Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu – Stefan Zweig

Yazan: İmre Polat

Stefan Zweig’ın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nu okurken kendinizi aşkın türlü hâllerini sorgularken bulacaksınız hiç kuşkusuz. Genelinde karşılıksız aşk, özelinde psikolojinin insan davranışları ve düşünceleri üzerindeki etkisinin sorgulandığı bu uzun öyküyü bir çırpıda okuyup bitireceğiniz ise aşikâr.

Sitede Yayınlanma Tarihi: 3 Ağustos 2022

Orjinal Adı: Brief Einer Unbekannten

Ülke: Almanya

Türü: Uzun Öykü

Okur Yaşı: Genel Yetişkin Okur Kitlesi

Hedef Kitle: Uzun hikâyeleri okumayı sevenler.

Sayfa Sayısı: 62 sayfa

Çevirmen: ☺️

Çeviri: Ahmet Cemal

İmla: ?

Ebat: 12.5 x 20.5 cm

İnceleme

Stefan Zweig tarafından 1920’li yılların ilk yarısında kaleme alınan bu uzun hikâye, bilinmeyen bir kadının umutlarının, hayal kırıklıklarının, mutluluğunun ve mutsuzluğunun âdeta oya gibi işlendiği bir kurguya sahip. Mektup formatındaki bu kitabın adından da anlaşılacağı üzere kadın kahramanının adı yok. Biz onu sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz.

Seveni de çok sevmeyeni de…

‘’Sana, beni asla tanımamış olan sana.’’

Bilinmeyen bir kadının, mektubunun başında yazdığı gibi bu hitap, bütün kitabın hatta bütün bir hayatın özeti niteliğinde. Bu hitabı ilk okuduğunuzda, dudağınızın kenarından ince bir gülümseme geçiyorsa hayatınızın bir döneminde de olsa  bu cümle sizin de benim gibi ya kulağınıza çalınmıştır ya da bir şekilde gelip dokunmuştur yüreğinize.

‘’Çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz.’’

Daha küçücük bir çocukken başlayan ve yetişkin bir birey olana kadar devam eden tek bir kişiyi sevme hâlinin getirdiği sevgisini sessiz sedasız ve tek taraflı yaşamış olmanın yükünü bilenler bilir. Kitap bize bu duygular etrafında ‘’mutlak aşk’’ ile ‘’saplantı’’ arasında gidip gelen bir karakteri içten içe sorgulatıyor.

‘’Elinin değdiği kapı tokmağını öptüm, dairene girmezden önce fırlatıp attığın bir puro izmaritini çaldım ve onu, dudakların değmiş olduğu için, artık kutsal bir nesne saydım.’’

Bazen âşık olunana fark ettirmeden ondan alınan bir nesne bazen onun geçtiği yollardan geçme bazen de sabahlara kadar tutulan nöbet… Platonik bir aşkın gölgesinde kendi anılarını yaratan birinin kendini avutma biçimlerinden başka nedir ki? Bunun adına ister saplantı diyin ister aşk, her birimizin cevabı kendine özgü olacaktır. Bu yüzden Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nu okuyan herkes gibi siz de ilk okuduğunuzda yer yer kızacak, öfkelenecek hatta belki  üzüleceksiniz. Ben ise bilmeyen tek bir kişi kalmayıncaya kadar bahsedeceğim ve hangi tarafta olacağınıza siz karar vereceksiniz…

Farklı hayatlardan benzer sonlara giden yollar…

Stefan Zweig bu kitabı yazdıktan 20 yıl sonra, 1942 yılında, hayata gözlerini yumdu. Ne tesadüftür ki kendi hayatı için de bu kitaptaki kahramanın  sonuyla benzer bir son tercih etmiş ve geriye sadece bir mektup bırakmış. Bugün hiç kuşkusuz bütün dünya tarafından bilinen bir yazar olan Zweig, mektubunun sonunda bütün dostlarına selamını iletmiş; kitaptaki bilinmeyen kadın ise mektubunda devamlı olarak bilinmek ve tanınmak arzusunu dile getirmiş.

‘’Bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki hep senindi ve sen onu asla bilmedin’’

‘’Bir nevi uyuklamakla ve özlemle harcanmış onca yılın ardından nihayet senin tarafından tanınmak istiyordum.’’

‘’Senin tarafından tanınmamak gibi ömrüm boyunca mahkûm olacağım bir kaderin acısını, ilk defa yaşıyordum.’’

Yazım kuralları konusunda hassas okurlara uyarı: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu metninde kendi içinde tutarlı birçok imla hatası bulunuyor ancak metin baştan sona mektup formatında olduğu için bir editör olarak doğrudan hatalı bir metin olduğunu söylemeyi uygun bulmadım. Yine de yazım kuralları konusunda hassas okurlar için özel olarak belirtmek isterim. Bu nedenle kriterlerde de ? olarak yer vermeyi uygun buldum.

Siz bu kitabı okudunuz mu? Sizi en çok düşündüren şey neydi? Yorumlarda paylaşır mısınız?

Stefan Zweig Kimdir?

28 Kasım 1881’de Viyana’da doğdu. Roman, oyun, biyografi yazarı ve gazeteciydi. Satranç, Bir Kadının Yirmi Dört Saati, Amok Koşucusu, Olağanüstü Bir Gece kitaplarıyla tanıdığımız Stefan Zweig 1920-1930 yılları arasında edebiyat kariyerinin zirvesinde, döneminin en çok tercüme edilen ve en popüler yazarlarından biriydi. Yine bu dönemde yazdığı Üç Büyük Usta, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, Kendileriyle Savaşanlar büyük ses getirdi. Alman dilinin en çok okunan yazarları arasında yer alan Stefan Zweig’ın eserleri elliyi aşkın dile tercüme edilse de bir dönem Naziler tarafından yakıldı. Bu olaydan sonra ülkesini terk eden Zweig, Nazi faşizminin baskıları ve 2. Dünya Savaşı’nın neden olduğu derin bir umutsuzluk duygusuyla eşi Lotte ile birlikte intihar ederek ölmeyi seçti. İntiharından önce bıraktığı mektupta ise şöyle seslenmiştir: ‘’Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.’’

Diğer kitap incelemelerini okumak için tıklayın.

Yorumlar (0)

Yorumlar

Henüz Bir Yorum Yok

Be the first to review “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu – Stefan Zweig”

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Diğer İnceleme ve Tanıtımı Yapılan Kitaplar