László Krasznahorkai, İsveç Akademisinin ifadesiyle “kıyametvari bir dehşetin ortasında sanatın gücünü yeniden vurgulayan, etkileyici ve öngörülü eserleri için” edebiyat dünyasının en önemli ödülü kabul edilen Nobel Edebiyat Ödülüne layık görüldü.
Yasemin Kaya-Utku Özer

1954’te Macaristan’ın Gyula kasabasında doğan Krasznahorkai, savaş sonrası travmaların gölgesinde büyüdü. Babası, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi işgalinden sağ kurtulmuş bir Macar Yahudisiydi; Krasznahorkai 1950’lerde, savaş sonrası travmaları henüz taze olan bir toplumda büyüdü.

Budapeşte’de hukuk ve sanat tarihi eğitimi aldıktan sonra edebiyata yöneldi. İlk eserlerini 1980’lerde sosyalist Macaristan’ın kapalı atmosferinde verdi. Kendisinin de belirttiği gibi, kariyerinin ilk döneminde yurt dışına seyahat etmesine bile izin verilmiyordu. Bu dönem, yazarın ilk eserlerine boğucu bir “kapana kısılmışlık” duygusu olarak yansıdı.

Sovyet blokunun yıkılışıyla birlikte Krasznahorkai, uzun süredir mahrum kaldığı seyahat özgürlüğüne kavuştu. 1990’larda bir süre Berlin’de yaşadı, ardından New York’a gitti; bu deneyimler hem yaşamını hem eserlerini zenginleştirdi.

László Krasznahorkai, kırk yıla yayılan yazarlık serüveninde Macaristan taşrasından New York’a, Avrupa kasabalarından Uzak Doğu’ya uzanan geniş bir edebi evren kurdu. Eserlerinde toplumların ve bireylerin kaçınılmaz çözülüşünü işlerken, sanatın ve güzelliğin umut verici gücünü de asla göz ardı etmedi. Karanlık ve kaosun tam ortasında, sanata ve güzelliğe olan inancını kaybetmeyen bu güçlü anlatı dünyası, ona 2025 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandırdı. Yazarın Türkçeye çevrilmiş dört kitabı bulunuyor.

Şeytan Tangosu’yla Başlayan Efsane

Krasznahorkai, 1985 tarihli ilk romanı Şeytan Tangosu (Sátántangó) ile büyük bir çıkış yaptı. Kırsaldaki terk edilmiş bir tarım kolektifinde geçen bu kasvetli hikâye, Macar edebiyat sahnesine sarsıcı bir giriş oldu. Kafkaesk atmosferiyle dikkat çeken roman, yönetmen Béla Tarr’ın 1994’te çektiği 7,5 saatlik filmiyle uluslararası bir kült statüsüne ulaştı.

1989’da yayımlanan Direnişin Melankolisi, yazarın kıyametvari dünyasını daha da derinleştirdi. Kasabaya gelen esrarengiz bir sirkin tetiklediği kaos, düzenin çöküşünü anlatan bir karabasan gibiydi. Bu eser, Krasznahorkai’yi yalnızca ülkesinde değil dünyada da tanınan bir yazar haline getirdi.

Sovyet sonrası dönemin ürünü olan Savaş ve Savaş (1999), uzun cümleli anlatımıyla yazarın üslubunun doruk noktası kabul ediliyor. 2000’lerde Uzak Doğu felsefesine yönelerek Seiobo Orada Aşağıdaydı (2008) gibi eserlerle güzelliği ve sanatı merkeze aldı.

Türkçede Krasznahorkai

Şeytan Tangosu – çev. Bülent Şimşek
Direnişin Melankolisi – çev. Leyla Önal
Savaş ve Savaş – çev. Gün Benderli
Seiobo Orada, Aşağıdaydı – çev. Gün Benderli

Geçtiğimiz yıl Nobel Edebiyat Ödülünü Koreli yazar Han Kang almıştı.

Kaynaklar

The Obsessive Fictions of László Krasznahorkai

Madness and Civilization

László Krasznahorkai: The Nobel laureate insists on the reality of the present

Herscht 07769 by László Krasznahorkai review – sinister cosmic visions

Nobel Prize

Bir Yorum Bırakın

Your email address will not be published.