Topluluk yönetimi ve stratejisi konusunda danışmanlık veren ve dünyanın en büyük topluluk yöneticileri ağı olan CMX Connect’in İstanbul ayağının yürütücülerinden biri olan İlker Akansel’e topluluk yönetimi konusuna nereden başlanır diye sordum. 

Mürsel Çavuş

İlker Akansel kimdir? Sizi tanıyabilir miyiz?

Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü’nün ilk mezunlarındanım. Hayatıma yüksek lisans yaptığım İngiltere’de ve sonrasında da İsviçre’de devam ettim. Google ve 2012 Londra Olimpiyatları gibi önemli kuruluş ve organizasyonlarda yeni nesil akıllı ulaşım teknolojileri üzerinde çalıştığım 12 yılın sonunda Türkiye’ye döndüm.

Olimpiyat deneyimim gönüllü yönetimi kavramıyla tanışmamı sağladı ve bu yönde Türkiye ve İspanya’daki çeşitli spor organizasyonlarında yer aldım. Sonrasında yaptığım yönetim danışmanlığı işleri sırasında toplulukların iş dünyasına sağlayabileceği katkıyı fark ettim, ve 2018 yılında Google’ın Türkiye, Orta Asya ve Kafkaslar’daki yazılımcı topluluk programlarını yöneten ekibe katıldım. 

2020 yılından bu yana topluluk yönetimi ve stratejisi konusunda danışmanlık veriyorum ve Türkiye’de bu alanda çalışan az sayıdaki uzmandan biriyim. Aynı yıl kurduğum dünyanın en büyük topluluk yöneticileri ağı olan CMX Connect’in İstanbul ayağını benim gibi topluluk yönetimi profesyoneli olan arkadaşlarımızla yönetiyoruz.

Her dilin içinde bulunduğu toplumla ve yöreyle özdeşleşerek kendi başına bir yaşanmışlığa, bir hikâyeye dönüştüğünü düşünüyorum ve bu yaşanmışlıkları kitaplar aracılığıyla keşfetmeyi seviyorum.

İlker Akansel

Kitap okumakla aranız nasıl? Genelde hangi dilde okumayı tercih ediyorsunuz? 

Genel anlamda okumayı çok seviyorum. Çalışan ebeveynlerin çocuğu olarak tüm akrabaların Balkan göçmeni olduğu anneanne evinde büyüdüm. Türkçeyi 1980’li yıllardaki okuma yazma seferberliğinde siyah beyaz televizyondan öğrendiğimi, ilkokula okumayı ve yazmayı bilerek başladığımı hatırlıyorum. Okuma sevgimin kaynağı belki de okumayı sıra dışı şekilde öğrenmiş olmam.

Ailemin yabancı dile verdiği önemden olacak, dil öğrenmeye karşı hep ilgi duydum. İngilizce ve İtalyancayı konuşmaya ve kullanmaya çalıştım. Her dilin içinde bulunduğu toplumla ve yöreyle özdeşleşerek kendi başına bir yaşanmışlığa, bir hikâyeye dönüştüğünü düşünüyorum ve bu yaşanmışlıkları kitaplar aracılığıyla keşfetmeyi seviyorum.

İngiltere’de yaşadığım süre boyunca bizim bir “yabancı dil” olarak öğrendiğimiz İngilizcenin aslında yüzölçümü olarak Türkiye’nin üçte biri olan bu ülkede oldukça çeşitli ve çok boyutlu bir şekilde, içinde bulunduğu yörenin ve topluluğun hikâyelerini yansıttığını fark ettim. Bu yüzden başarılı çeviriler olmasına rağmen kitapları mümkün olduğunca yazıldığı dilde okumaya çalışıyorum.

Kitap okumayı bir yolculuk, bir akış hâli, bir ritüel gibi görüyorum ve kitapları çoğunlukla fiziksel olarak edinmeyi ve okumayı tercih ediyorum. Çevremdeki insanlar hızlı okuduğumu söylüyor. Bir kitabı aynı günde veya bir iki gün içinde bitirdiğim çok olmuştur ama buna rağmen özellikle projelerimin yoğun olduğu zamanlarda kitap okuma sayım ayda iki ya da üç kitaba inebiliyor.

