Sınırları Aşan Kadınlar: Edebiyatta Göç ve Kimlik
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, göçmen kadınların görünmez emeğini, mücadelesini ve direncini edebiyat aracılığıyla hatırlıyoruz. Kadınlar için göç yalnızca sınırları aşmak değil, aynı zamanda hayatta kalma, uyum sağlama ve kimlik inşa etme süreci. Edebiyat, köklerinden koparılmaktan nesiller arası çatışmalara kadar göçmen kadınların deneyimlerini uzun zamandır anlatıyor. Bu yazıda, edebiyatın onların dayanıklılığını, kayıplarını ve aidiyet arayışlarını nasıl resmettiğini ele alacağız.
Yasemin Kaya – Utku Özer
Göç, insanlık tarihi kadar eski, ancak günümüzde her zamankinden daha yakıcı bir mesele. İnsanlar, savaşlar, ekonomik krizler, siyasi baskılar ve iklim değişikliği gibi nedenlerle doğdukları topraklardan kopuyor. OECD verilerine göre, 2025’te dünya genelinde zorunlu göç rekor seviyeye ulaşacak. Şu anda 126 milyondan fazla insan mülteci veya yerinden edilmiş durumda. Bu, dünya nüfusunun yaklaşık %1,5’ine denk geliyor. Ancak göç, sadece fiziki bir yer değiştirme değil, derin bir kimlik ve aidiyet meselesi.
Özellikle kadınlar için göç, çok katmanlı bir mücadeleye dönüşüyor. Hem göç ettikleri ülkede yabancı olmanın getirdiği toplumsal baskılarla hem de geldikleri toplumdan taşıdıkları – çoğunlukla ataerkil – dinamiklerle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Eğitim, sağlık ve ekonomik fırsatlardan dışlanmaları yetmezmiş gibi, çoğu zaman savaş bölgelerinde cinsel şiddet ve insan kaçakçılığı gibi korkunç tehditlere maruz kalıyorlar. Göç, onlar için yalnızca yeni bir başlangıç değil, var olma savaşının en sert cephelerinden biri. Öte yandan göçün ırk ve sınıf göz önünde bulundurulmadan anlaşılamayacağını da hatırlatmak gerek. Beyaz Avrupalı bir göçmen kadının deneyimleri, genellikle ırk temelli göç politikaları, önyargılar ve sistematik ayrımcılıkla karşı karşıya kalan Siyah, Asyalı veya Orta Doğulu bir kadının deneyimlerinden büyük ölçüde farklı.
Kadın göçmenler bu süreçte genellikle çifte bir yük taşıyorlar: geleneksel aile sorumluluklarını sürdürüp aile ekonomisine katkıda bulunurken aynı zamanda kendilerinden geleneklerin taşıyıcısı olmaları da bekleniyor. Bu da onları dilin, geleneklerin ve dini uygulamaların sürdürülmesinden sorumlu hale getiriyor. Antropolojik çalışmalar, göçmen kadınların genellikle kendi toplumları içinde kültürel bekçiler haline geldiklerini ve yeni toplumsal normlara uyum sağlarken anavatanlarının değerlerini korumaya zorlandıklarını gösteriyor. Bu beklentiler, karakterlerin hem asimilasyon hem de kültürel kimliği koruma baskılarıyla mücadele ettiği göçmen kadınların edebiyatında yinelenen bir tema olarak karşımıza çıkıyor.
Kadın yazarlar, göçmen kadınların bu çok katmanlı deneyimlerini edebiyat aracılığıyla görünür kılıyor. Roman kahramanları, kimi zaman geçmişlerini ve köklerini sorgulayan, kimi zaman ise yeni bir kimlik inşa etmeye çalışan kadınlar olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan yeni bir kültüre uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan kendi iç dünyalarında aidiyet mücadelesi veriyorlar. Göç, onların hayatını sil baştan yazıyor; bazıları iki dünya arasında sıkışıp kalıyor, bazıları ise bu belirsizlik içinde kendine yepyeni bir kimlik inşa ediyor. İşte bu yıl, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, kadın yazarların göç ve kimlik temalarını ele aldığı güçlü anlatılardan oluşan bir seçkiyi sizlerle paylaşıyoruz. Şimdi, bu etkileyici kitaplara birlikte göz atalım.
