Bir İdam Mahkûmunun Son Günü – Victor Hugo

Yayınevi:
Editör: Özge Ovalı Karakaya

Victor Hugo’ya göre bir mahkûm, başka birinin canını almış olabilir fakat kanun koyucuları ve uygulayıcıları da “kısasa kısas” zihniyetiyle can almak zorunda değil. “Gardiyanın yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur,” diyor Hugo.

Sitede Yayınlanma Tarihi: 7 Nisan 2022

Orjinal Adı: Le Dernier Jour d’unCondamné

Ülke: Fransa

Türü: Roman

Okur Yaşı: Yetişkin

Hedef Kitle: Klasik eserlerden zevk alanlar

Sayfa Sayısı: 175 sayfa

Çevirmen: Erhan Büyükakıncı

Çeviri: ☺️

İmla: ☺️

Ebat: 13.5 x 19.5 cm

İnceleme

Victor Hugo, Fransa’da idamların gerçekleştirildiği ünlü Grevé Meydanı’nda bir idama tanık olur. Bu infazın gerçekleştirilmesi onu derinden sarsar. Artık bir meselesi vardır. O dönemde infazları kanıksamış Fransız halkına idamın insanlık dışı olduğunu fark ettirmek. Yazarlığının yanında bir devlet adamı olan Hugo, siyasi alanda infazların kaldırılması için de belki çaba harcamıştır ama edebiyattaki tezahürünü Bir İdam Mahkûmunun Son Günü’nde rahatlıkla görebiliyorum.

1832 yılındaki basımı için yazdığı önsözde Hugo, bu romanı neden yazdığını anlatmış. Hugo’ya göre bir mahkûm, başka birinin canını almış olabilir fakat kanun koyucuları ve uygulayıcıları da aynı şekilde “kısasa kısas” zihniyetiyle bunu mahkûma uygulamak zorunda değildir. Müebbet hapis yeterlidir. Kitabın 23. sayfasında Hugo, “Gardiyanın yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur,” der. Müebbet hapiste mahkûm belki bir nebze iyileştirilebilir.

Bir trajediyi konu alan komedi

Victor Hugo’nun insan hayatına değer veren infazların kaldırılması düşüncesi ilk başta okurlar tarafından tepki görür. Kendisi de bunun farkında olduğu için romanına direkt başlamaz. Önce kısa bir tiyatro metniyle infaz karşısında heyecanlanan, isterik tepkiler gösteren idam izleyicilerini/okurlarını romana hazırlar. Oyunun adı Bir Trajediyi Konu Alan Komedi’dir. Bu metinde okurların vereceği olası tepkilerin canlandırmasını yapar. Karakterler, bir söylentiyle idamın kaldırılmasını işleyen bir roman yazılacağını öğrenirler. Romantik akımın hüküm sürdüğü dönemde Şair adlı tiyatro karakteri, bir kitaptan beklentisini şu şekilde açıklar, “Tatlı olsunlar, düşsel, melankolik olsunlar isterim ama hiçbir zaman kanlı, hiçbir zaman korkunç olmasınlar…” (s.37) Tepkiler ilk başta çok aşırıdır ama kitabı okuyanların olduğunu duyarlar. Böylece tepkilerin dozu gittikçe düşmeye başlar.

Ruhsal acı mı bedensel acı mı?

Romanda anlatıcı, mahkûmdur. Mahkûm, sıradan biri değil; markidir. Marki olduğu için hapishane şartları diğer mahkûmlardan biraz daha iyidir. Markinin bir yazı masası, kalemi vardır. Gardiyanlar iyi davranır. Avukat, onun küreğe mahkûm edilmesi için mahkemeyi ikna ettiğini söyler ama anlatıcı kürek mahkûmu olmaktansa ölmeyi yeğ tutar. Giyotinin vurulacağı güne kalan zaman daraldıkça forsa olmaya da razı olur fakat iş işten geçmiştir. Temyize başvurmasına rağmen sonuç değişmeyecek, bunu kitabın başlığından da anlıyoruz.

Giyotini icat eden kişi, Joseph –Ignace Guillotin adlı bir doktordu. Giyotin, ismini doktorun soyadından aldı. Doktorun bu ölüm makinesini icat etmesinin sebebi mahkûmu acısız öldürmekti: “(…) bedene hiç acı çektirmeden öldürebildikleri için mutludurlar. Amaçladıkları budur zaten. Oysa ruhsal acının yanında bedensel acı bir hiç kalır!”(s.68) Fransa’da o dönemde idam mahkûmları, ruhsal acıyı altı hafta çekerler. Öyle ki bu zaman zarfında mahkûmların sağlıklı olup olmadığı günbegün takip edilir. İntihar etmesinler diye öldürücü olabilecek nesneler verilmez, hatta deli gömleği bile giydirilir. Bu, ironi değil de nedir? Amaç, toplumu iyileştirmekten ziyade infazı gerçekleştirmektir.