Daha çok hangi tarzda kitaplar ilginizi çekiyor?

Daha çok iş dünyası, akademik çalışmalar ve profesyonel gelişim ile ilgili kitapları seviyorum. Bunun dışında röportaj ve anı/biyografi/otobiyografi şeklinde yazılmış kitapları da başka bir insanın bir düşünce yapısını ve deneyimi saf ve doğrudan aktardıkları için tercih ediyorum. Şiir, kısa öyküler veya kurgu/roman tarzı kitapları tercih etmememe rağmen tarz ve derinlikleri ile beni etkileyen bazı yazarları istisnada tutuyorum.

Sizi diliyle, yaklaşımıyla en çok etkileyen yazarlar hangileri oldu?

Beni çok etkileyen klasik yazarların başında Edgar Allan Poe gelir. Poe’nun şiirlerinin bilinirliğine ve derinliğine diyecek yok ancak benim en sevdiğim Poe eserleri, yazarın gotik temaları işlediği, yoğun duygular yaşatan kısa hikâyeleri oldu.

Beni çok etkileyen roman yazarının başında da Michael Crichton olduğunu söyleyebilirim. Meşhur Jurassic Park filminin senaryosunun temel aldığı kitabın yazarı olan Crichton’ın teknolojiye, araştırmalara ve teorilere dayalı “tekno gerilim” tarzı romanlarının 200 milyondan fazla satması ve çok sayıda filme ilham ve konu olması bence tesadüf değil.

Crichton’ın romanlarında bahsettiği bazı şeylerin bugün karşımıza gerçek olarak çıkmasını görmek de ayrı bir keyif. Yazarın 1990’lı yıllarda yazdığı ve Türkçeye Zaman Tüneli olarak çevrilen Timeline romanında zamanda seyahat ederek 14. yüzyıla dönen kahramanlar, o zamanki dili anlayabilmek için anında çeviri yapabilen kablosuz kulaklıklar kullanıyorlar. Bugün bu kulaklıklar satın alabileceğimiz gerçek ürünler hâline geldi! Kim bilir belki de 20 yıl sonra zamanda seyahat edebilecek veya Jurassic Park’ta olduğu gibi dinozorları geri getirebilecek teknolojik imkânlara sahip olacağız!

Bu yıl keşfettiğiniz üç yazar saysanız kimleri sayardınız?

Profesyonel gelişim konusunda en takdir ettiğim yazarların başında Timothy/Tim Ferriss geliyor. İlk basımını 2007 yılında yayımladığı ve Türkçeye de çevrilmiş olan The 4-Hour Workweek kitabındaki uzaktan çalışma, zaman ve mekândan bağımsızlık ve delegasyon taktik ve yaklaşımları, pandemi nedeniyle sıra dışı günler yaşadığımız ve yaşam ile ilgili önceliklerimizi sorguladığımız şu günlerde daha önce hiç olmadığı kadar güncel konular. Yazarın Tools of Titans ve Tribe of Mentors kitaplarını da tavsiye ederim.

Türkiye’ye döndüğümde yaşadığım zorluklardan birisi uzun yıllar yurt dışında yaşadıktan sonra Türkiye’deki iş yapış şekillerine ve anlayışlarına adapte olmak idi. Bu adaptasyon sürecinde Türkiye’de iş yapma kültürü konusuna odaklanan yazarları keşfettim. Ahmet Şerif İzgören’in iş yaşamını futbol dünyası ile karşılaştırdığı Takım Çalışması ve Haluk Ziya Türkmen’in çoğunlukla Anadolu’da karşılaştığı özdeyişleri tecrübeleriyle bir araya getirdiği Milyon Dolarlık Sözler kitaplarını tavsiye ederim.

Topluluk Yönetimi danışmanlığı, toplulukların bir organizasyonun -genellikle ticari- bir değer oluşturacak şekilde tasarlanması, başlatılması, yönetilmesi ve büyütülmesi konusunda stratejik destek vermek.

İLker Akansel

Topluluk Yönetimi ve Strateji Danışmanlığı yapıyorsunuz. Bu ülkemiz için yeni bir meslek tanımı. Bu konu hakkında nasıl okuma yapabiliriz? Nereden başlamalı?

