Startup mentoru, melek yatırımcı, insurtech danışmanı Okan Utkueri ile girişimciliği, startup olmanın inceliklerini, startup mentorluğunu, startup’ların izlemesi gereken yolları ve 2023 yılında startup dünyasını nelerin beklediğini konuştuk. 

Mürsel Çavuş

Önce girişimcilikle startup’ın farkını ortaya koyalım. Startup ne demek? 

Popülerleşen her kavram gibi startup tanımıyla ilgili de bir kafa karışıklığı söz konusu. Her startup bir girişimdir ama her girişim bir startup değildir. Her yeni başlayan şirket ya da teknoloji şirketi bir startup’tır demek de doğru değil. 

Startup elbette yeni yola koyulan, teknolojiyi yoğun kullanan bir girişim ama büyük kümeden startup yapısını ayıran birkaç temel karakteristik özellik var. Öncelikle ölçeklenme becerisi bence kritik. Yani giderlerinizi birkaç kat artırırken gelirinizi belki birkaç yüz kat artırabilme becerisine dayanan bir iş modelini ortaya koyabilmek. Elbette bunun için yeni nesil teknolojik çözümlerden faydalanıyor olmak. Sonrasında, bir problem üzerinden yola çıkıyor olmak. Yani bir problemi çözerek, yeni ve kazanan bir iş modeli ortaya koyma hayaliyle ortaya çıkan bir yapı olması. Diğer bir karakteristiği ise, çok kıt bir kaynakla ve çoğunlukla dış kaynakla yola çıkıyor olması.

Bunlardan yola çıkarak, kafamdaki startup tanımını şöyle toparlamam mümkün: Bir problemi çözmek ve ortaya kazanan yeni bir iş modeli koymak amacıyla kıt kaynakla yüksek belirsizlik ortamında yola çıkan, inovatif, yaratıcı ve teknolojiye dayalı çözümler ortaya koyan, ölçeklenebilir büyüme başarısı göstermeyi hedefleyen girişimlerdir.

Elbette, kesin çizgiler koymanın zor olduğu bu alanda, farklı yorum ve yaklaşımlar olabilir. Benim kafamdaki startup tanımı bu.

Basit girişimcilik örnekleri üzerinden bir startup ile kıyaslama yapabilir misiniz? 

Bir restoran açmam ya da danışmanlık vermek için şirket kurmam girişimciliktir ama startup değildir. Daha gri alanda örnek vereyim; proje bazlı yazılım hizmeti veren bir teknoloji şirketi de bana göre startup değildir çünkü her proje için ayrı yazılım geliştirme hizmeti sunmalı. Dolayısıyla, büyümesi için ekibini ve maliyetlerini benzer oranda arttırması gerekir. Aynı firma geliştirdiği yazılımı ürün hâline getirip, bu ürünü birçok müşteriye sunarsa, o zaman startup yapısına kavuşmaya başlar.

Startup yapısının ayırt edici unsuru ölçeklenme başarısı. Bunun için teknolojiyi iyi kullanmak gerekiyor. Ayrıca, yüksek belirsizlik ve başarısızlık olasılığını kabullenerek yola çıkmak ve aynı zamanda yoğun dış kaynak kullanıyor olmak, startup yolculuğunu genel girişimcilik örneklerinden ayırır.

Niçin startup’lar bu kadar popüler? 

Bu alanın öncüleri ve büyüklerinden olan Apple, Facebook, Amazon, Google gibi oyuncuların ve sonrasında onların yarattığı ortamı çok iyi kullanan YouTube, Instagram, WhatsApp, Netflix, Spotify, Airbnb, Uber gibi girişimlerin ulaştığı seviye ister istemez ciddi bir etki ve cazibe yarattı.

Startup işinin özü hayal kurmaya ve sıra dışı bir başarıya imza atmaya dayanıyor. Başarılı örnekleri gören ve bunun içi boş bir hayal olmadığını anlayan birçok kişi, kendi hayalinin peşinden gitmeye çabalıyor. Saydığım bu öncü şirketlerinin ortaya koyduğu “peri masalı” hikâyeleri ve inanılmaz büyüme başarıları diğerlerinin de önünü açtı.

