Yazmak ağrısı boynuna asılanlar, kalemleri, düşünceleri yüzünden yüzlerce yıldır cadı avına maruz kalıyor; hapisle, sürgünle imtihan ediliyor. Hapis Yatan Yazarlar dosyasında Şair Nevzat Çelik’in “önce kol sonra sürgü sonra anahtar açılır kapı / itilirim sırtımdan ben ebedi kiracı kesilmiş hükmüm” mısralarında geçen ebedî kiracıların “edebîlerini” ziyaret ettik.
Pen International, her yıl dünya çapında zulme uğrayan ve hapis yatan yazarlar hakkında farkındalık yaratmak için 15 Kasım’ı Hapsedilen Yazarlar Günü olarak anıyor. Dayanışma için anmalarda, özgür olmayan yazarlara “birer boş sandalye” bırakılıyor. Edebiyat alanında hapislik, bir şeyleri kaşıyan, düşünmeyeceksin-söylemeyeceksin baskısına direnen, halkı uyanışa çağıran, kimi zaman hiciv yoluyla dönemin anlayışını ve “çarpık devlet-çarpıklaşan toplum” oluşumunu eleştiren aydınlara “dört duvarla” göz dağı vermek anlamına geliyor. Hapislik zor zanaat! Her ne kadar mürekkep yalamışlar için yüzyıllardır motivasyonu inadına yazmaya, üretmeye teşvik olsa da…
Cezaevinden Otele Anı Kalan Daktilo Sesleri
Sultanahmet Cezaevi Four Seasons Otel’e yeni dönüştüğünde gazeteci olarak orada ağırlanmıştım. Hatırladığım, zindanları, acı anıları kaybolmasın, unutulmasın diye aynen bıraktıklarıydı. Düşünün bir; Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Can Yücel, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Vedat Türkali gibi birçok ünlü sanatçı orada yatmış ve eserler üretmiş. Yemeğimizi yerken “Şurası Kemal Tahir’in odasıymış, beriki bilmem kimin” sohbeti etmiştik. Hapsolan aydınların daktilo seslerine karşı çatal-bıçak sesleri ile…
Tarihî Sinop Cezaevi, Sabahattin Ali ve Diğerleri
Tarihî Sinop Cezaevi, 1932 – 1933 yılları arasında Sabahattin Ali’yi ağırlamış ve ünlü Aldırma Gönül şiiri burada doğmuş. Cezaevi ünlü, mecburi konukları arasına yıllar içinde Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refii Cevat, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Celal Zühtü Benneci, Kerim Korcan, Osman Deniz, Zekeriya Sertel gibi isimleri de katmış.
Tarihte “O” Gün
- 29 Kasım 1972’de Şair Can Yücel, Küba’da Sosyalizm ve İnsanlar kitabını çevirdiği için verilen yedi buçuk yıl hapis cezasını çekmek üzere cezaevine girer.
- Refik Halit Karay, 12 Haziran 1913 yılında Mahmut Şevket Paşa suikastı ve İttihat ve Terakki Fırkası’na karşı olması nedeniyle sürgün edilir. İstanbul dışında birçok şehirde sürgün hayatı yaşayan Refik Halit, sürgün noktalarından Sinop Cezaevi’nde uzun zaman geçirir.
- 1946 yılının 15 Nisanı’nda Şair Necip Fazıl Kısakürek, Sümerbank’ın devlet kurumu gibi değil bir partinin organı gibi çalıştığını söylediği gerekçesiyle üç buçuk ay hapis, 115 lira para cezasına çarptırılır.
- 1953 yılında İlhan Berk, Günaydın Yeryüzü kitabı yüzünden gözetim altına alınır. Kitapları toplatılır, hakkında dava açılır. TCK’nın 142. Maddesi’nden bir süre tutuklu kalır.
Bonus: 28 Kasım 1961’de İstanbul Polisi, bacağında Moskova yazılı kâğıt bulunan kargayı nezarete atar. (Bu da yasaklı bir Rus eseri sayılmışsa, kim bilir!)
Kim, Kaç Yıl Yattı?