Benim yaptığım Topluluk Yönetimi danışmanlığı, toplulukların bir organizasyonun -genellikle ticari – bir değer oluşturacak şekilde tasarlanması, başlatılması, yönetilmesi ve büyütülmesi konusunda stratejik destek vermek. Bunu yaparken de hem bu organizasyonun hem de topluluk üyelerinin çıkarlarını göz önüne aldığımızdan doğru şekilde tasarlanan ve yönetilen topluluklar tüm paydaşlara fayda sağlıyor.

Buradaki önemli bir nokta, topluluk yönetiminin sıklıkla sosyal medya yönetimi ile karıştırılıyor olması. Sosyal medya yönetimi, belirli platformların özelliklerine hâkim kişilerin bu platformları bir pazarlama kanalı olarak kurgulayıp üzerindeki kitleler ile yapılan iletişimin yönetilmesidir. Topluluk ile kitlenin farkı ise, kitleler genellikle takip ettikleri kişi veya organizasyon ile teke tek bir ilişkideyken ve kitlenin üyeleri arasında herhangi bir etkileşim yokken, topluluklarda üyelerin birbirleriyle yakın etkileşimde olmaları ve topluluğun kendisine bir aidiyet duygusu ile bağlanmalarıdır. 

Bu bağlamda, topluluk stratejisi ve topluluklarla kurulan ilişkiler, sosyal medya kitlesi ile kurulacak olan ilişkilerden oldukça farklı ve daha kapsamlı olmak zorunda. Sosyal medya yöneticisinin topluluk yöneticisi muamelesi görmemesi veya tersinin beklenmemesi, iki mesleğin birbirinden ayrılarak topluluk yönetiminin gerektirdiği yetenek ve becerilerin farklılığının görülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Topluluklar insanların sosyal olarak yaşamaya başladıkları günden bu yana var olmuş olsalar da toplulukların bir yönetim bilimi olarak değerlendirilmesi, sizin söylediğiniz gibi bir yenilik. Topluluk yönetimi, doğası gereği pazarlama, psikoloji, sosyoloji, proje ve program yönetimi ve insan kaynakları/yetenek yönetimi gibi alanların kesişiminde bir alan ve bu alanlarda yapılacak olan okumaların topluluk yöneticisi olmak isteyen kişilere mutlaka bir katkısı olacağını düşünüyorum.

Çoğu yönetim bilimi konularında olduğu gibi topluluk yönetimi odaklı kitaplar da ilk olarak Amerika’da ve İngiltere’de yazıldı. Bu alandaki okumalara aşağıdaki kitaplarla başlamanızı tavsiye edebilirim:

Türkiye’de henüz bu konuyla ilgili bir kitap olmasa da bu konudaki ilk kitabı yazmaya başladığımı buradan paylaşmak isterim.

Topluluk yönetimi öğrenmeye başlayabileceğimiz Türkçe kaynaklar neler olabilir?

CMX Connect İstanbul topluluğu olarak Medium kanalımızda her ay yeni bir topluluk yönetimi konusunu ele alıyoruz. Bunun yanında, topluluk yönetimi ile ilgili podcastlerde ve yayınlarda yer almaya ve topluluk yönetimi hakkındaki bilinci ve farkındalığı artırmaya çalışıyoruz.

Söylediğim gibi, yönetim biliminin temelini oluşturan kavramlara ve bilim dallarına ait her türlü kaynağın ve kitabın topluluk yöneticisi adayına bir şekilde katkıda bulunacağına inancım tam. Bu doğrultuda ilgilenilen topluluğun içinde bulunduğu ülkeleri, kültürleri ve toplumları anlamaya yönelik kitapların getireceği farkındalıklar yüksek olacaktır.

Son olarak da ünlü pazarlama gurusu Seth Godin’in Takım Oyunu kitabını topluluk yönetimi ile doğrudan ilgili olmasa da bu alandaki anlayışa katkıda bulunabilecek, hâlihazırda Türkçeye çevrilmiş bir kaynak olarak paylaşmak istiyorum.

Diğer Gündem içerikleri için tıklayın.