Elbette bu süreç zorlu, uzun ve riskli bir yolculuğu barındırıyor. Bana göre işin özü teknolojiden ziyade kafa yapısı ve iş modeli yaklaşımında. Kurumsal dünyanın alışılagelmiş kalıpları ve iş modelleri dışında çalışarak, yeni, yaratıcı ve yıkıcı inovasyon yaratan bir etki yaratmayı başardı startup girişimler. Bu yapısıyla, startup dünyası yepyeni bir çalışma ve iş yapış modelini temsil ediyor. İş dünyasının rekabet ortamı, büyük kurumsal şirketlerin hegemonyasından çıktı artık.

Kurumsal dünyanın geleneksel şirketleri lineer büyürken startup’ların eksponansiyel dediğimiz üssel büyümeye imza atması popülaritelerini arttırıyor. Bu sayede yüksek riske rağmen yatırımcıların ilgisini çekiyorlar. Yeni yetenekleri cezbetme konusunda da startup girişim ekosistemi ciddi bir çekim gücüne sahip. Böyle olunca da para, yetenek ve ilginin odağı hâline gelen startup dünyası doğal olarak popülerleşiyor. 

Peki niçin şimdi? Niçin son 10 yılda startup girişimler bu kadar ön plana çıktı?

Çünkü startup girişimlerin büyümesi ve başarılı olması için çok uygun ortam ve koşullar oluştu. 2000’li yılların başında internet ve yeni nesil teknolojilerin yaygınlaşması, teknolojiye erişim maliyetinin düşmesi ve bariyerlerin kalkması, akıllı taşınabilir cihazların ve mobil teknolojinin yaygınlaşması bu süreci çok daha farklı bir boyuta taşıdı. Buna değişen müşteri alışkanlıkları ve beklentiler de eklenince, bu hızlı değişime daha çevik ayak uyduran startup girişimler, kurumsal şirketlerin güvenli çalışma ortamını yerle bir etti. 

Her dönem kendi lider oyuncularını yaratır. Bu dönemin öncüleri, çok hızlı büyüyüp, çok büyük kitlelere hızla ulaşınca, inanılmaz bir değer artışına kavuştular. Şu anda dünyanın en değerli şirketler listesinin üst sıralarını bu girişimler domine ediyor. 

Böyle olunca da bu birçok yatırımcının ilgisini çekmeye başladı. 2008 sonrası parasal genişleme ve likidite bolluğuyla bu ilgi birleşince, bu alana ciddi kaynak akmaya başladı. 

Artık kurumsal şirketler o eski yüksek koruma duvarlarının arkasında, güvenli bir rekabet ortamına sahip değiller. O yüzden bu yeni dünya kendi lider oyuncularını üretiyor, büyük ilgi çekiyor ve çok büyük bir etki yaratıyor.  

Kesin bir istatistik olmamasına rağmen, farklı seviyelerdeki startup girişimlere yıllık 350-400 milyar USD yatırım yapıldığı tahmin ediliyor.  

Şirket değeri 1 milyar dolar seviyesine ulaşan startup girişimler için “unicorn” ifadesi kullanılıyor. Şu anda dünya genelinde yaklaşık 1.200 adet unicorn seviyesine ulaşmış startup var. Bu girişimlerin kurucu ortakları, yatırımcıları ve çalışanları, maddi ve manevi anlamda inanılmaz düzeyde bir kazanca ulaşıyorlar. Bu durum startup girişimlerin bir cazibe merkezi olmasını sağlıyor.

İnternette hep “Startup nasıl yapılır?” ve “Startup nasıl açılır?” diye sorulmuş. Ben önce mindset’i sormak istiyorum. Bir startup kurmak için nasıl bir mindset’e, ekibe, donanıma ve finansmana sahip olmak gerek?  

Startup yapısının kurumsal, geleneksel şirketlerden farklılaştığı temel nokta “mindset” olarak ifade edilen kafa yapısı ya da çalışma kültürü. Kurumsal dünya ile neredeyse taban tabana zıt diyebileceğimiz bir kültür ve iş yapış şeklinden söz etmek mümkün. Yaratıcılık, inovasyon, yeniliklere açık olma, yeni teknolojileri kullanma gibi beceriler işin özü olsa da bunlar hijyen faktör kıvamında. Yani onlar olmadan olmuyor ama onların olması da başarıyı otomatik getirmiyor.