Kemal Tahir 12 buçuk yıl, Nâzım Hikmet 12 yıl, Necip Fazıl 10 buçuk yıl, Aziz Nesin beş buçuk yıl, Orhan Kemal beş yıl, Cevat Şakir Kabaağaçlı yedi yıl, (ardından Bodrum’a sürgün edilir) Dev-Sol davasından idam istemiyle yargılanan Nevzat Çelik yedi yıl, Hikmet Kıvılcımlı 22 buçuk yıl, (rekor Kıvılcımlı’da) Ahmed Arif iki yıl, Sabahattin Ali ve Uğur Mumcu birer yıl.
Dostoyevski’nin İdamdan Dönüşü!
1849 yılının 22 Aralık günü, Dostoyevski son anda idamdan döner. Devlet aleyhinde propaganda yaptığına hükmedilerek idam cezasına çarptırılan Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, giyotin sehpasında son anda affedilip Sibirya’ya sürgüne gönderilir. 1868’de yazdığı Budala romanında, kim bilir belki de kendi yaşadığı korkuyu kaleme almıştır: “Suçlu; akıllı, cesur ve güçlü, Legro adında yaşlı biriydi. İster inanın, ister inanmayın idam sehpasına çıktı, ağladı; kâğıt gibi bembeyaz olmuştu…”
“Adi” Suçtan Yatanlar
Edebiyat dünyası ağırlıklı olarak düşünce hükümlüsü olsa da hukuki tanımıyla “adi suçtan” yatanlar da var. Örnek olarak;
- Ölümlü araba kazası yaptığı için Emrah Serbes. (O artık “serbes-t”)
- Karısıyla yasak aşk yaşadığı için 24 yaşındayken babası Mehmed Şakir Paşa’yı öldüren Halikarnas Balıkçısı. (Cevat Şakir Kabaağaçlı)
- Arkadaşını öldüren, karısını vuran, Kleiner Mann, was nun? / Küçük Adam Ne Oldu Sana?’nın yazarı Hans Fallada.
- Londra’da sebebi bilinmeyen suçlamalar nedeniyle ömrünün son 20 yılını hapiste geçiren bir şövalye olduğuna inanılan, Le Morte d’Arthur‘un yazarı Sör Thomas Malory.
- Hayatı boyunca cinsel suçlar nedeniyle birkaç kez hapsedilen, fahişeleri taciz etmekten hapse gönderilen, erkek hizmetçisi ile sodomi (anal/oral seks) yapmak ve fahişeleri ölümcül olmayan afrodizyak İspanyol Sineği ile zehirlemekle suçlanan Marki de Sade
“İki iyi çocuk olarak görüyordum bizi, hüzün cennetinde özgürce dolaşabilen.”
Cehennemde Bir Mevsim, Arthur Rimbaud.
- Paul Verlaine, 1871’de şair Arthur Rimbaud’dan bir mektup aldığında yaklaşık sekiz yıldır şiir yayımlıyordu. Verlaine bir yıl içinde karısını ve çocuğunu terk edip Rimbaud’la kaçmıştı. Ancak, 1873’te ikisi, Verlaine’in kıskançlığı yüzünden tartıştı ve Verlaine, Rimbaud’u vurup yaraladı. Diğer adam ciddi şekilde yaralanmamış olmasına rağmen, Verlaine, saldırı yüzünden hapishaneye gitti ve orada, 1874’te yayımlanan Romances sans paroles adlı bir koleksiyon yazdı.
- Oscar Wilde, 1895’te erkeklere karşı sodomi ve kaba ahlaksızlık suçlamalarıyla hapsedildi. Dava dolambaçlı bir davaydı. Wilde, sevgililerinden birinin babasına, Wilde’ı sodomi yapmakla suçlayan Queensbury Markisi’ne karşı iftira suçlamasında bulunmuştu. Queensbury, Wilde’ın eş cinselliğine ilişkin kanıtları, savunmasında mahkemeye getirdi ve Wilde davayı düşürdü. Ancak daha sonra tutuklandı. İki yıl hapis yattı ve deneyimlerini içeren The Ballad of Reading Gaol şiirini yazdı.
- Anne Perry, kız arkadaşı Pauline’yle birlikte, annesini, naylon çoraba koyduğu tuğlayla döve döve öldürdü; ıslahevinde beş yıl kaldı.