KURGU KİTAPLAR
Chimamanda Ngozi Adichie – Americana
Genç bir Nijeryalı kadın olan Ifemelu’nun ABD’de göçmen olarak yaşadığı deneyimleri anlatan bu roman, göçmen kadın kimliğinin inşası ve ırkçılık konularına odaklanıyor. Batı’nın özgürlük vaatlerinin göçmen kadınlar için ne kadar gerçeği yansıttığını sorgulayan Adichie, karakteri Ifemelu’nun Amerika’daki yalnızlığı, kimlik karmaşası ve dönüşüm süreci üzerinden evrensel bir göçmenlik hikâyesi anlatıyor.
Jhumpa Lahiri – Adaş
Hintli bir göçmen ailenin ABD’de yeni bir hayat kurma mücadelesini ele alan roman, ikinci kuşak göçmenlerin kimlik arayışına odaklanıyor. Göçmen bir anne olan Aşima’nın kültürel uyum sürecinde yaşadığı zorluklar ve oğlu Gogol’un aidiyet arayışı, kadın göçmenlerin kimlik mücadelesine dair güçlü bir anlatı sunuyor. Kitap, Aşima’nın hem Amerika’da doğan çocuklarına kendi geleneklerini aktarma çabasını hem de kültürel yalnızlıkla nasıl başa çıktığını anlatıyor. Onun deneyimi, geçmişlerini şekillendiren kültür ile çocuklarının geleceğini belirleyen yeni dünya arasında denge kurmaya çalışan pek çok göçmen kadının ortak hikâyesini yansıtıyor.
Zadie Smith – İnci Gibi Dişler
Londra’nın çokkültürlü yapısında göçmen ailelerin yaşamını ve kadın karakterlerin aile baskılarıyla mücadele ederken kendi kimliklerini inşa etme sürecini işleyen roman, mizahi ve çarpıcı anlatımıyla dikkat çekiyor. Smith, göçmen kadınların toplumdaki yerini sorgularken, kuşaklararası çatışmaların dinamiklerini de gözler önüne seriyor.
Julia Alvarez –Garcia Kızları Aksanlarını Nasıl Kaybetti?
Dominik Cumhuriyeti’nden ABD’ye göç eden dört kız kardeşin gözünden anlatılan roman, göçmen kadın kimliğinin farklı kuşaklara etkisini ve iki kültürlü yaşamın zorluklarını ele alıyor. Dil ve kültürel yabancılaşma temaları ön planda. Alvarez’in ilk romanı olma özelliği de taşıyan bu kitap henüz Türkçeye çevrilmemiş. Umarız yakın zamanda ülkemizde de okuyucuyla buluşur.
Min Jin Lee – Paçinko
20. yüzyılın başlarından 1980’lere kadar Koreli bir ailenin Japonya’da dört nesil boyunca süren mücadelesini anlatıyor. Küçük bir Kore köyünde başlayan hikâye, göç, kimlik arayışı ve toplumsal baskılar etrafında şekillenmekte. Roman, Japonya’daki Koreli göçmenlerin karşılaştığı ayrımcılığı işlerken onların ekonomik hayatta var olma çabasına da odaklanıyor. Özellikle, Japonya’da popüler bir şans oyunu olan paçinko sektörünün, toplum dışına itilen Koreli aileler için bir geçim kapısı hâline gelmesini vurgulandığı kitapta, bireylerin kaderlerini kontrol etme çabası ve nesiller boyu süren hayatta kalma mücadelesi güçlü bir anlatımla işleniyor.
Julie Otsuka – Tavan Arasındaki Buda
20. yüzyılın başlarında Japon kadınların Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ederken karşılaştıkları kültürel çatışmaları ve ayrımcılığı, adeta bir koro gibi yükselen kadın sesleriyle anlatıyor. Fotoğraflar üzerinden eş seçmek zorunda kalan bu kadınlar, binlerce kilometre uzakta, tanımadıkları bir ülkede, ailelerinden uzakta, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışırken kültür engelleri, eşlerinin beklentilerini karşılamaması, zorlu çalışma koşulları, ırkçılık ve ayrımcılık gibi pek çok zorlukla mücadele ediyorlar. Türkçede Duygu Akın’ın akıcı çevirisiyle hayat bulan bu güçlü kadın göçmen anlatısını şiddetle tavsiye ediyoruz. Yazar ve eserleri hakkında daha önce yazımızın linki de burada.