Cesaretle, risk alarak, konfor alanından çıkmaya razı olarak peşinden gitmeye hazır olduğun bir hayalin olması startup girişimler için çok kritik. Beyaz yaka çalışmaktan sıkılan ama onun gibi güvenli ve steril bir ortam arayanlar startup dünyasına girmeyi hiç düşünmesinler. Dışarıdan görüldüğü gibi, mesai kavramı, kıyafet zorunluluğu, bürokrasi olmadan, istediği gibi rahat bir çalışma ortamı olacağını düşünerek startup işine girenler genelde hayal kırıklığı yaşıyor. Kurumsal dünyadan kaçmaktan ziyade, gerçekten bir hayalinizi gerçekleştirme arzusuyla yola çıkmanız gerekiyor. Bunun için kolları sıvayıp çalışmaya, yüksek stres ve belirsizlikle baş etmeye ve ciddi riskler almaya hazır olmalısınız. 

Yola çıkarken kıt kaynaklara sahip olduğunuz için size zamanını, bilgisini ve parasını verecek kişi ve kurumlara ulaşmanız gerekiyor. Bunun için de ciddi bir ikna gücüne sahip olmak önemli. Hem büyük hayalleri olan, sıra dışı düşünen, fikirleri havada uçan hem de bunları gerçekleştirecek gerçekçi planları olan, ayakları yere basan bir yapı gerekiyor. Başarıya ulaşmak için bu ikisinin bir arada, doğru kıvamda buluştuğu sihirli bir karışım startup yapısı. 

Tabii, bazı temel taktiksel ve teknik detaylar da önemli. Bol bol deney yapmak, bunlardan öğrenmeye, dersler çıkarmaya açık olmak, öğrendiklerini hızla uyarlayacak çevikliğe sahip olmak gerekiyor. Ayrıca, üründen ziyade müşteri ihtiyaçlarına ve “pain point” dediğimiz, acı noktalarına odaklanmak startup’ların en önemli özelliği. Bir ürünü oluşturup bunu kime satarım diye müşteri aramak yerine, öncelikle müşterinin sorunlarını yani acı noktalarını bulup sonrasında onlara yönelik çözümler geliştirmek gerekiyor. Hedef, bunu doğru bir iş modeli ve yaklaşımla sunmayı başarmak. Yola çıkan yeni startup girişimler için iki ana durak problem-çözüm uyumu ve ürün-pazar uyumunu yakalamak. 

Kurumsal dünyada gördüğümüz maliyeti artıran ve yavaşlık getiren bürokrasi, hiyerarşi ve unvanların startup’larda yer bulamadığını görüyoruz. Onun yerine lean olarak tanımlanan yalın, “İsviçre çakısı” dediğimiz birçok işle aynı anda uğraşan profillerin öne çıktığı, çevik çalışma düzenine sahip kişiler yer alıyor. Dolayısıyla, unvan, statü gibi hassasiyetleriniz varsa, startup dünyası sizin için uygun olmaz. 

Birçok genç girişimci işini ailesine, çevresine anlatmakta zorlanır. Bunun üstesinden gelmek bazı startup girişimcileri için en büyük bariyer hâline gelebiliyor.

Bu tek başına çıkılan bir yolculuk mu? Ekip olmak ne kadar gerekli? İlla teknoloji konusunda uzman olmak gerekiyor mu? 

Bu konuda kesin bir kural yok. Farklı yapılarla yola çıkıp başarılı olan örnekler çok ama startup yolculuğuna bir kurucu ekiple çıkmak başarı olasılığınızı artırıyor. Ekipte de doğru kimya ve uyum olmadan başarıya ulaşmak zor. “Doğru” ekip, startup başarısını etkileyen faktörlerin başında geliyor. 

İdeal bir statup kurucu ekibinde üç profilin bir araya gelmesi gerekiyor. Hacker, hipster ve hustler. Yani teknoloji uzmanı bir IT kurdu, tasarım, müşteri deneyimi, marka, pazarlama gibi konuları üstlenen, yaratıcı kasları kuvvetli bir tasarım uzmanı ve işi, parayı, paydaş ilişkilerini, stratejiyi, ticareti iyi beceren bir kişi. Bu üçlü bir araya geldiğinde, aralarında iyi bir kimya ve güvene dayalı, güçlü bir ilişki olduğunda başarı için ideal ortam oluşmuş oluyor. 

Bu parçalardan birisi teknoloji gördüğünüz gibi. Kurucu ekipte IT uzmanı olması çok faydalı. Sonuçta, startup iş modelinin özünde teknoloji var. Bu uzmanlığı dışarıdan sağlamak mümkün ama bu hayatı zorlaştıran ve zaman zaman komplikasyon yaratan bir unsur olabiliyor. Yatırımcı şapkasıyla baktığımda bu kriter genelde öne çıkıyor.