MAKBUL HAPİSLİK HEDİYELERİ: TÜTÜN, ATLET, DON
Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum
Semiha Berksoy’un Anıları, Nazım Hikmet ve Fikret Muallâ Saygı ile Mektuplaşmaları – Füsun Özbilgen
Yazar: Fikret Muallâ, Nazım Hikmet
Kitabın girişinden…
“1934 – 1935 – 1936.
İstanbul’da Tepebaşı, Gül Apartmanı.
Üç arkadaş, üç sanatçı, üç yürek, üç insan burada sıkça bir araya geliyor. Semiha Berksoy: Billur gibi bir ses, şakıyor.
Nâzım Hikmet: Büyük şair, mısraları hançer gibi batıyor.
Fikret Muallâ: Rende ahenk katıyor. Biri müzik, biri şiir, biri resimde üç büyük isim.
O yıllarda Nâzım piyes yazıyor, Semiha bu piyeste sahneye çıkıp şarkı söylüyor. Fikret Muallâ piyeste rol alıyor. Semiha operet yıldızı. Nâzım, operetin şarkı sözlerini yazıyor. Fikret Muallâ, Semiha’nın sahne giysilerinin eskizlerini hazırlıyor.
Semiha’nın gönlü Nâzım’a düşüyor, Fikret Muallâ’nın gönlü Semiha’ya. Semiha, Nâzım’a aşkının öyküsünü yazıyor, Fikret bu öyküye desenler çiziyor.
Sanatlarını olduğu gibi yüreklerini de paylaşmayı bilen bu üç dostun, üç arkadaşın isimleri yıllar yılı büyüyor; sınırları aşarak yurt dışına taşıyor.
Ayrı düşseler de, hasretlik çekseler de dostlukları, mektuplaşmaları, alışverişleri ölene kadar sürüyor.
O billur sesli primadonna yıllar yılı hapisteki Nâzım’a kitap, çiçek, plak, şeker, üzüm, sigara, tespih yolluyor.
Moskova’ya kitap, tespih, memleket kokusu gönderiyor.
Paris’teki Muallâ’ya tütün, rakı, lokum, sucuk postalıyor.
“Sana tütün ve tespih yolluyorum,” diye yazıyor mektuplarında. “Sana yüreğimi yolluyorum.”
Hapishane Eserleri Seçkisi
Cezaevi Üniversitesi Darağacı Kürsüsü – Faruk Güçlü
Faruk Güçlü, Doruk Yayınları’ndan basılan kitabı, Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e kadar A’dan Z’ye, ülkemiz toprakları üzerinde dili ve kalemi hapis ya da sürgün yiyen; idama dahi mahkûm olan bilim insanları, şair-yazar ve sanatçıları ele alan kapsamlı bir kaynak. Güçlü, kitabın “ilk değerlendirme” kısmında “Padişahlar çoğu kez çocuk yaşta oldukları için ülkenin genel durumundan, bilimden, sanattan bi haber idiler. Kuşkusuz, içlerinde ileriyi gören ve çağı yakalayanlar da vardı. Ancak bunlar azınlıkta kalmışlardır.” derken saraya giremeyen sanatçı, yazar ve bilim insanlarının potansiyel suçlu olarak görüldüklerini söylüyor. “Osmanlı’nın son döneminde işgal devletlerinin talebi doğrultusunda Padişah, (!) aydınları, yazarları, sanatçıları, ‘Bekir Ağa Bölüğünde’* toplayarak ve daha sonra İngilizlere teslim ederek Malta’ya sürülmelerini sağlamıştır.” diye de ekliyor.
*İkinci Abdülhamit’ten sonra, yurtseverlerin hapsedildiği İstanbul’un en meşhur tutukevlerinden.
Nazım Hikmet’le 3,5 Yıl – Orhan Kemal
“Her gün aynı duvarlar, aynı yüzler, aynı pencere ve aynı pencereden görünen aynı dağ, aynı sırtlar. Her şey aynı, yalnız mevsimler boyunca değişen bir tabiat.”
