Amok Koşucusu – Stefan Zweig
Hollanda sömürgesi Doğu Hint Adaları’nda bir doktor ve kendisine yasa dışı yardım talebi ile gelen mağrur, zengin bir kadın… Stefan Zweig, Türkiye İş Bankası Yayınları tarafından yayımlanan Amok Koşucusu kitabı ile yine hikâyenin ve karakterlerin yalınlığına rağmen okuru muazzam etkileyici hatta zaman zaman ürkütücü bir yolculuğa çıkarıyor.
Orjinal Adı: Der Amokläufer
Ülke: Almanya
Türü: Kurgu
Okur Yaşı: Genel Yetişkin Okur Kitlesi
Hedef Kitle: Kısa kitapları ve kurgu okumayı sevenler.
Sayfa Sayısı: 60 sayfa
Çevirmen: Nafer Ermiş
Çeviri: ☺️
İmla: ☺️
Ebat: 16 x 24 cm
İnceleme
– Amok’un ne olduğunu bilir misiniz?
– Amok mu?… Sanırım hatırlıyorum… Malezyalılarda görülen bir sarhoşluk.
– Bu sarhoşluktan fazla bir şey… Bu delilik, bir tür insan kudurması… ölümcül, anlamsız bir saplantının krize dönüşmesi hâli, bunu başka hiçbir alkol zehirlenmesiyle kıyaslayamazsınız.
Kitabın ana konusu, bir doktor ve evli olmasına rağmen doktordan kanunlara aykırı bir kürtaj işlemi için yardım istemeye gelen zengin bir kadının hikâyesi.
Amok Koşucusu, bir yolcu gemisinin alt katlarında bulunan bunaltıcı ve klostrofobik odalarında kalmaya dayanamayan birbirini tanımayan iki adamın geminin güvertesinde rastlantı eseri konuşmalarıyla başlıyor. Güvertenin karanlık dehlizlerine kendini saklayarak hikâyesini anlatan doktor ve dinleyici arasında geçen diyaloglarda bir Amok koşucusunun hikâyesi ve son anları var.
Zengin olduğu her hâlinden belli gizemli bir kadın, önceden tanımadığı ama randevu almaya bile tenezzül etmediği doktorun muayenehanesine, çat kapı gelip ondan oldukça mağrur ve kibirli bir şekilde yasa dışı olan bir işlemi yapmasını ister. Normal
şartlarda zor durumda olan kişinin doktora kurtulması için yalvarması gereken bir ortamda kadının burnundan kıl aldırmayan tavrı; gururu ve prensipleri arasında kalmış doktoru sinirlendirir ve ona haddini bildirme dürtüsüyle yardım isteğini geri çevirir. Ancak kadın odasını terk eder etmez yaşadığı içsel mücadele sonucu, müthiş bir haksızlık yaptığını düşünür ve bir doktor olarak yaptığı hatayı ne olursa olsun telafi etmesi gerektiğine inanarak kadının peşine düşer. Ancak düşüncesine içtenlikle inanmasına rağmen süreç oldukça saplantı dolu bir takiptir.
“Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler… Onun koşarak gelmekte olduğunu gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar: Amok! Amok! ve herkes kaçışır… Ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar…”
Takıntılı hatta cinnet hâlindeki takipten dehşete düşen kadın, doktor ne yaparsa yapsın onu mutlak surette reddetmeye devam eder, ta ki içinden çıkılması neredeyse imkânsız bir durumun içine düşüp, yaşam mücadelesi vermeye başlayana kadar…
Kitabın düşündürdüğü
Kitabı bitirir bitirmez aklımdan, yazarın da bir Amok koşucusu olduğu fikrini söküp atamadım. Zweig’ın gerçek yaşamında karısıyla birlikte intihar etmiş olmasını, hayatı gerçekten sevdiğim ve her ne koşul altında olursa olsun intiharı düşünmeyeceğim için, ilk öğrendiğimde dehşete düşmüştüm. Bu kadar olağanüstü üretken, deha seviyesinde zeki insanların kendi yaşamlarından vazgeçişi beni içten içe yaralar. Açıkçası bu kitaptan sonra Zweig’ın da yaşadıklarını ve dünyada olanlar karşısında bir cinnet hâlinde olduğunu düşünmekten kendimi alamadım.
Stefan Zweig, Nazi döneminde birçok eseri yakılmış olmasına rağmen fikirleriyle, hikâye ve romanlarıyla günümüze kadar yaşamış, ve gelecekte de hep yaşayacak “zamansız” bir yazardır. Eserleri tüm dünyada en fazla dile çevrilen yazarlardan biridir. Amok Koşucusu, hem Zweig hayranları, hem de psikolojiye ilgisi olanlar tarafından mutlaka okunması gereken bir kitap özelliği taşıyor. Kitaplığınızda mutlaka yer ayırın!
Stefan Zweig kimdir?
Stefan Zweig (28 Kasım 1881 – 22 Şubat 1942), Avusturya – Macaristan asıllı roman, oyun, biyografi yazarı ve gazeteciydi. 1920’ler ile 1930’lar arasında edebiyat kariyerinin zirvesinde olan Zweig, dönemin dünyasının en çok tercüme edilen ve en popüler yazarlarından biriydi.
1920’li ve 1930’lu yıllarda Alman dilinin en çok okunan yazarları arasında sayılan Zweig’in eserleri, dünya çapında dönemin en çok okunan kitapları arasına girdi, elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1933’te diğer Yahudi yazarlara da yapıldığı gibi eserleri, Naziler tarafından yakıldı. Bu olaydan sonra ülkesini terk eden Zweig, 1941’de Brezilya’ya yerleştikten sonra 22 Şubat 1942’de karısı Lotte Altmann ile birlikte intihar etti.
Diğer kitap incelemelerini okumak için tıklayın.
Stefan Zweig’in Satranç kitabının incelemesini okumak için tıklayın.
Yorumlar
Henüz Bir Yorum Yok