Siz startup mentorluğu yapıyorsunuz. Startup kuranlar hangi aşamada mentorle çalışmalı? Başlangıçta finansal alt yapıya sahip olmamak hep sorundur. Bu anlamda mentorluk alabilmek her startup’ın harcı mı? 

Startup ekosisteminin en önemli farklılıklarından birisi, bu alandaki pek çok hizmetin gönüllü, kolektif bir yapıda değer üretme üzerine kurulu olması. Buna güzel bir örnek olan startup mentorluğu neredeyse tamamen ücretsiz olarak verilen bir hizmet. Pek çok kuluçka ve hızlandırma programı bünyesinde rol olan mentorlar, çoğunlukla bunu gönüllü ve ücretsiz olarak yapıyor.

Dolayısıyla, daha fikir aşamasından başlayarak, her aşamada mentor desteğini etkin kullanmak startup girişimler için çok kritik. Elbette, ihtiyaç duyduğunuz mentor profili ve onlarla kurduğunuz ilişkinin şekli startup aşamaları boyunca değişiyor.

Startup dünyasındaki mentorluk hizmeti daha çok danışmanlık kıvamında. Yani ihtiyaç duyulan bir konuda, o konunun uzmanından direkt destek almak şeklinde kullanılıyor mentorluk desteği.

Danışmanlık kıvamındaki bu konu bazlı mentorluk hizmetinin yanında, startup girişimle daha uzun bir yol arkadaşlığına dayalı, daha uzun ve sürekli ilişki hâline gelen mentorluk süreçleri de oluyor elbette. Bu tarz bir mentorluk ilişkisi, Danışma Kurulu Üyeliği gibi daha uzun soluklu bir ilişkiye dönüşebiliyor. Zamanla bu seviyede bir ilişki kurulduğunda, her iki tarafta bu yol arkadaşlığına istekli olduğunda, o zaman bir gelir modeli oluşabiliyor. Bu gelir yapısı, bir ücret şeklinden ziyade hisse opsiyonu şeklinde oluyor. Yani uzun vadede bir değer üretildiğinde, oluşan bu değerden mentorun da faydalanması söz konusu oluyor. 

Bazen mentorluk yapan kişiler melek yatırımcı olarak da girişimleri destekliyor. Bu durumda, zaten ortak beklenti ve hedef, girişimin başarıya ve iyi bir değerlemeye ulaşması yönünde oluyor. 

Özyeğin Üniversitesinin “Bir işi batırmanın başarısızlık değil öğrenme süreci olduğuna dair” bir farkındalık çalışması vardı. Batırılan her startup’ın bir MBA değerinde olduğu bilinci startup ekosistemine yerleşti mi? Yoksa hâlâ “fail” etmeye “kötü gözle” bakılıyor mu? 

Elbette, iniş çıkışlarla dolu, stresli ve zorlu startup yolculuğunda yaşanan problemler ve başarısızlıklar kaçınılmaz. Öte yandan, başarısızlık ve belirsizlik kavramına startup’ların bakış açısı kurumsal dünyadan çok farklı. 

Kurumsal yapı başarısızlık ve belirsizlikten mümkün olduğunca uzak kalmayı hedefler ve bütün sistemini bunun üzerine kurar. Oysa startup ruhunun özü “deneme-yanılma-öğrenme” sürecinin damıtılmasından oluşur. Startup deneyip ölçer, yanılır ama o süreçte öğrendikleriyle değişikliklerini yapar ve bir sonraki aşamaya hızlıca geçer. Bu geçişi ne kadar çevik yaparsa müşterinin ihtiyaçlarını karşılayacak ideal noktaya o kadar çabuk ulaşma şansı olacağını bilir.

İlk yola çıkış noktasından bakarsak startup’ların pek çoğu nihai hedef olan exit dediğimiz büyük bir yatırımcıya hisselerinin tamamını ya da çoğunluğunu satmak veya halka açılmak noktasına ulaşamadan faaliyetlerine son veriyor, yani başarısız oluyor. Ancak bu bildiğimiz anlamda başarısızlık olarak düşünülmüyor, deneyim süreci olarak değerlendiriliyor. 

Deney yapmak, startup kültürünün temel taşlarından. Bir hipotezle yola çıkıyorsunuz. Deneylerle bu hipotezinizi test edip, doğru çözüme ulaşmaya çabalıyorsunuz. Deneylerin bazıları doğal olarak başarısız oluyor. Bazen yanıldığınızı görüyorsunuz. Bu tarz durumlarda “öğrenen zihniyet” ile yaklaşıp, suçlu aramak, cezalandırmak, yas tutmak yerine bir sonraki sürece odaklanmak gerekiyor.

