Kitap çıkarmak isteyen ama yazma konusunda donanımı ve/veya yeteneği olmayan kişiler çözümü hayalet yazarlarda buluyor. Sosyal medyada binlerce takipçisi olan çok ünlü birinin imzasıyla yayımlanan otobiyografi, anı, kişisel gelişim kitapları ya da roman bir hayalet yazar tarafından yazılmış olabilir.
“Bizim memlekette okurdan çok yazar var!” söyleminin doğruluğunu ölçmek için ülkemizde basılan kitap sayısının satılan kitap sayısına oranına bakmak yetiyor. Ne de olsa biz Türkler dinlemeyi değil bol bol anlatmayı seven bir milletiz. Okumaya zaman bulamayız ama kitap yazmak neredeyse milli sporumuz hâline geldi. Oysa yazmak, konuşmak gibi değil; çok zor iş. Yaratıcılık ve yetenek ister, zengin bir dil hâkimiyeti ve imla bilgisi ister, zaman ve deneyim ister.
Peki her yıl basılan binlerce kitabın yazarı nerede yetişti diye düşünüyorsanız hemen sizi “hayalet ya da diğer adıyla gölge yazar” kavramıyla tanıştıralım.
Adının gizli kalmasını tercih eden en iyi hayalet yazarlarımızdan birine işiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk. Hayalet yazar ne yapar, nasıl çalışır? Nasıl hayalet yazar olunur? Buyurun kendisinden dinleyelim.
Hayalet/gölge yazar kimdir? Ne yapar?
Bu soruyu cevaplayabilmek için bu işe nasıl başladığımı anlatmam gerekiyor aslında… Benim asıl işim editörlük. Yani bana gelen metinleri her açıdan -kapsam, bağlam, yazım bilgisi, tutarlılık, anlatılan bilginin doğruluğu, kurmacanın doğru temele oturtulup doğru gelişimi gibi birçok açıdan- inceleyerek ve metnin yazarını en doğru şekilde çözümleyerek yazıyı, kitabı bir şekilden alıp mümkün olan en doğru şekle getirmek. Bu işi uzun yıllardır yapıyorum.
Ancak sizin de vurguladığınız gibi yazarlık milli sporumuz hâline gelmiş durumda… Özellikle de “Getir kitabını, şu kadar da ödeme yap, biz basalım, sen istediğin gibi dağıt.” anlayışının giderek yaygınlaşması hemen her kalem tutanı yazar kisvesine büründürdü. Bırakın bir kitabı, bir cümlenin peşinde aylarca koşan klasik yazarlar çabuk unutuldu bu yüzden. Oradan buradan toplanan cümlelere sahip çıkarak kitap yazılmaya başlandı. Ne yazım ne derinlik ne duygu ne felsefe… Bu noktada bir editörün acı çekmemesi mümkün değil! Yıllarca Türkçeye emek veriyorsunuz, yıllarca tonlarla kitap okuyorsunuz ve dönüp bakıyorsunuz ki tabiri caizse bir arpa boyu yol gidilmiş.
Burada şunu belirtmem gerek; çok güzel, çok sağlam, çok derin yazılmış kitaplar da var. Ancak kitap yazmayı heves noktasından bir adım ileriye götürememiş, götürmeye de çalışmamış kalemlerin çalışmaları ile karşılaşınca şöyle düşünüyorsunuz; “Virane bir binayı tamir etmek mi kolay ve doğrudur, yoksa hepsini yıkıp yeni bir bina inşa etmek mi?”
Burada hiç tevazu göstermeyeceğim çünkü yıllarını bu işe vermiş biri olarak elbette heves kalemlerinin yanında kalemimin gücüne inanıyor ve kendime bu konuda çok güveniyorum. Yani o viraneyi yıkıp yeni baştan inşa edebileceğimi biliyorum. Bu noktada edebiyat ve bilgi dünyasına sürülecek her kitabın sanat ve fikir dünyamızın önemli bir parçası olacağı düşüncesiyle hareket edilmesi gerektiğine inandığımı da belirtmeliyim.