Hapishaneden Öyküler – Kolektif (Hazırlayanlar: Aytekin Yılmaz, Müge İplikçi)
Metis Yayınlarının ilk basımını Şubat 2005’te yaptığı kitap, siyasi tutukluların 1994 – 2004 yılları arasında hapishanelerde yazdıkları öykülerden oluşan bir seçki. Seçilen on sekiz öykü, kapatılmış hayatların, bulundukları ortama ve kendilerine dair, ama aynı zamanda anıları üzerinden dışarıya dair izler taşıyor. (Yayınevi tanıtımından…)
Eski Şehrin Mahpusu – Kemal Tahir
Esir Şehir Üçlemesi’nin Esir Şehrin İnsanları’ndan sonra ikinci cildi Eski Şehrin Mahpusu’nda, (üçüncü kitabı da Yol Ayrımı’dır) Kâmil Bey hapistedir; kendisiyle, ailesiyle ve ait olduğu Osmanlı aristokrasisi ile hesaplaşmaya girişir. Çürümüş, işbirlikçi aileler, Anadolu’da gittikçe güçlenen Kuvayı Milliye direnişi ve hapiste, korkunç bir drama içinde, yapayalnız, kendisini Kurtuluş Mücadelesi’yle yeniden yaratmaya karar veren Kâmil Bey…
“Romancının, romanını yazacağı toplumu, o toplumun insanlarını ‘tarihsel gelişimi içerisinde inceleyip, meydana vuracağı özelliklerden, bugünün ve geleceğinin zorluklarının çarelerine sağlam dayanaklar’ bulmak zorunda olduğunu; bunun için hazır kaynak yoksa, bu roman dışı incelemelerin de romancılar tarafından yapılması gerektiğini, bunsuz roman yazılamayacağını, romancı olunamayacağını da ilk vurgulayan Kemal Tahir olmuştur.” Mehmet H. Doğan
Diğer mahpushaneli kitaplar…
- Tatar Ramazan, Linç – Kerim Korcan
- 72. Koğuş – Orhan Kemal
- Hapishane – Cesare Pavese
- Hapishane Mektupları -Rosa Luxemburg
- Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu -Sevgi Soysal
“Tek suçumuz hür insanlar gibi konuşmak,
Kitaplar suç ortağımız!” Rıfat Ilgaz
Tutuklu Şiirler
Ülkemizde şiirinden dolayı hapis yatan ilk şair-yazar, Rıfat Ilgaz’dı. Ocak 1944’te yayınlanan “Sınıf” adlı şiir kitabı 25 gün sonra toplatılan Ilgaz, üzerine 6 ay da hapis yattı.
Dört Hapishaneden – Nâzım Hikmet
Nâzım Hikmet şiiri, “hapisten önce”, “hapishanede yazdığı” ve “hapislik sonrası gurbet-ülke özlemi” içeren şiirler olarak dönemlere ayrılabilir. Nâzım Hikmet’in belki de en güzel şiirleri, 1939-41 yılları arası yazılmış tek tek şiirlerinin birleşmesinden oluşan “Dört Hapishaneden” kitabında toplandı. 28 Mart 1966’da toplatılan kitapta, cezaevi acıları, özlem, aşk, hükümlü hayatlar, dünya ve ülke sorunları gibi temalar yer aldı.
Hapishaneden Şiirler – Yedi Mavi Renk – Kolektif (Hazırlayanlar: Aytekin Yılmaz / Sezai Sarıoğlu)
Metis Yayınlarından çıkan kitabın ön sözünden…
“Cumhuriyet tarihi boyunca hapishaneler bu ülkede hep sorun oldu. 1920’lerden itibaren Türkiye hapishanelerinde devrimci demokrat insanlar eksik olmadı. 1940’larda, Nâzım Hikmet, Doktor Hikmet Kıvılcımlı, Orhan Kemal, Kerim Korcan ve Kemal Tahir gibi yazar ve aydınlar, ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.
Bu hapishane deneyimleri 80 yılda, çeşitli biçimlerde edebiyata yansıdı. Kerim Korcan, 1938’de Donanma Davası’ndan yargılanıp 20 yıl ağır kürek cezasına çarptırıldığında, ilkokul mezunu bile olmayan bir komünizm sempatizanıydı. 12 yıllık hapis yaşamında edebiyatla tanıştı. En güzel romanlarını Sinop Hapishanesi’nde olgunlaştırdı. Tatar Ramazan, İdamlıklar ve Linç romanları bu dönemin ürünleridir.”