Nelson Mandela’nın dediği gibi, “Ben kaybetmem ya kazanırım ya öğrenirim” anlayışı hâkim startup yaklaşımında.

Birçok ünlü startup kurucusunun daha önceki girişimlerinin nasıl battığını rahatlıkla anlattığına şahit olmuşsunuzdur. Bunu da çok olumlu, öğretici bir süreç olarak anlatırlar. Kurumsal dünyada buna rastlamak zordur. Herhangi bir şirket yöneticisinin, Genel Müdür’ü olduğum iki şirket battı ama üçüncüsü başarılı olacak dediğini duymayız. Daha doğrusu, kurumsal sistem buna uygun tasarlanmış değil, böyle bir tahammül göstermesi mümkün değil.

Startup’lar fikir aşamasında, projelendirme, yatırımcıya gitme aşamalarında hangi adımları izlemeli? Mesela İTÜ Çekirdek veya BTM gibi startup’lara yardımcı olan kurumlara hangi aşamada gitmeliler? Startup ekosisteminde hangi paydaşlar var? Hangi kişiler/kurumlar startup’lara yardımcı oluyor? Kimin kapısını çalmalı? 

Startup ekosisteminin temeli yeni nesil kafasına, kolektif çalışma ve ortak akla dayalı. Ekosistemde birçok paydaş bu yaklaşımla startup girişimlere hizmet sunmaya gayret ediyor. 

Burada fikir aşamasından exit sürecine kadar çok uzun ve zorlu bir yolculuktan bahsediyoruz. Her aşamanın kendine göre karakteristik özellikleri, ihtiyaçları ve buna yönelik destek sunan paydaşları var. Burada doğru seçimler ve tercihler yapmak önemli. Bunun için de destek olabileceğiniz kişi ve kurumlarla yola çıkmak hayatınızı kolaylaştırıyor.

İçinde olduğunuz aşamaya göre sırasıyla ön kuluçka, kuluçka ve hızlandırma programlarından faydalanmak çok değerli. Akademik dünyanın, teknoparkların, kurumsal şirketlerin katkısıyla kurulan pek çok program var. Bu programlar girişimcileri tüm süreç hakkında hem eğitiyor hem de yönlendiriyorlar. Ekosistem paydaşlarıyla iletişim anlamında da ciddi bir network sağlıyorlar. 

Bu programların yapısına göre farklı yapıları, odak alanları, sağladıkları finansal destek ve karşılığında hisse beklentileri anlamında farklı kuralları ve prensipleri olabiliyor. Bu açıdan doğru programı seçmek de ayrı bir beceri ve başarı faktörü.  

Startup girişimciliği, kendi jargonu, kuralları, ispatlanmış başarı formülleri ve metodolojileri olan bir disiplin. Kuluçka ve hızlandırma programları, melek yatırımcılar, girişim sermaye şirketleri (VC), mentorlar başta olmak üzere geniş bir paydaş havuzuna sahip bir ekosistemden bahsediyoruz.

Startup yolculuğuna çıktığınızda bu ekosistemin bir parçası oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu paydaşların sağladıkları geniş hizmet ağından faydalanmak adına, iletişim ve ilişki yönetimi becerisi önemli.

Startup kurmak isteyenler için internet üzerinden ulaşabilecekleri hangi eğitimleri tavsiye edersiniz? 

Startup süreçlerini öğrenmek isteyenlerin; Sonat Kaymaz ve Ömer Erkmen’in hazırladığı Yeni Nesil Kafası’nı Youtube ve diğer sosyal medya kanallarından takip etmelerini ve bu alanda eğitim almak isteyenler için Y Combinator Platformu’nda yer alan Startup Okulu eğitim modülünü öneririm.

Ayrıca startup yolculuğu anlamak için gerçek hayat hikâyelerinden uyarlanan dört adet dizi önerim olur. Bu dizilerde, startup süreçleri hakkında epey bilgi sahibi oluyorsunuz: WeCrashed, Super Pumped, Dropout ve Playlist.

Startup kuranlar hangi kitapları mutlaka okumalı? 