İnfazdan sonra ne olacak?

İdam mahkûmunun infazı gerçekleştirildikten sonra ne olacak? Ardında kalan çocuklarının ve eşinin suçu ne? Onların karnı nasıl doyacak? Bir köle idam edildiğinde sahibine tazminat ödeniyor ama özgür(!) kişi infaz edildiğinde ailesine neden para ödenmiyor? Victor Hugo, bu ikiyüzlülüğün eleştirisini yaparak halkın yanında olduğunu gösteriyor.

 Anlatıcı, kendisinden sonra infaz edilecek başka bir mahkûmla tanışır, “(…)elli beş yaşlarında, orta boylu, kırışık suratlı, kambur, kır saçlı, tıknaz, gri gözleri donuk bakışlı, yüzünde acı dolu bir gülümseme olan bir adam; pis, yarı çıplak, üstü başı paçavra içinde; insanı tiksindiriyor.” Hayat bu mahkûma pek iyi davranmamış çünkü mahkûm altı yaşındayken Charlot (cellat), babasına kravat takmak (asmak) zorunda kalır. Yetim ve öksüz kalınca devlet de sahip çıkmaz. Karnını doyurmak için toplum ve devlet tarafından suça itilir. İlk suçunun ardından küreğe mahkûm olur. Azat edildikten sonra eline bir belge tutuşturulur. İş aramak için bu belgeyi gösterdiğinde kimse onu işe almak istemez. Tekrar kürek mahkûmu olmadan önceki haline döner. Bu kısırdöngüden kurtulamaz. Karnını doyurmak için fırından ekmek çalar. Toplumun onu iyice itip kakmasından sonra azılı bir suçlu olur. Yakalanınca kızartmalık (idamlık) olmasına karar verilir. Eline verilen suç kâğıdı, sırtına vurulan “suç yinelemesi” damgası olmasaydı, hapiste daha uzun kalıp Victor Hugo’nun dediği gibi iyileştirilme sürecine sokulsaydı daha iyi mi olacaktı? Bu sorunun cevabını okurlara bırakıyorum.

***

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü, Victor Hugo’nun okuduğum ilk kitabı. İyi ki okudum çünkü yazarın aydın diye bildiğimiz kişilere göre “kimi” insanları ötekileştirmeyen bir zihne sahip olduğunu anladım. Eser, 1829’da yayımlanmasına rağmen bazı toplumlarda infaz hala gerçekleştirildiği için bazı toplumlarda da iyileştirilmiş suçluların toplum içine yedirilmesinde sıkıntılar yaşandığı için hâlâ güncelliğini koruyor.

Victor Hugo kimdir?

1802’de Besançon Fransa’da doğdu. General olan babasının imparatorluk ordusuyla birlikte ülkeden ülkeye dolaşması ve annesi ile babası arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden çocukluğu düzensizlikler içinde geçti. Sonradan hukuk fakültesine girdiyse de devam etmedi. Yoksul öğrencilik yılları, Sefiller’deki Marius karakterinin esin kaynağı oldu. Hugo, 1823’te ilk romanı “İzlanda Hanı”nın yayımlanmasıyla birlikte romantizm hayranlarından oluşan bir dost çevresine girdi. Yine 1820’li yıllarda şiir kitapları yayımlandı. Manzum oyunu Cromwell’le adını duyuran Hugo’nun Hernani adlı oyunun ilk sahnelenişi, romantizmin genç yazarlarının gelenekçi yazarlara karşı kazandıkları zaferi simgeleyecekti. Notre Dame’in Kamburu Hugo’nun ününü daha da artırdı. 1830’lu yıllarda oyun yazarlığında yoğunlaşan Hugo, bir süre siyasal nedenlerle sürgünde yaşamak zorunda kaldı. 1862’de yayımlanan Sefiller olağanüstü bir başarı sağladı. 1885’te Paris’te ölen Hugo’nun cenazesi ulusal törenle kaldırıldı ve Panthéon’a gömüldü.

Diğer Klasik Dünya Edebiyatı incelemeleri için tıklayın. 

Yorumlar (0)

Yorumlar

Henüz Bir Yorum Yok

Be the first to review “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü – Victor Hugo”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer İnceleme ve Tanıtımı Yapılan Kitaplar