Arkadaş Zekai Özger
Arkadaş Zekai Özger, hapishanede işkence görür, okulda ve içerde başına sopalarla sert darbeler alır, 24 Ocak 71’de başına aldığı derine işlemiş sinsi yaralar onu 5 Mayıs ‘73 tarihinde Meşrutiyet Caddesi’nde cansız düşürerek hayattan koparır. Orhan Veli’ye benzeri şekilde ancak kasıt farkıyla…
“…Elimi tut / tuttururlar, o kadarına izin verirler / kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu / Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız / sen içerde / Ben dışarda.. / Oyyy mahpusluk mahpusluk…”
İçerde
“Haberin var mı taş duvar? Demir kapı, kör pencere, Yastığım, ranzam, zincirim, Uğruna ölümlere gidip geldiğim, Zulamdaki mahzun resim, Haberin var mı? Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, Karanfil kokuyor cıgaram, Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…” Ahmed Arif
Bi Sen Eksiktin Ayışığı
“Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri. Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra, Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik, Başımızda perensip sahibi bir başçavuş, Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz…
Bi sen eksiktin ayışığı, Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!” Can Yücel
“Rom.3: 13 ‘Ağızları açık birer mezardır.
Dilleriyle aldatırlar.’
‘Engerek zehiri var dudaklarının altında.’” Pavlus’tan Romalılar’a Mektup
Hapishaneden kitap çıkaranlar…
Pavlus’un Mektupları – Aziz Pavlus (St. Paul), Don Kişot – Miguel de Cervantes, Marco Polo’nun Seyahatleri – Rustichello da Pisa, Prens – Niccolò Machiavelli, Justine – Marquis de Sade, Napolyon Bonapart’ın Anıları – Napolyon Bonapart, O. Henry’den Kısa Öyküler – William Sydney Porter, De Profundis – Oscar Wilde, Mein Kampf (Kavgam) – Adolph Hitler (Landsberg Cezaevi’nde hapis yattığı dokuz aylık dönemde kaleme almış otobiyogrofisini) ve Netflix’e mini dizi olarak uyarlanan Orange Is The New Black: My Year in a Women’s Priso – Piper Kerman.
Son söz…
Yazımızda birkaç yazara yer verebildik. Ancak sürgün yiyen, memleket hasretiyle ebediyete göçen, yakılan, özgürlüğü zapt edilen Dadaloğlu’ndan Asım Bezirci, İsmail Safa’ya, Fakir Baykurt’tan Ataol Behramoğlu, Nihat Behram’a pek çok anılması gereken kalemine mahkûm kahraman var.
İşin aslı galiba Franz Kafka’nın Dava’sında bahsettiğinde gizli: “Tek suçum insan olmak.”
Diğer dosyaları incelemek için tıklayın.
ANIL ILKAY BOZKURT
“Kalemine Mahkûm” tanımlaması içimi titretti, seçili alıntılardan ayrıca etkilendim. Harika bir çalışma olmuş; emeğinize, yüreğinize sağlık.
Çok teşekkürler.
İlknur Ardıç
Ne güzel bu sözleri duymak sizden. Çok teşekkürler ilginiz, nezaketiniz için. Keyifli okumalar.
Ozlem Gokbel
Bu dört duvar duygusu insanı fena yapıyor. Yazını okurken tüm bu usta kalemlerin iç bunaltılarını hissettim. Onunla da kalmadı; doğruya dayanıksız çarpık sistemlerin, gerçekleri duymaya muktedir olamayan dar zihniyetlerin her daim var olduğunu / olacağını hatırladım. Lakin iyi bir şeyi de fark ettim; düşüncenin asla mahkûm edilemeyeceğini…! Kalemine sağlık İlknur Ardıç ????
İlknur Ardıç
Çok teşekkürler Özlem. Yazı bittikten sonra inan rüyamda kendimi hapishanede gördüm. Nasıl bir travma yaşadıysam araştırırken bile. Yaşayan yaşamayan hepsine selam olsun düşündüğünü söylemekten vazgeçmeyenlerin.