Satranç – Stefan Zweig

Yayınevi:

Yazan: Nefise Bayram

Avusturyalı yazar Stefan Zweig bu kitabında, bir gemide tesadüfen karşılaşan iki güçlü satranç oyuncusunun arasında geçen çekişmeli satranç düellosunu anlatıyor. Kitap yazıldığı dönemin yani Nazi Almanyası’nın ne kadar yıkıcı olduğunu, insanların üzerinde yaptığı psikolojik baskıyı göstermesi açısından yakın tarihe kapı aralıyor.

Sitede Yayınlanma Tarihi: 25 Mayıs 2022

Orjinal Adı: Schachnovelle

Ülke: Almanya

Türü: Roman

Okur Yaşı: Genel okur kitlesi

Hedef Kitle: Klasik eser sevenler, yetişkinler

Sayfa Sayısı: 87 sayfa

Çevirmen: Ogün Duman

Çeviri: ?

İmla: ?

Ebat: 14 x 21 cm

İnceleme

New York’tan Buenos Aires’e giden buharlı yolcu gemisine Dünya Satranç Şampiyonu Mirko Czentovic biner.

Czentovic’in zihinsel yetenekleri böyle göz alıcı bir kariyeri düşündürecek düzeyde değildir. Bu durum rakipleri tarafından acımasızca eleştirilir. Czentovic on iki yaşında babasını kaybettikten sonra köyün papazı tarafından himaye altına alınmıştır ve okumak onun için zor bir iştir. On dört yaşına geldiğinde dört işlemi hala parmaklarıyla yapar. Yavaş hareket etse de kendinden beklenen görevleri yerine getirir, soru sormaz, diğer oğlanlarla oynamaz. Akşam olduğunda Papaz ile jandarma çavuşu satranç oynarken ses çıkartmadan yanlarında oturur ve damalı oyun tahtasını izler.

Bir şampiyonun keşfi

 Bir gün jandarma çavuşuyla satranç oynar ve onu on dört hamlede yener. Papaz, Czentovic’teki bu yeteneği fark eder. Onu satranç meraklılarının gittiği kahvehanenin olduğu komşu kasabaya götürür ve burada Czentovic  tüm dikkatleri üzerine çeker, rakiplerini yener.

Bu yeni şampiyonu Koller adlı menajer, satranç sanatının inceliklerini öğrenmesi için Viyanalı bir ustanın yanına aldırır ve Czentovic’in şaşırtıcı kariyeri başlar. Czentovic Dünya Satranç Şampiyonu olmuştur ve böylelikle New York’tan Buenos Aires’e giden yolcu gemisinde Arjantin’e doğru yol almaya başlar.

Bunu bilen onunla satranç oynamayı kollayan petrol zengini Mc Cannor, Czentovic’e ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı teklif eder. Czentovic,  Mc Cannor’u yener ve hırsını alamayan Mc Cannor son bir oyun ister ve tekrar oyun başlar. Fakat oyun ilerlerken masaya esrarengiz bir adam yaklaşır ve Mc Cannor’un hamlelerine sanki satranç kitabından okuyormuş gibi müdahale eder, oyunun berabere bitmesini sağlar. Herkesin ve Czentovic’in tüm dikkatini üzerine toplayan bu adam Dr. B’dir.

Esrarengiz adam Dr. B

Dr. B, Avusturyalı tanınan bir aileden gelen bir avukattır. Elinde gizli belgeleri bulundurduğu ve para transferleri yaptığı kanaatiyle Nazi yönetimi tarafından tutuklanır, toplama kamplarına gönderilmez, otel odasına hapsedilir ve psikolojik işkence görür. Dr. B, masa, yatak, leğen ve duvar kağıdından başka hiçbir şey olmayan odasında büyük bir yalnızlığın, hiçlik duygusunun içine çok uzun vakitler geçirir. Beynini kullanamadığını düşünür ve sorguda kendini nasıl ifade edeceğine dair büyük endişe yaşar. Bir gün sorgu için kapıda beklerken askıda asılı olan parkanın içindeki küçük kitabı fark eder, kitabı gizlice alır.

Odasına geldiğinde heyecanla kitabı inceler ama hayal kırıklığına uğrar çünkü bu kitap edebi bir kitap değildir. Teknik bilgilerin olduğu satrancı anlatan bir kitaptır. Ekmeğin içinden, taşları ve kareli battaniyesiyle kendine satranç tahtası yapar. Kitapta anlatılan her oyunu defalarca bu şekilde uygular. Satrançta yol alan Dr. B, kendisiyle karşılıklı oynamaya başlar. Kendini toparlamasına, hayata tutunmasını sağlayan satranç zamanla tehlikeli hâle gelmeye başlar.  Beyninde yaptığı bu karşılıklı hamleler rüyalarına bile girer, onun zihinsel sınırlarını zorlar, odasında sinir krizi geçirmesine sebep olur. Kaldırıldığı hastanede doktoru, bilincinin açıldığını beyefendilere söylemeyeceğine dair söz verir. Dr. B bir süre sonra Gestapo için önemsiz biri hâline gelir. On dört gün içinde ülkeyi terk etmek için taahhütname imzalar ve kendini bu gemide bulur.

