Kırmızı Pazartesi – Gabriel García Márquez

Yayınevi:

Yazan: Gökçe Demirelli Buran

Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Gabríel García Márquez’in, gerçek bir olaydan yola çıkarak kaleme aldığı romanı Kırmızı Pazartesi, seçimlerimizin hatta seçme eyleminin kendisinin bile bize ait olmadığını savunan “fatalizm”i, yani kaderciliği işliyor. Eserde yer alan “Namus aşktır,” ve “Aşk da öğrenilir, kızım!” sözleriyle de Virginia Woolf’a âdeta selam gönderiyor.

Sitede Yayınlanma Tarihi: 13 Mart 2023

Orjinal Adı: Crónica de una muerte anunciada

Ülke: İspanya

Türü: Kurgu, roman.

Okur Yaşı: Genel Yetişkin Okur Kitlesi

Hedef Kitle: Çağdaş dünya edebiyatı okumayı sevenler.

Sayfa Sayısı: 112 sayfa

Çevirmen: İnci Kur

Çeviri: ☺️

İmla: ☺️

Ebat: 12,5 x 19,5 cm

Kategoriler:

İnceleme

Sizi bilmem ama okuduğum kitaplardaki bazı kelimelerin anısı var bende. Hatta bazıları eserle öyle bütünleşmiş oluyor ki anılar sözlüğüme bazen birkaç bazen de sayfalar dolusu kelime ekleniyor. Mart ayının ortalarına geldiğimiz bugünlerde yağmura hasret kalmışken Kırmızı Pazartesi düştü aklıma. “Yağmur” kelimesiydi onu hatırıma getiren. Neden mi?

Kırmızı Pazartesi

Eser 1957’de, Kolombiya’nın küçük bir kasabasında geçiyor. Daha ilk paragraftan Santiago Nasar’ın öldürüleceğini öğreniyorsunuz ama bu sizi kitabı heyecanla okumaktan alıkoymuyor. Çünkü yazar öyle bir gizem bırakıyor ki ortaya, bir an bile heyecanınızı kaybetmiyorsunuz.

Eserde kahramanların iç dünyaları, anlatıcının ağzından röportaj tekniğiyle okuyucuya sunuluyor. Kırmızı Pazartesi için anılar sözlüğüme aldığım “yağmur” kelimesi de bu teknikle ortaya çıkıyor, öyle ki anlatıcının röportajlarından avuçlarınıza irili ufaklı pek çok gizemli damla düşüyor. Görgü tanıkları, cinayet günü havanın nasıl olduğuyla ilgili bir soruya çok farklı cevaplar veriyor. Mesela Albay Lazaro Aponte’nin, “Kesinlikle anımsıyorum; saat hemen hemen beşti ve yağmur yağmaya başlamıştı,” diye tasvir ettiği günü Pablo, “Yağmur yağmıyordu,” diye anlatıyor. Tanıkların cinayet sonrası psikolojik durumları yön veriyor bu tasvirlere. Aponte’nin havayı yağmurlu hatırlaması, cinayetin ağır yükünü hissetmesinden; Pablo’nun ise kız kardeşinin namusunun temizlendiğini düşündüğü için havayı da tıpkı bu temizlik gibi berrak hatırlamasından ileri geliyor. Kahramanların iç dünyalarını hava durumu yorumlarıyla okuyucuya aktaran Márquez, böylece kasabada yaşayanlarla ilgili oldukça derin ipuçları veriyor. Karakterleri bizlere hep başkalarının gözünden tanıtmayı seçen yazar, objektif karar vermemizi istemiştir belki de ne dersiniz?

“Başka insanların gözleri hapishanelerimiz, düşünceleriyse kafeslerimizdir.”

Márquez’in Virginia Woolf’un bu sözünü aklıma düşürdüğü pek çok satırı; içinde yaşadığım coğrafyayı, insanlarımızı, namusa bakış açımızı anlatıyor ve zihnim hemen bana: “Bu, sadece yaşadığın topraklara özgü değil!” diye fısıldıyor.

İtiraf edeyim, Kırmızı Pazartesi isyan etme noktasına getiriyor okuyucuyu. Evet, bu duyguyu sonuna kadar yaşatıyor, “Neden hiç kimse bir şey yapmıyor, neden herkes birbirinden bir şey bekliyor?” diye haykırmak istiyorsunuz. Kararsız bırakıyor, bir şey yapılabilir miydi, diye.

Her toplumda yok mu o Santiago Nasarlar, gözlerimizin önünde ölüme gitmiyorlar mı? Biliyoruz, farkındayız ve hiçbir şey yapmıyoruz. Tek yaptığımız büyük harflerle susmak! Kitaptaki tüm karakterler de Nasar’ın ölüme giden adımlarını sessizce izliyor. Onların bu duyarsızlıklarına, körlüklerine öyle sinirleniyorsunuz ki kitabın içine girmek, Santiago Nasar’ı kenara çekip şöyle bir sarsmak ve tüm bildiklerinizi ona anlatmak istiyorsunuz.

“Bana bir ön yargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.”

Bundan neredeyse kırk sene evvel yazılan ama okuyucusu tarafından çok farklı bakış açılarıyla yorumlanan bu eser; namus, ön yargı ve batıl inanç gibi kavramların sadece bizim topraklarımıza özgü olmadığını yüzümüze vuruyor. Kolombiya kültürüyle ülkemiz arasındaki şaşırtıcı benzerlikler, romanın Türkiye’de geçtiği hissini uyandırıyor. “Kızlar geceleyin saçlarınızı taramayın yoksa denize açılanlar geri dönmekte gecikirler,” sözü, olayların sıklıkla batıl inançlara bağlanmasının kanıtı niteliğinde.