Kendini kiralık katil olarak nitelendiren, yaptıkları işin göz boyama olduğunu söyleyen hayalet yazar söyleşilerine rastladım araştırma yaparken. Siz nasıl nitelendiriyorsunuz, yapılan iş etik mi?
İşin etik mi değil mi kısmına gelince, eğer bu soruya etik değil diye cevap verirsem kendimi kötü bir şekilde konumlandırmış olacağım. Etik diye cevap verirsem de yalan söylemiş olacağım. Hangisini tercih etmeliyim bilemiyorum.
Kitap yazdırmak isteyen kişi bir hayalet/gölge yazara nasıl ulaşır? Gizlilik anlaşması yapılıyor mu?
Sanırım biraz kulaktan kulağa, arkadaşımın arkadaşı gibi yollarla ulaşılıyor hayalet yazarlara. Bir de iş ilanları yoluyla tabii. “Yazar yardımcısı aranıyor” gibi ilanlara dikkat edilmeli…
Anlaşma yapıldıktan sonra çalışma nasıl ilerliyor? Ses kaydı mı yapıyorsunuz? Yazılı taslak mı gönderiyorlar?
Bana genellikle editörlük hizmeti için dosya gönderiliyor. Ancak bazen de “Aklımda şöyle bir konu var, nasıl geliştireceğim, nasıl bağlayacağım bilemiyorum?” diyenler de oluyor. Ben dosyayı ya da konuyu inceledikten sonra karşı tarafla bir araya gelerek çıkardığım yol haritasını masanın üstüne seriyorum. Neler yapılmalı, nasıl düşünülmeli ya da gelişim nasıl olmalı gibi… Ortak müşterek denilen noktaya kadar da birlikte harita üzerinde çalışıyoruz. Sonra da yazım süreci başlıyor. Yazım süresini kitabın içeriği belirliyor tabii ki.
Kitabını yazdıran kişi size içini döküyor mu? Samimi olmadığını, gerçekleri çarpıttığını ya da çok klişe olduğunu düşündüğünüzde müdahale ediyor musunuz?
Bu noktada şunu belirtmeliyim; eğer editörlük tarafından hayalet yazarlık tarafına geçmişsem mutlaka müdahale ederim çünkü yazım aşamasına gelmeden önce zaten birçok aşamayı kitabın sahibi ile geçmiş oluruz. Yok bu böyle olmasın şöyle yazılsa daha iyi dediği noktalarda tabii ki dinlerim ama çıkardığımız haritaya aykırı ise kendi doğrum üzerinde ısrarcı olurum.
Bu çok tuhaf ve anlaşılmaz gelebilir ancak benim çıkış noktam zaten doğruyu ve iyiyi bulmak olduğu için kendimde bu cüreti buluyorum.
Yazdıranın dilini, gerçek kişiliğini yansıtabilmek öncelikli mi? Mesela çok sert ya da soğuk karakterli biri kendini daha sıcak ve sevimli biri gibi göstermek isterse zorlanıyor musunuz?
Orta nokta mutlaka bulunmalı diye düşünüyorum çünkü daha sonra eğer yine böyle bir işe kalkışacaksa ona ait, doğru ve onu yansıtan bir dilin oluşturulması gerekiyor.
Başrollerini James Woods ve Brian Dennehy’in oynadığı 1987 yılı yapımı Best Seller filmini izleyenler hatırlayacaktır. Yılların tetikçisi azılı katil Cleve, hayat hikâyesini yazdırmak için çok satan kitapların yazarı Dennis Meechum’a gider. Yazar onun anlattıklarına inanmayınca cinayetleri kendinin işlediğini kanıtlar ama işler buradan sonra değişir. Dünya görüşü sizinkinden tamamen farklı olan bir kişi size karşı koyamayacağınız kadar cazip bir teklifle gelse ikilem yaşar mısınız? Kendi görüşünüze yakın teklifleri mi kabul ediyorsunuz?
Çok aykırı, kinci, nefret suçu temelli, ayrıştırıcı, inançlara bel altı vuran ya da keskin siyasi görüşleri yansıtan metinler olmadığı sürece benim için açıkçası sorun yok. Ben bir profesyonelim ama şu da var; zaten kişinin çevresi öyle veya böyle biraz da kendi görüşlerine yakın kişilerden oluşur, öyle değil mi?
