitti. Eskişehir Atatürk Lisesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek tıp fakültesi sınavlarına girdi ve kazandı. Tıp eğitimine devam ederken İstanbul’daki arkadaşlarıyla Erek adlı bir dergi çıkarttı. Dergide şiirleri ve hikâyeleri yer aldı. Tıp Fakültesi’ni bitirmesinin ardından Eskişehir’de yedek subay olarak askerliğini yaparken Göksel Arsoy’un başrol oynadığı Şafak Bekçileri (1963) filminin çekimleri sırasında yönetmen Halit Refiğ’in dikkatini çekti. Askerliğini bitirdikten sonra Adana ve civarında doktorluk yaptı. Bir süre iş arayan Cüneyt Arkın, Halit Refiğ’in teklifiyle sinema oyunculuğuna başladı.1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın’ın kariyerinde bir kırılma noktası oldu. Bir süre daha duygusal-romantik jön karakterlerini canlandırdıktan sonra yine Halit Refiğ’in önerisiyle aksiyon filmlerine yöneldi. Tarihi filmlerden romantik filmlere, komediden westerne 300’ün üzerinde filmde ve bazı televizyon dizilerinde rol aldı, 50’ye yakın film yönetti. Özellikle Maden (1978) ve Vatandaş Rıza (1979) filmlerinin kariyerinde özel bir yer kapladığını her defasında dile getirdi.
Diğer inceleme yazılarını okumak için tıklayın.
Yorumlar
Henüz Bir Yorum Yok