Felsefi tartışmalar ve bu tartışmaların temelinde dilin yanlış anlaşılması ve yorumlanması olduğu fikrini temel alan Locke’tan Derrida’ya Dil Felsefesi, modern felsefe tarihindeki dile dönüşlerin ve Locke’tan Wittgenstein’a dil felsefesinin gelişiminin izini sürüyor.
Kitaptan alıntı
Modern dönemde filozoflar felsefi sorunları, özellikle de zihin ve biliş sorunlarını ampirik ve nihayetinde doğalcı bir temelde çözmek için dile yönel[1]mişlerdir. Felsefedeki ampirik ve doğallaştırıcı eğilimin bir parçası da insan zihnini daha iyi anlamak için dile yönelmektir. Locke’un dilsel dönemecinin özü budur ve bu dönemecin, modern dönemde hem dil bilimini hem de dil felsefesini motive eden ve sürdüren bir dizi dilsel dönemeci başlattığını iddia ediyorum. Ancak ampirik dilsel olguların kendileri, zihin ve bilişin doğası için en iyi kanıt olarak hizmet edebilecek dilin bileşenlerini, özellikle de dilsel anlam ve yapıyı zayıflatmaktadır. Dilin belirli bir semantik ve sentaktik yapıya sahip bir sistem olduğu görüşü, bu sistemin ampirik değil, öncelikle formel araştırmaların nesnesi olan soyut bir nesne olduğu anlaşıldığında en iyi şekilde ayakta tutulur
Michael Losonsky kimdir?
Colorado Eyalet Üniversitesi’nde Felsefe profesörü. Dil felsefesi, metafizik ve erken modern dönem felsefesi alanlarında uzmanlaşan Losonsky’nin çevirisini sunduğumuz kitabının yanı sıra, Enlightenment and Action from Descartes to Kant adlı bir çalışması daha bulunmaktadır. Beginning Metaphysics ve Readings in Mind and Language kitaplarının ise ortak yazarıdır.
Arka kapak yazısı
On dokuzuncu yüzyılda felsefi tartışmaların odağının bilginin kendisinden, bilginin dile getirilişiyle ilgili meselelere kayması, aynı şekilde felsefi problemler olarak karşımıza çıkan şeylerin esasında dilin yapısının yanlış anlaşılmasına dayandığı fikri, modern felsefi düşünce üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahiptir. Losonsky’nin Locke’tan Derrida’ya Dil Felsefesi kitabı, bu düşüncelerin gelişiminin izini sürüyor. Dilsel dönüşlerin (linguistic turns) felsefi düşüncenin temel alanlarına, özellikle epistemoloji, metafizik ve anlam teorisine olan etkilerini tarihsel ve kavramsal bir bağlamda analiz eden Losonsky, dilin felsefi problemlerin yeniden tanımlanmasındaki merkezi rolünü vurguluyor. Modern dil felsefesi kadar modern mantığın tarihçesi bakımından da temel bir başvuru kaynağı olan Losonsky’nin bu çalışması, aynı zamanda özgün tezleriyle ve argümanlarıyla, felsefi bir araştırmanın nasıl sunulması gerektiğine dair bir model de ortaya koymakta.
Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayınız.
Yeni çıkan kitap tanıtımlarını incelemek için tıklayın.
Yorumlar
Henüz Bir Yorum Yok