Başlangıç için şu üç kitabı tavsiye edebilirim:

  • Yalın Startup (The Lean Startup: How Today’s Entrepreneurs Use Continuous Innovation to Create Radically Successful Businesses)- Eric Reis.
  • Sıfırdan Bire (Zero to One: Notes on Startups, or How to Build the Future)- Blake Masters, Peter Thie.
  • Founders FAQ – Girişimcinin En Sık Sorduğu Sorular-İlker Köksal. 

Trendlere baktığınızda neler görüyorsunuz? Startup kuranlar hangi trendleri takip etmeli? Yeni dönemin fırsatları neler?

Elbette belirli alanlar ve trendler belirli zamanlarda ön plana çıkıyor. Bunların bazıları kullanılan teknoloji ile bazıları da iş modeliyle ilintili. Bunların bazıları yüksek etki yaratan, arkası teknolojik olarak oldukça sağlamken, bazıları da popülerleşmenin getirdiği aşırı ilginin etkisiyle oluşan “hype” diye tabir ettiğimiz balonlar oluyor.

2023 yılına muhtemelen yine metaverse alanına odaklanan girişimleri sıklıkla duyacağız. Bu alanın henüz rüştünü ispat etmediğini, teknolojik olarak sağlam bir zemine sahip olmadığını düşünüyorum. Tamamı değilse bile çoğunlukla, bu alana odaklanan girişimlerin başarı şansını en azından yakın vadede düşük görüyorum. Facebook’un hamlesiyle popüler olan ve AR/VR uygulamalarıyla ilgi toplayan metaverse alanındaki birçok girişimin iş modeli bana anlamlı gelmiyor.

Öte yandan, orta vadede blockchain teknolojisine ve merkeziyetsiz yapılara dayalı çözümlerin ciddi etki yaratacağını düşünüyorum. Başta fintech olmak üzere, birçok dikeyde, teknolojinin de daha stabil hâle gelmesiyle, yüksek etki yaratan projeleri görebileceğimizi düşünüyorum.

Önümüzdeki yıl için, yapay zekâ çözümleri, bulut tabanlı SaaS iş modeline dayalı B2B çözümler, e-ticaret uygulamaları yine sıklıkla karşımıza çıkacak gibi… Dikeyde de özellikle mobilite, ulaşım ve sağlık alanları ilgimi çekiyor. 

Bir diğer gelişme de platform ve ekosistem bazlı iş modellerinin artması olabilir. Bunun doğal bir uzantısı olarak, süperapp tarzı yaklaşımlar ve gömülü (embedded) ürünler muhtemelen artacak. Kişiselleştirilmiş ürün ve hizmetleri daha fazla görebiliriz. Birçok alanda kişi bazlı, kullanıma dayalı ürünler yaygınlaşacak.  

Topluluk yönetimine dayalı çözümlerin artmasını bekliyorum. Benzer ilgi alanlarına sahip, birbiriyle iletişim halinde olan, birbirinden öğrenen, kolektif değer üretme amacına dayalı platformları daha fazla görebiliriz.


Okan Utkueri kimdir?

Bandırma’da 1968 yılında doğdu. Çocukluk ve öğrenim hayatı, babasının görevi gereği Ürgüp, Akşehir, Saruhanlı (Manisa), Taşköprü (Kastamonu), Pınarhisar (Kırklareli) gibi Anadolu’nun muhtelif kasabalarında geçti. 1990 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezuniyeti sonrası Ziraat Bankası Bankacılık Okulu’na girdi. Burada Chartered Insurance Institute eğitimlerinden haberdar oldu ve o yöne kaydı. 1 yıllık programı tamamlayarak, kısa bir bankacılık deneyimi sonrası sigorta sektörüne adım attı. 31 yaşında Hür Sigorta şirketinde ilk genel müdürlük deneyimini yaşadı. Bunu Garanti ve Eureko Sigorta’da CEO dönemi takip etti. 25 yıllık deneyimin sonunda, 2017 yılında tam zamanlı beyaz yaka çalışma dönemine nokta koydu ve “Renkli Yaka” yaşama geçiş yaptı. Executive koçluk, mentorluk, melek yatırımcılık, bağımsız yönetim kurulu üyeliği, blog yazarlığı yakasındaki ana renkler oldu. Startup ekosistemi içerisinde farklı kuluçka programalarında mentor olarak yeni girişimcilere yol gösteriyor. Aynı zamanda bir insurtech sevdalısı olarak, İTÜ Çekirdek Insurtech Programı kuruluşuna katkı sağladı ve programın danışmanlığını yürütüyor. 

Diğer Uzman Görüşü röportajlarını okumak için tıklayın.