Feyza Hepçilingirler – İşte Gidiyorum; Göç Öyküleri
Hepçilingirler’in göç temalı eserleri, yerinden edilmiş insanların içsel hesaplaşmalarını ve dil-kimlik ilişkisini merkeze alıyor. Bu öykü kitabında da, toprağından, dilinden, kendinden gitmek zorunda kalanların hikayelerini dile getiriyor.
Imbolo Mbue – Hayalperestler
Kamerunlu bir çiftin ABD’de daha iyi bir yaşam arayışını ve hayal kırıklıklarını anlatan roman, göçmen kadınların ekonomik mücadelelerini ve Amerikan Rüyası’nın gerçek yüzünü gözler önüne seriyor.
Valeria Luiselli – Kayıp Çocuk Arşivi
ABD-Meksika sınırındaki göçmen çocuk krizini, bir ailenin yolculuğu üzerinden ele alıyor. Kurmaca ile belgesel unsurları harmanlayan roman, göç politikalarının etik boyutunu ve göçmenlerin anlatılardaki görünmezliğini sorguluyor. Hikâye, bir annenin bakış açısından başlasa da ilerleyen bölümlerde çocuğun perspektifi de öne çıkıyor. Göçmen çocukların yaşadığı trajediyi bireysel ve duygusal bir anlatıyla derinlemesine hissettiriyor.
Jean Kwok – Kelimelerin Derin Sessizliği
Çinli bir göçmen kızın Amerika’daki iki farklı kültür arasında sıkışıp kalmasını anlatan roman, kadınların göç sürecindeki eğitim, iş gücü ve sosyal çevre baskılarıyla yüzleşmesini etkileyici bir dille aktarıyor. Ne yazık ki kitabın baskısı tükenmiş.
Amy Tan – Mutfak Tanrısı
Çinli-Amerikalı bir anne ile kızının farklı kültürel kimliklere sahip olmalarının yarattığı yabancılaşmayı işleyen roman, göçün kadınlar arasındaki ilişkileri nasıl dönüştürdüğünü gözler önüne seriyor. Baskısı bulunmuyor.
BASKISI TÜKENMİŞ VE SATIŞI OLMAYAN KİTAPLAR HAKKINDA
Bazı kitapların Türkçede yayımlanmış olmasına önce çok sevinip sonra baskısının bulunmamasına üzülüyoruz. Örneğin kadın ve göç teması için listemize giren kitaplardan Jean Kwok’un Kelimelerin Derin Sessizliği ve Amy Tan’ın Mutfak Tanrısı uzun süredir baskısı tükenmiş eserler arasında yer alıyor. Bu kitapların basım haklarını elinde bulunduran yayınevleri, e-kitap formatında yeniden erişime açmayı düşünse harika olmaz mı?
Bonus olmayan bir kitap öneri listemiz düşünülemez tabi. Bu sefer de kadın yazarlarımızın göç ve kadın temalı kurgu dışı kitaplarından bir seçki hazırladık.
Evrim Kuran – Onlar Göçtü Buradan Türkiye’de yaşanan beyin göçünü ve bireylerin yurtdışına gitme nedenlerini ele alan bu kitap, göç olgusunu sosyolojik bir perspektiften inceliyor.
Hayriye Erbaş – Gidişlerden Kaçışlara Göç ve Göçmenler Göç kavramına akademik bir bakış sunan eser, göçmenlerin karşılaştığı sosyal ve ekonomik zorlukları kuramsal bir çerçevede ele alıyor.
Songül Sallan Gül, Özlem Kahya Nizam ve Saniye Dedeoğlu – Türkiye’de Mültecilik Zorunlu Göç ve Toplumsal Uyum Türkiye’de mülteci olarak yaşayan insanların toplumsal uyum süreçlerini değerlendiren bir araştırma kitabı.
Betül Ok Şehitoğlu – Göç – Hafıza – Mekan Göçün bireysel ve toplumsal hafıza üzerindeki etkilerini araştıran fenomenolojik bir çalışma.
Didem Danış – Gitmek ve Dönmek Arasında: Türkiye’de Yeni Nesil Beyin Göçü Türkiye’de yaşanan yeni nesil beyin göçünü ve bu göçün sosyolojik etkilerini inceleyen araştırma kitabı.
Kitapla kalın.
Diğer kitap öneri listelerini okumak için tıklayın.