Hayalet yazarlık “taşıyıcı anneliğe “benziyor. Kitabın yazımında son noktayı koyduğunuz andan itibaren o artık size ait değil. Bu kadar emeğin ardından adınızın geçmemesi, başkası tarafından sahiplenilmesi, iltifatları başkasının kabul etmesi biraz hüzünlü olmuyor mu?
Bu kadar duygusal bakmamak gerek. Yoksa işinizi yapamazsınız. Hatta bazen bana komik geldiği zamanlar bile oluyor diyebilirim. Yani basında, sosyal medyada sanki kendileri yazmış gibi görününce basıyorum kahkahayı.
Yurt dışında ünlülerin bazıları hayalet yazarlarının adını kitaplarında belirtiyor. Bizde ise pek belirtilmiyor. Bunun nedeni nedir?
Kendi ile barışık olmak güzel bir şey tabii. Yani ben parayı bastım, kitap yazdırdım diyebilmek… Ama bizde işin vitrin kısmı çok önemli. Eskiden yazarlar kendi isimlerini bile kullanmaz, okuyucuya kişisel bilgi vermezlerdi. Kitabın önüne çıkmak tabu sayılırdı. Şimdi açın bilgisayarınızı, arama motoruna “yazar” yazın, bakın kimler çıkacak karşınıza! Bizde önemli olan “yazılan” değil maalesef “yazan” ya da “yazdığı düşünülen”.
Hayalet yazarlık egolardan arınmış, objektif olmayı gerektiren, yazarlığın ve editörlüğün zorluklarını içeren zor bir meslek. Bunun maddi karşılığını alabiliyor musunuz?
Soruya soruyla cevap vereyim mi? Sizce ülkemizde -bazı yazarları dışında tutarak- hangi yazar veya editör gerçekten yaptığı işin maddi karşılığını alabiliyor ki? Böyle bir şey söz konusu bile değil. Üstelik başkasının adına yazarken… E peki, niye bu işi yapıyorsunuz diyeceksiniz. Elbette ki belli bir kazanç söz konusu. Sadece çok abartılı rakamlar düşünmeyin diyorum.
Bir kitabın hayalet/gölge yazar tarafından yazılıp yazılmadığını nasıl anlarız? Mesela sadece bilenlerin fark edebileceği bir işaret bırakıyor musunuz metinde?
Bazen bunu anlamak çok kolay olabiliyor. Geçen yıllarda ünlü bir ismin adına çıkan kitabı gibi. Öyle bir potansiyel yok, öyle bir dil yok, ayrılmış zaman yok ama birden “Ben kitap yazdım,” diye ortaya çıkıveriyor. Bazen de işinin ehli kişilerce yapıldığında bunu anlayamazsınız. Tek bir şekilde anlaşılabilir; önceden basılan kitabı ile sonraki kitabı arasında keskin dil, yazım farkları varsa… Benim böyle bir derdim yok. Yani illa beni bilsinler, anlasınlar gibi. Eğer böyle bir hırsım olsa oturup kendi adımla yazarım. Ben sadece işimi yapıyorum.
Son olarak klasik Bookinton sorumuzu sorayım. Hayalet yazar olmak isteyen gençlere nereden ve nasıl başlamalarını önerirsiniz?
Şuradan başlasınlar diyebileceğim bir nokta yok çünkü benim hayalet yazarlığım çok spontane gelişti. Herkesin tavsiye edebileceği bol bol okusunlar, her gün mutlaka yazsınlar klişelerini geçelim. Öncelikle kendilerine neden bu işi yapmak istediklerini sorsunlar çünkü gerçekten zor, bıçak sırtı, düşündürücü ve yorucu bir iş. Çıkış noktası şu: “Ben neden bir başkası adına kitap yazayım ki?” Bu sorunun cevabı başlamaları gereken noktayı da gösterecektir.
Diğer Editörlerden kategorisi röportajlarını okumak için tıklayın.