Czentovic ve Dr.B’yi çok çekişmeli bir satranç düellosu beklemektedir ve tabii arka planda
Dr. B.’nin Naziler tarafından nelere maruz kaldığı da  bu düelloya eşlik etmektedir.

                                                               ***

Satranç kitabı hem hiçliğin psikolojisinden kurtulmak için satranca sarılan bir avukatın iç dünyasını hem de satranç şampiyonunun dünyasını bize aktarıyor. Kitabın iki karakter üzerinden de bize verdiği önemli mesajlar var. İlk olarak hayata zor şartlarda başlayan, kendisine karşı ümit beslenmeyen bir çocuğun yeteneğinin ona el uzatan papaz tarafından keşfedilmesi ve bir dünya şampiyonu olması diğer taraftan psikolojik olarak yok olma noktasına gelen bir insanın hayata tutunması ders niteliğinde.

Bu kitap yaşanılan olayların, duyguların evrensel olduğunu, bu sıkıntıların farklı toplumlarda farklı inanç sistemindeki insanlarda farklı koşullarda ama aynı duygularla sınandığı gösteriyor. En önemlisi de insan denen varlığın ne kadar güçlü olduğunu, verdiği mücadeleyle hayata nasıl tutunabileceğini göstererek okura ilham veriyor.

Yazar, kitabın yazıldığı dönemin siyasi baskının insanların psikolojilerini ne hale getirdiğini başarılı betimlemelerle aktarıyor.

“Odada bir aşağı bir yukarı volta atarken düşüncelerinizde sizinle birlikte bir aşağı bir yukarı, biteviye bir aşağı bir yukarı yürüyordu. Ancak ne kadar önemsiz görünürse görünsün tüm düşüncelerin bir kerteriz noktasına gereksinimi vardı, aksi halde dönmeye ve anlamsızca kendi etraflarında devinmeye başlarlardı, zira onlarda tahammül edemezdi hiçliğe. Sabahtan akşama kadar bir şeyleri beklersiniz ama hiçbir şey olmaz. Daima beklemeye devam edersiniz. Hiçbir şey olmaz. Bekler, bekler, bekler, düşünür, düşünür, şakaklarınız zonklayana kadar düşünürsünüz. Hiçbir şey olmaz. Yalnız kalırsınız. Yalnız. Yapayalnız.”

“Anlaşılan beynimizin içinde, ruhumuz için yük ve tehlike arz eden unsurları, kendiliğinden kapatabilen gizemli güçler var, çünkü ne zaman hücrede geçirdiğim ayları hatırlamaya çalışsam beynimin içindeki ışıklar sönüyordu ancak başımdan geçenleri aradan haftalar geçtikten sonra, aslına bakacak olursanız bu gemiye binmemle hatırlama cesaretini toplayabildim.”

Stefan Zweig, Satranç kitabında olay örgüsünü ve karakterleri çok güzel oturtmuş fakat çeviriden kaynaklı uzun ve düşük cümleler var. Bazı kelimeler yerine oturmamış; mesela “seslenmek” yerine “ünlemek” kullanılmış. Satranç’ı psikolojiye, yakın tarihe ve edebiyata ilgi duyan herkes ilgiyle okuyabilir.

Stefan Zweig kimdir?

1881 yılında doğan romancı, biyografi yazarı, şair ve çevirmen Zweig, Viyana’da zengin bir Avusturyalı Yahudi ailede doğdu. Berlin ve Viyana üniversitelerinde eğitim aldı. Nazilerin yükselişe geçmesiyle Salzburg’dan İngiliz vatandaşlığına geçtiği Londra’ya, oradan da New York ve son olarak da Brezilya’ya gitti. 1942’de II. Dünya Savaşı’nın yarattığı ümitsizlik onun Brezilya’da eşiyle birlikte intihar ederek hayatına son vermesine neden oldu. Dilimize pek çok kitabı çevrilen ve çok sevilen bir yazar olan Zweig’in en bilinen eserleri arasında Olağanüstü Bir Gece, Acımak, Amok Koşucusu, Bir Kadının Yaşamından 24 Saat, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ve Satranç var.

Diğer kitap incelemelerini okumak için tıklayın.

Yorumlar (0)

Yorumlar

Henüz Bir Yorum Yok

Be the first to review “Satranç – Stefan Zweig”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer İnceleme ve Tanıtımı Yapılan Kitaplar