Toplumumuza hiç de yabancı olmayan namus cinayeti konusu ele alınsa da aslında bizim kültürümüzden farklı olarak namusu kirleneni değil namusu kirleteni hedef alıyor Márquez. Romanda açıkça bahsetmiyor ama olay günü, cinayetten habersiz olan Santiago’nun baştan aşağıya bembeyaz giyindiğini anlatarak dolaylı yoldan masumiyetini hissettiriyor. İmgelemeleri öylesine güçlü ki kısa bir romanda geçen sıradan bir cinayeti, karakter zenginliği ve anlatımıyla merak uyandırır hâle getiriyor.

Eser boyunca asıl vurgulamak istediği; benzer koşullarda bir arada yaşayan insanların, aynı kişilere ya da olaylara farklı açılardan bakabilmesi. Bunu, Santiago Nasar’ı tanımlaması istenen kasabalıların ifadelerinden anlıyoruz. Kasaba sakinlerinden bazıları onu suçlu bazıları da tamamen masum görüyor. İşin ilginç tarafı, bu kesin yargıları olaylardan bihaberken veriyorlar. Ön yargının gücüne sıklıkla atıf yapan yazar, okuyucunun dikkatini özellikle bu zehirli gücün üzerinde yoğunlaştırmak istiyor.

Márquez’in “İpleri elimde tuttuğum en iyi romanım,” dediği Kırmızı Pazartesi, okura hoş görünmek için süslü kelimelerden ya da sihirli giriş cümlelerinden uzak kalınarak ve -edebiyatta belki de en az tercih edilen yöntem olan- röportaj tekniği kullanılarak yazıldığı için ironik nitelik kazanmış bir eser. Okuyucuda, olayları açıklıkla anlatıyor gibi görünüp çoğunun üstünün kapatıldığı hissini uyandırıyor. Gerçi hem kendisinin hem de ailesinin hayatını oldukça etkileyen böyle “gerçek” bir cinayeti anlatabilmek herkesin harcı olmasa gerek, diye de düşündürüyor.

Nihayetinde herkesin derin bir sessizlikle, sakınmayla, hak vererek ya da vermeyerek hatta bana dokunmasın da ne olursa olsun düşüncesiyle görmezden geldiği bir “Kırmızı Pazartesi”si olduğunu “yağmurlu” bir havada resmediyor!

Peki siz Kırmızı Pazartesi kitabını okudunuz mu? En çok dikkatinizi çeken neydi? Yorumlarda paylaşır mısınız?

Gabriel García Márquez kimdir?

Gabriel García Márquez veya tam adıyla Gabriel José de la Conciliación García Márquez, tüm Latin Amerika’da Gabo lakabıyla bilinen Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar, romancı, hikâyeci ve oyun yazarıdır.

Yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen yazar, Kolombiya Ulusal Üniversitesinde ve Cartagena Üniversitesinde hukuk ve gazetecilik okudu. 1940’lardan başlayarak uzun yıllar gazetecilik yaptı. Yine aynı yıllarda öykü yazmaya başladı. Yayımlanan ilk önemli yapıtı, Yaprak Fırtınası’ydı. Márquez, en tanınmış romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ı (1967), Mek­sika’ya ilk gidişinde yazdı. Yüzyıllık Yalnızlık’taki bir bölümden esinlenerek yazdığı öykülerini İyi Kalpli Eréndira (1972) adlı kitapta toplayan yazar, daha sonra birbiri ardı sıra Mavi Köpeğin Gözleri’ni (1972), Başkan Babamızın Sonbaharı’nı (1975), Kırmızı Pazartesi’yi (1981), Kolera Günlerinde Aşk’ı (1985), Simón Bolívar’ın yaşamının son aylarını konu edinen Labirentindeki General’i (1989) yayımladı.

Ayrıca yazarın Aralık 1982’de Stokholm’de yaptığı “Latin Amerika’nın Yalnızlığı” başlıklı Nobel Edebiyat Ödülü törenindeki konuşması da dâhil olmak üzere bazı yazıları, Turhan Ilgaz tarafından çevirisi yapılan Márquez’le Konuşmalar (Metis Yayınları, Aralık 1983) içinde yer aldı.

Gabriel García Márquez, Latin Amerika’da büyülü gerçekçilik olarak anılan akımın önde gelen yazarlarından kabul edildi. Dilinin bütün zenginliklerini çok iyi bilip kullanması sayesinde düzyazıda bile şiirin gücünü yansıtabildi.

Márquez, genç yaşından itibaren hiç çekinmeden dış politikayı ve Kolombiya’yı eleştirdi. 1958 senesinde Mercedes Barcha ile evlendi ve Rodrigo García ve Gonzalo García isimli iki çocuğu oldu. Meksikalı yazar ve gazeteci Susana Cato’yla evlilik dışı ilişkilerinden doğan Indira Cato adında bir de kızı var.

Gabriel García Márquez, 17 Nisan 2014 tarihinde Meksika’daki evinde 87 yaşında hayatını kaybetti. Ölümünden sonra, dönemin Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, onu “bugüne kadar yaşamış en büyük Kolombiyalı” olarak lanse etti.

Diğer kitap incelemelerini okumak için tıklayın.

Yorumlar (0)

Yorumlar

Henüz Bir Yorum Yok

Be the first to review “Kırmızı Pazartesi – Gabriel García Márquez”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer İnceleme ve Tanıtımı Yapılan Kitaplar